Sisi’nin zulüm üretme makinesi

Geçen yüzyılda Foucault, modern devletlerin bireye egemen olmak, hareketlerini ve düşüncelerini kontrol altında tutmak için mekanizmalar icat ettiğinden bahsediyordu. O zamanlar elbette bugünkü Çin devletinin akıllı telefonlara kurulan yüz binlerce bilgisayar programını kullanarak kendi vatandaşlarını bir cezaevi metaforu üzerinden izlemesi gerçeği söz konusu değildi. Bu programlar sayesinde bugün hiçbir ekstra zaman ve emek harcanmadan, hiçbir masrafa girmeden insanları kontrol altında tutmak mümkün.

Fakat Mısır’daki Sisi rejimi bunun bile ötesine geçmeyi başardı. Çünkü ülkede velev teknoloji kullanarak olsun siyasi bir iletişime geçme noktasında kimsede mecal bırakmayan bir vasat söz konusu. Milyonlarca genç kaçışı mümkün olmayan ikili mekanizmanın mahkumu. Mekanizmanın bir yanında rejim saflarında zorunlu askerlik, diğer yanında yine silahlı kuvvetler bünyesindeki şirketlerde iş hayatına atılma mecburiyeti.

Bedavaya iş gücü, keyfi uygulamalar

Zorunlu askerlik müessesesi, rejim açısından genç iş gücünü bedavaya getirme gibi bir faydaya sahip. Askeri kurumlar bu sayede kendi varlıklarını idame ettirmeyi beceriyorlar. Acımasızlığın kol gezdiği bir iklimde insanlık dışı her türlü baskı mekanizmalarını kullanarak boyun eğme kültürünü adeta iğneyle şırınga eder gibi gençlerin ruhuna zerk ediyorlar. Kimi zaman bu baskı mekanizmasından trajik hikayeler doğuyor. Artık hangi rütbelinin eline düşmüşse, bu biraz da kötü talih diyelim, bakmışsın birisi “gözden kayboluyor”, bir diğeri “keyfi olarak tutuklanıyor”, başka biriyse kanun dışı yollarla “ortadan kaldırılıyor”.

Rütbelinin şahsi hizmetine tahsis edilenlerin durumu daha vahim. Bu durumlarda intihara yeltenenlerin bulunduğu biliniyor. Rütbeliler ve görevli memurların elinde “kasten” öldürülenler, kötü bir muamelenin sonucunda kalıcı bir şekilde sakat bırakılanlar, Sina yarımadası gibi ıssız denetleme noktalarında geç gelen veya hiç gelmeyen acil yardım nedeniyle telef olup gidenler de cabası. Bütün bunların canlı tanıkları mevcut. Bütün bunlar asker ocağında meydana geliyor.

Şu anda ülkedeki cezaevlerinde 60 bini aşkın siyasi tutuklu bulunuyor. Zorunlu askerliğe tabi tutulan gençler ise toplam genç nüfusun yüzde 10’u ile 20’si arasında. Bu da yaklaşık yarım milyon asker demek. Tuvaletleri temizlemek, kumları düzeltmek, boya yapmak, tesisatçılık, marangozluk, ziraat, hamallık ve elbette askerliğin gerektirdiği diğer işler…

“Subaylar İmparatorluğu” Mısır’ı işgal etti

Diğer yandan askeriyenin ekonomiye dönük yüzü var. Biz buna “Subaylar İmparatorluğu” diyoruz. Mısır ekonomisinin yarısından çoğu, bu imparatorluğun ahtapotu andıran dev kolları arasında. Silahlı kuvvetler bünyesindeki mühendisler heyeti marifetiyle ülkedeki emlak sektörünü tamamen ele geçirmiş bir imparatorluk bu. Gençlerin iş için çalacağı kapıların tümü Sisi’nin emrindeki askeriyeye açılıyor. Aktör Muhammed Ali’nin söylediği işte buydu. 2013 yılından bu yana süren yolsuzluk düzenini ifşa etmesinde kendi emlak şirketinin askerler tarafından mağdur edilmesi yatıyordu. Askerler, Muhammed Ali’nin kazancına ortak çıkıyor, kendileri lehine kazancından indirim yapmasını talep ediyorlardı. Sadece bu kadar değil. “Yaşa Mısır” nidaları arasında hayali projelerle ülke serveti üst rütbeli isimler tarafından resmen yağmalanıyordu. Muhammed Ali’ye göre askeriye içinde yuvalanmış mühendisler çetesi ülkedeki emlak sektörüne çökmüş durumdaydı.

Sisi’nin zulüm mekanizması ne askerleri, ne de iş arayan gençleri rahat ettirdi. Bu zulüm mekanizması yüzünden korkaklık ve yalan kültürü aldı yürüdü. İnsanlar sebepsiz yere birbirlerinden öç almaya, çocuklar evlerinde şiddet içinde büyümeye başladı. Anlayacağınız Sisi’nin askeriyesi Mısır toplumunun bütün hücrelerine nüfuz ederek insanları da kendisine benzetmeye çalışıyor.

Asker sivili ezilecek böcek gibi görüyor

Askeriye’deki şiddet sadece kendi bünyesinde kalmıyor, toplumda bir kastlaşmayı da beraberinde getiriyor. Sivil vatandaşı adam yerine koymayan bir anlayış, her türlü şiddeti de bu noktada meşru görüyor. Bu durum sadece Mısır’a özgü değil. Nitekim şiddet uygulayan Afrikalı askerler arasında yapılan bilimsel araştırmalar, şiddetin çıkış noktası olarak sıradan vatandaşı kendisinden bir şekilde aşağıda gören zihniyete işaret ediyor. Bu durumda insanlık hissi ortadan kalkıyor, üniformanın sağladığı üstünlük hissi devreye giriyor.

Peki, bu durumda ne yapmalı?

1. Zulüm mekanizması altında ezilenlerin sesine kulak kesilmeli. Zindanda yahut zorunlu askerliğe sevk edilenler imkan dairesinde yalnız bırakılmamalı. Bu noktada insanların sesini duyuracak platformlara ihtiyaç duyulduğu ortada.

2. Askeriye içerisindeki emlak çetesine, gençlerin bedava surette kullanılmasına dikkat çekilmeli.

3. Vatandaşları “Suçlu-terörist-uşak” gibi gerçek dışı ithamlarla yaftalayan zihniyet ifşa edilmeli.

4. Gençleri askeriyeye mecbur bırakan sistemin yerine gençliği nitelikli iş sahibi yapacak projelere ağırlık verilmeli.

5. Rejimin adil olmayan tavırlarına karşı vatandaşın haklarını savunan platformlara ağırlık verilmeli.