İmam Alim Sultan 11 Aralık 1995 Odessa
Sevgili Dostum Timur Kuliev bürosunda sohbet ederken, “Seni çok değişik birisiyle tanıştırmak istiyorum. Biraz sonra gelecek, öyle sıradan birisi değil. Bu kardeşimiz müzisyen ama sizin bildiğiniz müzisyenlerden değil; savaşçı bir müzisyendir. Silahı da gitarıdır” dedi. Bir müddet sonra müzisyen olduğunu söylediği kimse kapıdan içeriye girdi.
Yıl 1995 aylardan Kasım…
Timur kardeşimizin tercümanlığıyla, kendisiyle konuşmaya başladık. İmam Alim, kısa sakallı, geniş omuzlu, siyah saçlı, açık alınlı, cana yakın, sevecen birisi. Bizim başka bir yerde randevumuz olduğu için kendisiyle akşam buluşmak üzere vedalaştık. Akşam bulunduğumuz eve bir kaç arkadaşıyla beraber geldi. Uzun uzun sohbet ettik. Bize, gitarıyla cephede söylediği ezgilerden kısa bir konser verdi. O zaman yayınladığımız Selam gazetesi için röportaj yaptım.
Sohbet esnasında, Dudayev’in “Senin silahın gitarındır. Onunla yüz füzeye denk iş yapabilirsin” dediğini aktardı. Kendisinin de cevaben, “Eğer Ruslar ile (tam bağımsızlığı fedâ etme karşılığında) anlaşmaya yeltenirsen, gitarımla cephe cephe dolaşır, seni rezil ederim” dediğini söylerken, ne kadar açık sözlü olduğunu sergiliyordu.
İmam Alim’e: “Mutlaka Türkiye’ye gitmelisin ve bu ezgilerinle Türkiye halkına Çeçen mücadelesini anlatmalısın” dediğimde, “Türkiye’den kimseyi tanımıyorum” diye cevap verdi. “Biz ne güne duruyoruz. Ben seni ağırlayacak, seni Türkiye’de gezdirecek kimselerle tanıştıracağım” diyerek Selam gazetesinin ve İHH’nın telefon numaralarını ve adreslerini verdim. Sizi Çeçenistan’dan dönene kadar burada beklerim, deyince: “Yolcunun işini Allah bilir. Sen bizi bekleme, bir an evvel Türkiye’ye gitmelisin” dedim.
Nitekim kendisi bir kaç gün sonra Türkiye’ye gitmiş ve Tüm Anadolu şehirlerinde konserler vererek, Çeçen Direnişi’ni anlatmış.
Kendisiyle sohbetimiz gece yarısına kadar devam etti. Vedalaştık gittiler.
Ertesi günü biz, Çeçenistan’a doğru yola çıktık ve Ruslar tarafından Dağıstan sınırında tutuklanıp, cezaevine konulduk. 8 ay 3 günlük esaretten sonra Derbent’ten tahliye olup Mohaçkale’ye vardığımın ertesi günü, kardeşim Halit İmam Alim Sultan’ın evine götürdü. Hasretle kucaklaştık. Sakal bırakmıştı, kendisine çok yakışmıştı.
İmam Alim’le günler geceler boyu, Çeçen Direnişi ve Kafkas Müslümanlarının mücadelelerine nasıl katkı yapabileceğimiz hususunda, fikir teatilerinde bulunduk. Birlikte Avrupa’ya gidip, Avrupa’da yaşayan Müslüman topluluklara yönelik çalışmalar yapmaya karar verdik. Bana: “Sen Türkiye’ye git, işlerini bir kaç ay içerisinde ayarla, ben de Türkiye’ye geleyim ve birlikte Avrupa’ya gidelim. Senin cezaevinde verdiğin mücadeleyle ilgili yapacağım bestelerimi Avrupa’da okumak, benim için bambaşka bir zevk olacak. Avrupa’da seninle çok işler yapacağız inşallah.” dedi.
Kasım ayı sonları mıydı, Aralık ayının ilk günleri miydi, tam olarak hatırlayamıyorum. Telefonum çaldı, hiç bilmediğim bir ülke kodlu numara arıyordu. Açtım İmam Alim. “Hazır ol, 15-20 güne geliyorum” diyordu. Ukrayna’nın Odesa şehrinden aradığını ve buradaki işlerini halleder etmez, Türkiye’ye geleceğini söyledi. Ben de beklediğimi söyledim. 16 Aralık 1996 günü, şehadet haberi ulaştı İmam Alim Sultan’ın…
Anlattılar, nasıl şehid olduğunu. Katil, kapısına kısa fakat hızlı bir şekilde vurup, sesine tatlı bir ton vererek içeriye doğru seslenir:
– Beyefendi! Beyefendi! Arkadaşınız otelin önünde bir kaza geçirdi. Lütfen kapıyı açın!
