Sokak, oyun, madde bağımlılığı

Ömer Faruk Yazar’ın madde bağımlısı gençleri için verdiği mücadele, 1980’lerdeki toplumcu gençlerin duyarlığının yeniden canlandığının bir örneği olabilir mi? 20 Haziran’da Esenler, menderes Mahallesi’nde bulunan Bişri Hafi Derneği’ni ziyaret ettim. Ömer Faruk Yazar dernekte bulunduğum üç saat içinde hayatı ve faaliyetleri hakkındaki sorularımı içtenlikle cevaplandırdı.

Memur olma heveslisi değil de gönüllü gençlik nasıl oluşur?  Ömer Faruk Yazar faaliyetleriyle eksik olanı, yeri boş kalanı gösteriyor işte. İlçe veya ilçelerde yerleşme kemikleştikçe halk kuruluş coşkusuna özgü yapıcı arayışı yitirip her şeyi devletten beklemeye başlıyor.

Kendi şehir geleneğimiz ise şehirliye ciddi bir sorumluluk yüklüyor oysa. Osmanlı şehir tecrübesinde katılımın değil, bilfiil halkın icrası ve karar vermesinin söz konusu olduğunu hatırlatmıştı Turgut Cansever, 1996’da gerçekleşen Habitat atölyesinde. Halkın yapma girişimine üst irade katılıyordu, o kadar.

Lütfiye Hanım’la Karabayır’da bir ara sokakta karşılaştım. İki katlı evinin girişindeki merdivenlere oturmuş, kaygılı bakışlarla geleni geçeni izliyordu. İzin alıp yanına oturdum. Belediyenin çatısı altında gerçekleştirdiğim çalışmamdan söz ettim. Esenler’deki yerleşme süreci üzerine sorularıma cevap verebilir miydi acaba?

Söylediklerimin sadece “Belediye çalışması” kısmıyla ilgilendi. Evinin bodrum katındaki tekstilci kiracıları boşaltmışlardı mekânı birkaç ay önce, sızıntı yüzünden. Belediyeye haber vermişti. Üç kez gelmişti belediye ve sızıntı sürüyordu. Belediye nasıl çözümlemezdi bu sorunu…

Konuştuk, anlattı. Kırk sene önce taşındılar Sivas’ın köylerinden Bağcılar’a ve ilk yıllardaki birikimleriyle bu evin arsasını aldılar. Para olsaydı tezlikle inşa ederlerdi evi; dört senede bodrumunu, sonraki dört senede giriş katını yaptılar. Çatısına daha bu sene sıra gelmişti ki yirmi yıl önce inşa edilen binanın bodrumunda sızıntı ortaya çıktı. Belediye nasıl çözmez bu sorunu, diye tekrarladı sorusunu. Sızıntı şehir şebekesiyle ilgili olmadığı, komşu binadan kaynaklandığı halde bile belediye mi çözmeliydi sorunu? Kaldı ki Lütfiye Hanım’ın ailesine ait bina hiç de inşaat kalitesi açısından güven uyandırmıyordu ve besbelli erkenden çökmeye başlamıştı.

Yerleşme sürecinde büyük mahrumiyetler yaşamış insanlar, belediye hizmetleriyle yorgunluklarından arındılar. Şu var ki bu arınma süreci, yerleşimci olarak edilgenleşmeyi de yanı sıra getiriyor. Yorulmuşlardı yıllarca,  dinlenmeyi hak ettiler. Briketi briket üzerine koyarak yapmışlardı binayı, uzak yerlerden, çamurlu yolları tırmanarak su taşımışlardı, bodrum katının kirasını hak ediyorlardı. İyi malzeme kullanmamalarının, kötü işçiliğin, komşu payı, cadde sokak payı bırakmamaktan ileri gelen kargaşanın tartışılmaması gerekirdi. Herkes aynı şekilde yerleşmişti, zabıtaya bir miktar para vermek yeterli oluyordu; ne de olsa ve belde merkezin hizmetlerinden uzakta kendi haline terk edilmiş durumdaydı.

