3 Temmuz Salı gününden beri Konya ilinde, Bozkır ve Çumra ilçelerinde sıla-i rahim gezisindeyim. Akrabalarımı ve köylülerimi ziyaret ediyorum.
Bana, babamdan kalan önemli hasletlerden birisi de, her sene mutlaka akraba ve köylülerimi ziyaret için memlekete gitmektir.
Babam Abdullah Tekin, İstanbul’daki Bozkırlıların tabiriyle “Abdullah Dayı”, Köylülerimizden yaşı 50’nin üzerinde olanların deyimiyle de “Kokkun Abdullah”tır.
Babama verilen bu lakapların her birisinin arka planı vardır.
Köylülerimizin taktığı “Kokkun Abdullah” tabirinden başlayayım öncelikle. Babam yetim ve öksüz büyümüş. Babam rahmetli sağlığında iken “ben babamı bilmem, annem 42’de öldü.” derdi. Babam 1931 doğumlu. Okula gitmemiş. Okuma yazmayı askerde öğrenmiş. 7-8 yaşlarındayken Çumra Alibeyhüyüğü kasabasında, bir ağanın yanında 7 yıl çobanlık yapmış. Gençliğinde İstanbul’a gitmiş ve sırtında küfe ile meyve, sebze satmış. Daha sonra 3 tekerlekli el arabasında, meyve sebze satmış.
Bu işi pek uygun görmediği için birkaç yıl sonra da, İstanbul Kadıköy taraflarında 3 tekerlekli arabada, yazlık şort, şapka gibi plaj malzemeleri satmaya başlamış. Kısa bir süre sonra da, yazın başlarında Balıkesir Dursunbey’den başlayarak Çanakkale, Biga Çan, Lapseki, Gelibolu, Şarköy, Malkara, Uzunköprü, Babaeski, Tekirdağ, Çorlu, Saray, Vize, Çatalca, Silivri; daha sonra Anadolu yakasına geçip; Çifteler, Nallıhan, Çorum, Osmancık, Turhal, Zile gibi ilçelerde Kasım ayı sonlarında biten panayırlarda, yıllarca -o zamanın tabiriyle- “Urba, Giysi” satarmış. Bu işi, o zaman samimi arkadaşı ve sonradan benim kayınpederim olan Hasan Yetişen, dayım Ali Aydın ile birlikte ortak yapmışlar. O dönemlerde panayırlarda “İstanbullu 18 Kardeşler” diye nam salmışlar…
Panayırlar bittikten sonra, Babam ve Hasan Yetişen İstanbul’da kalır; Ali Aydın (Sıhhiye Ali) Ali Efe (Karayahyalı Efenin Ali), Mehmet Avcu (Pirinin Mehmet), Mehmet Ali Aydın (Paşanın Mehmet Ali) Sırasıyla Adana, Antep, Urfa, Diyarbakır, Erzurum vb. şehirlere dağılırlar. Babam ve kayınpederim İstanbul’dan onların bulunduğu şehirlere şemsiye gönderir, onlar satarlarmış. Mevsim sonunda kârı eşit bir şekilde bölüşürlermiş.
7-8 ay gurbette çalıştıktan sonra, memlekete (Konya’nın Bozkır İlçesi Kuşca Köyü) gelirler, 3-4 ay köyde kalırlar, yeni sene tekrar panayırlara giderlermiş.
Bu 3-4 ay zarfında, Bozkır’ın 72 pare köyüne (Düğün dernek, cenaze) çeşitli vesilelerle gidip gelirlermiş. Dayım Ali Aydın’ın Bozkır ve havalesindeki lakabı Sıhhiye Ali’dir. Askerliğini sıhhiye olarak yapmış. İşine çok sadık olduğundan dolayı, o dönem bir doktor kadar bilgiye sahip olduğu bilenler tarafından hâlâ anlatılır. Babam ve arkadaşları Bozkır havalisinde “11. Bölük” diye bilinirlermiş. Birbirlerine o kadar sadıklarmış ki, yöre halkı tarafından, parmakla gösterilir ve kıskanılırmış…
Bu böyle yıllarca devam etmiş, ta ki babam evini İstanbul’a göçürmeye karar verinceye kadar. 1964 yılında ailecek (ben, kardeşim Halit, annem, babam) İstanbul Fatih İlçesi Hüsanbey Mahallesi’nde, İstanbul İtfaiye yakınlarında Tezgâhçılar sokağa göç ettik.