Kapıyı açtığında, katilin silahındaki kurşunlar göğsüne boşalmıştı. Arkadaş sevgisiyle dolu mert kalbi, böyle alçakçasına bir tuzağı o an akledememiş ve arkadaşını düşünürken, şehadete kucak açmıştı. Cesedi kanlar içinde yere serilirken, ruhu çoktan cennete kanatlanmıştı. Kaçtılar katiller. Arkadaşı geri geldiğinde, nefes nefese odanın kapısını açtığında gördüğü manzara karşısında, donakalmıştı. Ne eli, ne ayağı hareket edebiliyor, ne de konuşabiliyordu. Gözleri arkadaşının yazdığına mıhlandı kaldı:
“Âşığım sana Ya Rabb!
Şu beden zindanında mahpusum!
Kurtar beni!
Bir şehadet çağrınla”
***
Fevzi Bektaş Hocamız…
Şehadeti: 15 Aralık 1979
Yıl 1973 aylardan Haziran.
İstanbul İmam Hatip Okulu 4. sınıf bütünleme sınavlarına giriyorum. Kur’an-ı Kerim okumasını, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde öğrendim. Sınıf arkadaşlarımın çoğu, İmam Hatip Okuluna girmeden önce, Kur’an okumasını öğrenmiş. Fakat ben, Kur’an okumasını İmam Hatip Okulunda öğrenmiştim. Bu yüzden de her sene, Kur’an-ı Kerim’den ikmale ve bazı seneler de, tek derse kalırdım. İmam Hatip Okulu 4-E sınıfındayken, Kur’an-ı Kerim Hocamız Müzekkâ Gürbüz idi. Allah, ondan da razı olsun. İkmale kalmıştım ve ikmal imtihanlarında, komisyonda Fevzi Bektaş Hocamız da vardı. Önce, yüzünden bir miktar okudum. Ve iyi okumuştum. Yasin, Fetih surelerinden birer bölüm ezber okuttular. Bunları da güzel okudum. Hatta Müzekka Hocam, Fetih suresinin son ayetlerini okumadan önce, Fevzi Bektaş Hoca’ya: “Hocam bak şimdi mahreçleri ne güzel okuyacak” dediğini hiç unutamıyorum. Son olarak Fevzi Bektaş Hocam, Hümeze suresini okumamı istedi. Okudum. Fakat Narullah il-Mûgadeh bölümünü tekrar okuttu. Mûgadeh derken, ne var diye sordu. Ben de İhfa var hocam dedim. Hâlbuki Meddi Tabi vardı. Ben imtihan heyecanıyla yanlış söyledim. Fevzi Bektaş Hocam, “Hepsini güzel okudun, ama ihfa ile meddi tabiyi öğren de gel olur mu?” diyerek, tek derse bırakmıştı.
Fevzi Bektaş Hocamız, İstanbul İmam Hatip Okulu’nda yıllarca hizmet verdi, yüzlerce talebe yetiştirdi ve Küçükçekmece İmam Hatip Lisesi açılınca da, oraya müdür olarak tayin edildi. Burada görev yaparken okula gelen müfettişler, okulun duvarında asılı duran bir Hadis-i Şerif tablosunu, kaldırması hususunda ısrarcı olunca mûnis hâlli Fevzi Hoca, birden celâllenerek: “‘Beyefendi, burası İmam Hatip lisesidir. Burada, ülkenin imanlı nesli yetişiyor. Bu gördükleriniz, Peygamber Efendimizin mübarek sözleridir. Kendinize geliniz!” diyerek okuldan gönderir.
***
Patlamada Şehid Oldu
16 Aralık 1979 Gazete Haberi:
Beşiktaş iskelesi yanındaki Barbaros Kafeterya’da buluşarak, Üsküdar’a geçmek üzere sözleşen; Bakırköy İmam-Hatip Lisesi Müdürü Fevzi Bektaş, Zeytinburnu İmam-Hatip Lisesi Müdürü Dursun Kılıç, Sarıyer İmam-Hatip Lisesi Müdürü Sabahattin Karasu; saat 19.00 sularında buluşmak üzere sözleştikleri Barbaros Kafeterya’ya gelmişler; aynı yerde buluşacakları bazı idareci arkadaşlarını gelmesini bekledikleri bir sırada, içinde bulundukları kafeteryada büyük bir patlama duyulmuştur. Kafeteryanın radyatörleri altına yerleştirilen, tahrip gücü yüksek bombanın patlaması ile, ilk belirlemelere göre 5 kişinin öldüğü, 22 kişinin de yaralı olarak, çevredeki hastanelere kaldırıldığı belirtilmiştir. Olay sırasında, Bakırköy İmam-Hatip Lisesi Müdürü Fevzi Bektaş’ın olay yerinde; hastaneye kaldırılan Orhan Toprakcı, Fehim Fegün adlı şahısların ve kimliği belirlenemeyen iki kişinin daha öldüğü belirtilmiştir.
Tüm şehidlerimizin ruhu için El Fatiha…