Başakşehir futbol takımı şu an Türkiye süper ligi lideri.
İBB olarak kurulan ama sonra Başakşehir olarak adını değiştiren kulübün, futbolda son üç sezonda kalıcı bir yer edinmesi en başından beri birilerini hep rahatsız etti.
O birilerine göre Başakşehir takımı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın himayesinde ve sürekli kayırılıp, kollanarak sportif başarı elde ediliyor.
Ama o birileri sonuçta fanatik bir Fenerbahçe taraftarı olan Erdoğan’ın Başakşehir’in şampiyon olması durumunda nasıl bir siyasi çıkar elde edeceğini belirtmiyorlar.
Önemli değil, konunun ilk etabı daha çok işlerine yarıyor, “saray” yani Cumhurbaşkanı futbola müdahâle ediyor ve Başakşehir takımının, hakemler ve TFF tarafından kollanarak, başarı elde etmesi isteniyor.
“Diktatör” spora bile müdahâle ederek şampiyonu belirlemek isteyecek kadar her şeye karışıyor algısı pazarlansın, gerisi önemli değil.
Bunu satın alacak kitle hazır zaten.
Peki, kayırılma nasıl oluyor?
Tabii ki Futbol Federasyonu ve onun hakemleri yöneten birimi Merkez Hakem Komitesi üzerinden.
Hazır VAR sistemi de geldi, hakemler bu sistemin de yardımıyla sahada Başakşehir’e hak etmediği puanlar kazandırabilirler.
Emir saraydan, taşeron TFF ve MHK, uygulayıcılar da hakemler.
Bunun önünde kim durabilir?
Oysa öyle mi?
Önce siyasi çıkar kısmına bakalım.
Diyelim Başakşehir şampiyon oldu, bu ne mânâya gelir?
Şampiyonluğa giderken bile seyircisi olmayan bir takımdan Tayyip Erdoğan nasıl bir siyasî kazanç elde edebilir?
Ya da böyle bir durumda sporun ikliminde bir değişiklik mi olur?
Aslında hiç biri.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a soracak olursanız öncelikle Fenerbahçe’nin şampiyonluğunu ister, Başakşehir olursa da üzülmez, memnun olur.
Ama böyle bir durum şampiyonluğu tekeline alan üç büyükler üzerinden sporu yöneten dar bir kesimin “yönetim diktatörlüğüne” büyük bir darbe inebilir.
Şöyle düşünün, her yıl şampiyonluk adayları arasında üç tane Anadolu takımı da katılsa, spor kamuoyu ve TFF’de dengeler değişebilir mi?
Belli kesimlerin ve çoğu birbiri ile akraba kişilerin tekelinde olan üç büyükler üzerinden sporu ve futbolu yönetme çarkı kırılabilir.
Trabzonspor’un bir zamanlar üst üste şampiyon olduğu dönemlerde şehir sınırlarının ötesinde taraftar kazanarak bileğinin hakkıyla “dördüncü büyük” unvanını elde ettiği göz önüne alınırsa, yeni büyük adaylarının ortaya çıkması mevcut köhnemiş, üç beş bin kişinin arasında dönen futbol endüstrisinde dengelerin değişmesine yol açabilir?
Başakşehir’in Tayyip Erdoğan’ın baskısıyla kayırıldığı fısıltısını yayanların sportif dengeler açısından görmek istemedikleri bir tablo bu…
Öte yandan, bir başka faktörü daha eklemek lazım.
CHP’den ümidini kesen yerel ve global güç odakları ile ona oy veren kitlelerin sürekli yeni bir lider arayışları var.
Siyaset arenasından Tayyip Erdoğan’a rakip olabilecek bir adayın çıkması pek imkan dâhilinde değil yakın zaman için…
Peki ya bu iş için futbolun kitleleri etkileyen ve sürükleyen gücünden yararlanma imkanı olsaydı?
Bizim aklımıza gelen pek çok kişinin aklında ve hatta ajandasında yazılı bir gündem maddesiydi bu!
