Şehid Şeyhmus Durgun: Bu böyle biline

Fedakârlık, diğerkâmlık, vefakârlık, cefakârlık bu günkü neslin pek konuşmadığı kelimeler ve ıstılahlar. Toplumumuzun ve özellikle de gençliğimizin, bu duruma gelmesinde; sistemin çarkının etkisi kadar, birey olarak bizlerin de, payı var diye düşünüyorum.
Şöyle bir nefs muhasebesi yapalım…
1980’li ve 1990’lı yıllarda dostlarımıza, akrabalarımıza ve çevremizdeki insanlara fedakârlığımızı, diğerkâmlığımızı, vefakârlığımızı, şöyle bir gözünüzün önünden geçirin bakalım…
Kalbiniz, size neler söyleyecek…
12 Eylül öncesinde akrabalıklar, dostluklar ve arkadaşlıklar, bir başka yaşanırdı desem, yazıyı okuyanlardan birçok kimsenin, içini çekerek; çölde susuz kalmış birisinin, suyu özlercesine bu duyguları, tekrar yaşamak istediğini hisseder gibi oluyorum…
12 Eylül öncesi İslamcı gençliğin öncülerinin, hemen hemen hepsinin ortak özellikleri; davalarının geleceği için, kendi geleceklerini fedâ etmeleridir…
Bu fedakârlardan birini, şehadet yıldönümünde, sizlerle tanıştırmak, tanıyanlara da hatırlatmak istedim…
Sevgili ağabeyim, can dostum, vefakâr, cefakâr Şeyhmus Ağabey…
Seni tanımama imkân bahşeden Rabbime, binlerce kere teşekkürlerimi sunuyorum…
Şeyhmus Durgun, Metin Yüksel, