Şeyh Said kıyamın (isyanın) ana sebebi, Ankara Hükümeti’nin Hilafeti kaldırması ve Gayr-i İslami kanunların çıkarılmasıdır. Şeyh Said Ankara Hükümeti’ne çağrıda bulunarak, İslam’a mugayir kanunların çıkarılmaması ve Hilafetin kaldırılmamasını istemiştir. Bu istekleri yerine getirilmeyince de, kıyama kalkmıştır.
Cumhuriyetin ilk dönemlerinin en önemli sayılabilecek hâdiselerinden birisi de, Şeyh Said Ayaklanmasıdır.
Şeyh Said Ayaklanmasıyla ilgili çok şeyler yazıldı çizildi. Kemalistlere göre Şeyh Said, İngilizlerle iş birliği yapmış, ayrılıkçı bir Kürt hareketini başlatmış ve başı ezilmiştir.
Gerçek bu mu?
Oysa gerçek bunun tam aksidir.
Şeyh Said kıyamın (isyanın) ana sebebi, Ankara Hükümeti’nin Hilafeti kaldırması ve Gayr-i İslami kanunların çıkarılmasıdır. Şeyh Said Ankara Hükümeti’ne çağrıda bulunarak, İslam’a mugayir kanunların çıkarılmaması ve Hilafetin kaldırılmamasını istemiştir. Bu istekleri yerine getirilmeyince de, kıyama kalkmıştır.
Mahkeme esnasında verdiği ifadeler de bunu doğrulamaktadır.
Savcı Ahmet Süreyya Bey (Özgeevren) ‘‘Neden isyan ettiniz?’’ diye sorunca, cevabı ‘‘şeriat için’’ oldu. Sonra ‘‘Amacımız din hükümlerinin uygulanmasını rica yoluyla hükümete arz etmekti.”
Girişim dergisinin Haziran 1990 sayısında yayınlanan “Bir Tanık: Hacı Ahmet” başlıklı mülakatta bakın neler diniliyor:
HACI AHMET: ŞEYH SAİD’İN GAYESİ ŞERİAT’TI
Şeyh Said kıyamına fiilen katılmış insanların sayısı, bu gün için son derece az. Bu yüzden olayın canlı şahitlerine dayanarak, ciddi araştırmalar ortaya koymak, gün geçtikçe daha da zorlaşıyor. Çünkü bu kuşağa mensup hâlen yaşayan insanların yaşları hayli ilerlemiş durumda. Çoğu, hâdiseyi hatırlamakta bile güçlük çekiyor. Bu güçlüklere rağmen Girişim olarak kıyama bilfiil şahid olmuş ve kıyamın içinde yer almış biri ile görüşmek, büyük bir zorluktu bizim için. Muş’un Varto İlçesi’ne bağlı Goma Gorgo Köyü’nde ikamet eden Hacı Ahmet ile yaptığımız görüşme, yetersiz de olsa faydalı olur kanaatindeyiz.
– Şeyh Said kıyamına fiilen iştirak etmiş birisiniz. Bu kıyamın gayesi ve hedefi ne idi?
– Biz hükümetten ve Kemal Paşa’dan şeriatı uygulamasını istedik. Ancak Kemal Paşa: “Biz bu gün Avrupa’ya bağlıyız, kanunlar ne ise onların kanunlarını uygulamak gerekir. Devlet olabilmemiz için bu şarttır. Bu yüzden şeriatı uygulayamayız” dedi. Bunun üzerine kıyam hareketine giriştik.
– Ancak başarılı olamadınız. Bu başarısızlığı neye bağlıyorsunuz?
-Elazığ’ı kuşattıktan sonra, halkın yardımı ile iki günde Elazığ ele geçirildi. Ancak askerlerin bir kısmı, dükkânları yağmalamaya başlayınca, halk bunu kabul etmedi ve karşı çıktı. Aynı şekilde Diyarbakır surlarında bulunan deliklerden şehre giderek, oradan da yağmalama işi olunca, bu şeriata uygun değil diye Şeyh Said Efendi de karşı çıktı. Şeriata uygun hareket etmeyenler bulunduğu için geri çekilmek zorunda kalındı.
– Şeyh Said’in müstakil bir Kürt devleti kurmak için savaştığını söyleyenler var. Kıyama katılmış biri olarak bu fikre ne dersiniz?