Sıhhiye Ali dayımın Bozkır köylerinin hemen hemen hepsinde, mutlaka iyileşmesine vesile olduğu bir hasta vardır. Yaşı 50-55’in üzerinde olan hemen hemen bütün köylüler dayımı (Sıhhiye Ali) bilirler. Gecenin bir yarısı Kuşca Köyü’ne gelir Sıhhiye Ali’yi bulurlar evinden kaldırırlar; misal Aliçerçi Köyü’nden, ya da Yağlıyük’ten (şimdi ilçe oldu), Eldoğan’dan (ErdoğanKöyü’nden) geldik hastamız var gelir misin, derler. Dayım hiç erinmez, hemen giyinir, kuşanır, malzemelerini alır yayan olarak gece yarısı 7, 8, 15 km.lik uzaklıktaki hastayı muayene eder, gerekirse iğne yapar veya ilaç önerir ya da doktora gitmesini salık verirmiş.
Bu seyahatimde Ali dayımın kayınbiraderi Ramazan Aydın (Aynı zamanda amcaoğlu) ile sohbet ederken, babam ve dayım ile ilgili olarak çok hatırasını anlattı. Dayım ile ilgili birisi çok dikkatimi çekti.
Demokrat Parti’nin iktidarda olduğu dönem. O zaman yöre halkının tabiriyle ‘İkiyarcılık’ dönemi. Yani halk, Demokrat ve Halk Partili diye iki kesime ayrılmış. Bu kesimler arasında, çok ciddi çekişmeler yaşanmakta. Babam, kayınpederim, dayım ve arkadaşları Halk Partili… Yöre tabiriyle Seyit Usta’nın talebeleri (Seyit Usta Halk Parti döneminde yıllarca Muhtarlık yapmış ve Bozkır havalesinde sevilip sayılan bir kimse). Seyit Usta’ya babam ve kayınpederim ömrünün son dönemlerinde, 70’li yılların sonlarına doğru “Seyyid Dayı yeter artık Halk Parti’ye hizmet ettiğin, artık Milli Selamet Partisine hizmet et” dediklerinde “Ahir ömrümde, bana dönek mi dedirteceksiniz ay oğlum” diye cevap vermiş…
Böyle bir ahvalde, köyümüz ve köylümüz… Demokrat Parti dönemi, köyde de Sarı Hüseyin muhtar… Ali dayım ile köyün bir mıntıkasında bir vesile ile karşılaşırlar. Sarı Hüseyin belindeki tabancayı çeker, dayıma küfürler ve hakaretler eder. Dayım güçlü kuvvetli ve genç olmasına rağmen, Sarı Hüseyin’e karşı gelmez fakat “Bu sözler senin sıfatına yakışmıyor. O tabancayı çektiysen vurman gerekir. Erkeksen vur” diyerek iki eliyle göğsünü açar… Sarı Hüseyin bir şey yapamaz ve çekip gider. Aynı gün gece, Sarı Hüseyin’i bir sancı tutar, neredeyse can çekişiyor, ölecek. Kardeşi Tahir dayıya yalvarırlar git Sıhhiye Ali’yi al gel derler. Tahir dayı olayı bildiğinden, gitmek istemez, ama kardeşi kıvranmaktadır. Çaresiz öte yakada bulunan Hacı Ahmetler Mahallesi’ne Ali Aydın’ın evine gider. Gece yarısıdır. Ali dayımı uyandırır. “Bak Yiğenim Ali, buraya gelmeye yüzüm yok bunu biliyorum. Ama Sarı Hüseyin ağam çok kötü, ölüp gidiyor gelip bir bakar mısın” der, utana sıkıla…
Ali dayım “Tamam Tahir dayı giyinip geliyorum” der ve hemen hazırlanıp Hatıplar Mahallesi’nde Sarı Hüseyin’in evine varırlar. Sarı Hüseyin acıdan kıvranmaktadır. Dayım hemen muayene eder, bir iğne yapar ve “Bunun apandisiti patlamak üzere, 3 saat içinde hastaneye yetiştirmezseniz ölür” der. Hemen apar topar hazırlarlar ve bir kamyon bulup, Konya’ya hastaneye yetiştirirler. Doktorlar hemen ameliyata alıp, apandisitini alırlar. Operasyon sonunda doktor Tahir dayıya “Buna kim müdahale ettiyse, isabetli bir iş yapmış. 20 dakika daha buraya gelmeseydiniz, çoktan ölürdü” demiş.
Babam Abdullah Tekin, Konya’nın ilçesi Bozkır’ın köylerinden, hastalık sebebiyle İstanbul’a gelenlere, evini açardı. Günlerce, haftalarca misafir ederdi. İş aramak veya iş kurmak için, İstanbul’a gelen Bozkırlılara yol gösterir ve önderlik ederdi. Onlarca kişiye ön ayak olup, iş kurmasına yardımcı olmuştur. Bundan dolayı, İstanbul’daki Bozkırlıların ve Kuşcalıların “Dayı” lakabı vermesiyle, “Abdullah Dayı”sı olmuştur.
Hayatının son dönemlerinde açtığı konfeksiyon mağazasının adı da “Butik Dayı” olmuştur.
Sıla-i Rahim hatıralarına devam edeceğiz…