Ömer Faruk Yazar da yerleşme yorgunluğu taşıyan Kastamonu göçmeni kuşağın çocuğu. 1983’te Menderes Mahallesi’nde dünyaya geliyor. Dedesi on yedi yıl Almanya’da çalışmış, bu süreçte de çocuklarının şehir hayatına uyum sağlayacakları şekilde bir düzen oluşturmayı amaçlamış. “Çocukluğumun en güzel dönemini Menderes Mahallesi’nde yaşadım. Çelik çomak, ip atlama…”

Madde bağımlılığı ile sokak oyunlarının yok oluşu arasında bir bağ var. Yıllarını madde bağımlılığıyla mücadeleye adamış kıymetli hukukçu Muharrem Balcı da onaylayacaktır bu bağı muhtemelen.

Ömer Faruk, Ferhatpaşa Çiftliği’nin sahibi İbrahim Turhan’ın adını taşıyan lisenin birinci sınıfında okurken, maddi sıkıntı yüzünden ayrılmak zorunda kalıyor. Tekstil atölyeleri, Şırnak’ta askerlik… Asker arkadaşı Salim’in mayına basarak ölümü hayata bakışını değiştiriyor. Askerlik dönüşü ise babasını iş kazasında kaybediyor. Aynı dönemde İsmailağa Cemaati’ne mensup Nene Hatun Mahallesi mukimi Zeynel Abidin Güler ile tanışıp ondan dersler almaya başlıyor. Daha sonra Fatih İsmailağa’da eğitim görüyor. 2006-2007 yılları… Medrese-ev, ev-medrese arasında yaşarken, Esenler’de metro çıkışında “apaçi” diye adlandırılan gençler dikkatini çekmeye başlıyor. Bu gençlerden biri bir gün önünü keserek, “Hocam, görüp geçiyorsunuz. İnsan bir selam verir” diye sitem ediyor. Hoşbeşe başlıyorlar daha sonra, fakat gençlerden biri hep uzağında duruyor. Sebebini sorduğunda, “Kisveniz farklı ya hocam, o yüzden” diyor bu genç. Bir yerde oturup meyve suyu içerken konuşuyorlar. Yargılamayan, kendi dilleriyle konuşan, güler yüzlü imam, gençlerin önyargılarını şaşırtıyor. “Hocam, uzaydan mı geldiniz, yok sizin gibisi…” diye soruyor bir genç.

Bu gençler niye kaldırımda toplanıyorlar? Mekânları, imkânları, gayeleri eksik. Niye maddeye bağımlı hale geliyorlar? Tek bir cümleyle izah edilemez madde bağımlılığının sebebi, ancak demek ki hayatlarında telafi edilmesi zor bir boşluk, bir aidiyet, bir ümit boşluğu var.

Bu ümit boşluğu üzerine düşünmeyi gençlere borçluyuz. Bir insan nasıl Ömer Faruk Yazar olur, bir diğeri niye ümitsizliğe boğulur…

Bu arada Eski Atışalanı Köyü Derneği kurucularından Mümin Turan bana, mübadil kökenli gençler arasında madde bağımlılığının hemen hemen hiç bulunmadığını söyledi. Sebat, istikrar, aile ve cemaat ilgisi… (Mimar Sinan Mahallesi’ndeki Rumeli Derneği yöneticileri, derneğin alt katında gençlerin toplanabileceği bir ortam oluşturmuşlardı). 1924’ten bu yana yerleştikleri yerin özellikleriyle kendi hayat tarzları esasında tesis ettikleri bir muaşerete bağlı kalmayı sürdürdü mübadiller. Pek yer değiştirmeden, dağılmadan bu muaşeret esasında yaşadı üç kuşak. Birçok mübadilden, yeni bir göçle ellerinde kalan dayanışma ve birliği, dolayısıyla mazi beraberliğini yitirmemek için, yerleştikleri yerde yurtlanma çabasına düştüklerini dinlemiştim.

Gelecek hafta madde bağımlısı gençlerin sağlıklarına kavuştuğu Bişri Hafi Derneği’nin kuruluşunu ve çalışma yöntemlerini anlatacağım.