Sıradan bir hayatı kendimize yakıştırmamalıyız

12 milyondan fazla takipçisi olan ünlü sosyal medya kullanıcılarından bir tanesi twitter sayfasına şu soruyu eklemiş:
– Bugün İslam coğrafyasını yönetmeye ehil olan ülke hangisidir?

Bu ankete 1 milyona yakın Arap vatandaşı katıldı. Cevaplar yüzde 80 oranında Türkiye oldu. Türkiye’nin İslam âlemini yönetmeye ehil olduğu hakkında büyük bir kanaat var.

Bugün her Müslümanın onurlu ve güçlü şekilde yaşayabildiği Türkiye Cumhuriyeti Devleti, Arap ve İslam coğrafyasının son ümidini temsil ediyor. Türkiye’de Müslüman vatandaşlar hayatlarını özgürce yaşayabilmeleriyle birlikte ülkelerinde eşit hak ve sorumluluklara sahiptirler. Doğu ve Batı dayatmalarından uzak ak bir ülkedir Türkiye. Kaynakları liderleri tarafından çalınmayan bir ülkedir. Güçsüz vatandaşların dahi tutunabileceği bir ülkedir. Gençleri ümitsizlik, acizlik duygularından uzak olup göç etmeyle ilgili herhangi bir planları yoktur.

Arap gençleri ise Türkiye’nin dik duruşundan ödün vermemesini ister. Çünkü Türkiye’nin bu duruşu hem örnek hem de umut kaynağı oluyor. Türkiye’yi gören Arap gençlerinde de kendi ülkelerinin bu seviyeye ulaşabilmesi için mücadele istekleri artıyor. Ülkelerinin kaynaklarını ve kendi özgürlüklerini geri alabilmeleri için durmadan mücadele ediyorlar. Tıpkı Türklerin yaptığı gibi. Birkaç sene içerisinde ülkelerini dünya çapında en güçlü ekonomiye sahip ülkeler listelerine dâhil etmeyi başardılar. Hâlbuki Türkler, Arap ülkelerinde bulunan, liderleri tarafından çalınan ve batıya altın tabakla sunulan petrole sahip değiller.

Bugün ise Türklerden istediğimiz tek şey bu kutlu yolculuklarına aynı azim, sebat ve güvenle devam etmeleri. Çünkü bizler onları örnek alıyoruz. Onları gördükçe devrimlerden yıpranan halkını, koca bir neslin elden kaybolmasını, gençlerin dünyanın her bir tarafa dağılmasını umursamayan, ülkesini batıya satan idarecilerden iyice yorulan ve hezimete uğrayan yüreklerimiz şahlanıyor, coşuyor ve azimle mücadele isteğimiz artıyor.

Seçimlerin ardından Türkiye’deki kutlamalara paralel olarak Arap dünyasında da kutlamalar başladı. Resmi sonuçlar açıklanmamasına rağmen gençlerimiz bir türlü sabredemedi. Sosyal medyada da muazzam bir etki yaratan seçim zaferinden dolayı, birçoğumuz sevinç ve mutluluktan uyuyamadı.

Bu coşku, ümmet olarak güçlü bir ülkeye hasret kalan Arapların sevinciydi. Yalnız buna karşılık korku da vardı. Çünkü diğer taraftan ümmetin düşmanları senaryo ve oyunlar kuruyordu. Menfaatleri bizim güçlü şekilde tekrar dirilmemizle çakışan güçler vardı.

Görünen o ki yerel ve ulusal çapta tarihi ve derin değişimler yaşıyoruz. Bu değişimler liderlerini belli etmez. Liderler bir anda kendilerini olayların içinde bulurlar.

Hatta şunu söyleyebilirim ki; onlar bu durumla karşılaştıklarında büyük bir şaşkınlığa uğruyorlar. Sonrasında bu sorumluluktan kaçış olmadığı anlıyorlar. İçlerindeki o muazzam güç, refah ve rahatlığı ellerinin tersiyle iterek sorumluluklardan kaçmalarına izin vermiyor.

Muhakkak bugün Türkiye’de Asya ve Afrika’dan milyonlarca Arap ve Müslümanın yaşaması boşuna değildir. Bu bir İlahî irade. Bu iradenin hikmetini halen anlamış değiliz. Hâlbuki sömürgecilerin eliyle parçalanan, yüzyıl boyunca etkisiz hale getirilen ümmeti İslam gerçekte tek vücut olduğunu unuttu. Aksine fertleri arasında kin ve nefret duyguları hâkim oldu. Bu ümmetin evlatlarına ortak bir tarihe sahip olduklarını unutturdular. Hâlbuki onların Türkiye ve ülkeleri arasında birer elçi olduklarını göremediler.

Normal hayatımıza dönmeden önce, özellikle ümmeti İslam’ın bu döneminde dünyada birer iz bırakmamız gerektiğini unutmamalıyız. Hiçbirimiz öldüğü anda unutulan sıradan bir hayatı kabul etmemeliyiz.

Aynı şekilde bütün sorumlulukları siyaset erbaplarına da yüklememeliyiz. Aksine bu hassas dönemde emek ve hedeflerin birleştirilmesi adına gerekeni yapmalıyız. Bu konuda yeterli bilince sahip olmalıyız. Elimizden geleni sunmalıyız. Söyleyeceklerimizi aktarmalıyız ki bu tarihin bir parçası olabilelim.

Hepimiz öncelikle kendisinden başlamalı. Bir ev, araba ve işten ibaret olan kişisel menfaatlerimiz ve hayallerimize dalmamalıyız. Tam tersine kendi kişisel hedeflerimiz ve refahımızla birlikte ümmete sunabileceğimiz hizmetler hakkında kafa yormalıyız. Hepimiz ümmetin menfaatine yönelik birer hedef belirlemeliyiz. O hedefi gerçekleştirerek kendimizle gurur duymalıyız. Kendimizi bu konuda küçük ve aciz hissetmemeliyiz.

Bunu ancak evdeki sorumluluklarımızı sıkılmadan şikâyet etmeden yapmakla, iş yerimizdeki görevimizi en iyi şekilde yapmakla, sonrasında ise kendimize ve ümmetimize vakit ayırmakla başarabiliriz. Sadece kendimiz için değil ümmet için, halkımız ve gelecek nesiller için de vakit harcamalıyız. Böylece ahirette Allah’ın huzurunda mükâfatı beklerken gururla durabileceğiz.

Seçim sonuçlarıyla ilgili ilk tebriklerimi Türk arkadaşlarımdan aldım. Bizim tek vücut halinde bir ümmet olduğumuzu söylediler. Gerçekten de ben bu ümmette değer taşıyan bir bireyim. Onlar seçimlerle ilgili korkularımın olduğunu biliyorlardı. Seçim sonuçları olumsuz gelirse göç edeceğim alternatif ülke aradığımı biliyorlardı.

Araplardan da aynı şekilde seçim tebrikleri yağarak bana “istikrar, güven ve huzurlu bir kalple hayatına devam et” mesajları geldi.

Şu an tek isteğim kâğıt ve kalemlerimi elime alarak denize karşı sakin bir kafe bulmak. Sonrasında Türk çayını yudumlayarak sadece ve sadece yazmak istiyorum.