Bu yöntem ile bir siyasi lider çıkarma düşüncesinin ete kemiğe bürünmüş hali Fenerbahçe Başkanı Ali Koç olabilir mi?
Neden olmasın.
Ali Koç’un “diktatör” Aziz Yıldırım’ın sallanmaz denilen koltuğunu yıkması pek çoklarında spor ötesi bir heyecan uyandırmıştı.
Bu “diktatörü” yıkan diğer “diktatörü” niye yıkmasındı?
Nitekim Ali Koç da seçilmesi üzerine yaptığı konuşmada sık sık Atatürk’e, laik değerlere ve modern Türkiye’ye vurgu yaparak sanki bir kulüp başkanlığına değil de siyasi parti liderliğine seçilmiş profili sunmuştu.
Muhalif basın ve dünyayı sosyal medyadaki mücadeleden ibaret olan “yenilmiş” yayın organları, onların okurları, sosyal medya kitleleri de bu önermeyi satın almışlar ve coşkuyu vermişlerdi.
İyi eğitim almış, en güçlü sermaye ailesine mensup, profesyonel iş hayatında çok başarılı bir isim olarak Ali Koç gelecek ve Fenerbahçe şaha kalkacaktı.
Bu tecrübe ve başarı ışığında da yeni bir siyasi liderin kariyeri inşa edilecekti.
Bu kişi ya bizzat Ali Koç’un kendisi ya da onun pratiğinden yola çıkılarak aynı profilde başka bir isim olacaktı.
Ancak, işte hayat kâğıt üzerinde yazıldığı gibi icra olmuyor ne yazık ki!
Ali Koç’un başkanlığı daha ilk yılında çok ama çok büyük yara aldı.
Henüz dillendirilmese de profesyonel iş adamı portresi darbe yedi.
Beğenilmeyen Aziz Yıldırım’ın performansına yaklaşamadı bile.
Öyle ki, Fenerbahçe tarihinde daha önce hiç görülmemiş bir başarısızlık tablosu çıktı ortaya.
O nedenle beyaz Türklerin bu yöntemle yeni siyasi lider çıkarma hevesleri başka bir bahara kalmışa benziyor.
Ali Koç’un başarısızlığını siyasi nedenlere bağlayarak “saray” faktörünü dile getirenler kuytularda geziniyorlar hala.
Onlara göre VAR sistemi yüzünden Başakşehir’e yol verilirken, Fenerbahçe’nin önü kesiliyor ve dolayısıyla Tayyip Erdoğan olası bir rakibini diskalifiye ediyor.
Diktatör işte!.
Ama eski hakem Deniz Çoban’ın Fanatik gazetesindeki derlemesine göre VAR sisteminden en çok fayda sağlayan takım Fenerbahçe. Başakşehir için değişen hiç bir şey yok.
Yani bu tez de çöp oldu.
Bu arada Ali Koç ile ilgili bir hatırlatma yapmak istiyorum..
Aziz Yıldırım FETÖ tarafından yapılan 3 Temmuz kumpası sürecinde hapse girince Ferenbahçe’yi temsilen en güçlü isim olarak Ali Koç kalmıştı.
O Ali Koç ki “bize küme düşürün” demişti, hatırlarsanız.
Peki FETÖ gözünü karartıp Fenerbahçe’yi kumpasla küme düşürseydi bundan en çok zararı kim görürdü?
Milyonlarca kızgın Fenerbahçe taraftarı bu durumda okları kime çevirirdi?..
O çağrının altında nasıl bir amaç vardı bilemiyoruz ama olabilecek sonuçları göz önüne alındığında burada sporun ötesinde bir hedef olduğunu kabul etmek çok zorlama bir yorum olmaz.
Sahi size göre Fenerbahçe FETÖ kumpası sonucu Ali Koç’un çağrısında doğrultusunda TFF tarafından küme düşürülseydi bundan en çok kim zarar görürdü?