– Hayır, öyle bir şey yok, yalandır. Şeyh Said Efendi’nin gayesi şeriattı. Zaten o zaman Kürt meselesi yoktu. Allah’ın dini için savaştığını herkes biliyor.
– Şeyh Said müdafaasında ne dedi biliyor musunuz?
– ‘Ben şeriat için savaştım’ dedi.
Şeyh Said’in niyeti, Mayıs ayında isyanı başlatmaktır. 13 Şubat 1925 günü, Diyarbakır’ın Eğil nahiyesine bağlı Piran köyünde (Diyarbakır ilçesi Dicle) bir düğün esnasında jandarmalarla yaşanan nahoş olaylar neticesinde, isyanı başlatmak zorunda kalırlar.
Bu arada Diyarbakır, Şeyh Said taraftarlarının eline geçer. Diyarbakır’ı ele geçiren isyancılar arasında bulunan bazı kimselerin, milletin malını talan ettiği iddia edilir. Bu arada Osman Nuri Koptagel komutasındaki Ankara Birlikleri, Diyarbakır’ı kuşatmıştır. Bunu haber alan Şeyh Said daha fazla kan dökülmemesi için Varto’da 15 Nisan’da teslim olur.
Ankara Hükümeti milletvekillerinden oluşan bir heyeti, İstiklal Mahkemesi olarak Diyarbakır’a gönderir. Şeyh Said ve 81 adamı, 26 Mayıs günü Diyarbakır’a getirilip İstiklal Mahkemesi’nde yargılamalarına başlanır.
Şeyh Said ve adamlarına, avukat tutmalarına izin verilmez. Savunmalarını kendileri yaparlar. Sanıklardan bazılarının Türkçe bilmedikleri için, savunmalarını Kürtçe ve Arapça yaparlar. 81 sanıkla dava, bir sinema salonunda görülür ve yaklaşık bir ay sürer. Şeyh Said ve 46 arkadaşı idama mahkûm edilir.
Şeyh Said ve diğer sanıklara, hücrelerinde, idam edilecekleri bir doktor eşliğinde söylenir. Şeyh Said idam edileceklerini duyduğunda, namaz kılmak ister ve namaz kılması için kendisine izin verilir. Namazını kıldıktan sonra kendisine “Ne hissediyorsunuz?” diye soran Akşam gazetesinin muhabirine “Asıldığıma acıma. Zira asılmam Allah ve din içindir” der. Ve bu arada eline kalemi alır ve bir kâğıda Arapça olarak şunları yazar:
“Allah yolunda öldürülenlere ölüler demeyiniz. Onlar yaşıyorlardır. Lâkin siz o şuurda değilsiniz. Biz muhakkak ki Rabbimize avdet ederiz… Değersiz dallarda beni asmanıza pervam yoktur. Muhakkak ki ölümüm Allah ve İslam içindir. Muhammed Said Palevi Elamedi.”
Zincirlere bağlı olarak 47 idam mahkûmu, sehpalara götürülür, elleri ve ayaklarından bağlanmış mahkûmlardan Hanili Mustafa Bey, bir ilahi söylemeye başlar, başındaki jandarma dipçiği Mustafa Bey’in omzuna vurunca, mahkûmlar hep bir ağızdan “Allah-ü Ekber” diye haykırırlar.
İlk olarak isyanın elebaşlarından Fakih Hasan idam edilir. Şeyh Said, idam ipi boynuna geçirilmeden önce, mahkeme üyelerinden Saib Bey ve Diyarbakır valisi Mürsel Bey’e dönerek “Mahşerde hesaplaşacağız” der ve ayağının altından tabure çekilerek idam edilir.
Geçen hafta pazartesi günü saat 19.00 sularında ajanslardan, hüzne gark eden bir haber geçti. Mısır’ın seçilmiş ilk Devlet Başkanı Muhammed Mursi, mahkeme salonunda savunma yaparken, geçirdiği kalp krizi sonunda, Hakk’ın rahmetine kavuştu. Rabbim şehadetini kabul buyursun. Ailesine ve Mısır Halkına başsağlığı diliyoruz.
Muhammed Mursi, Şeyh Said ve tüm şehidlerimizin ruhu için El-Fatiha!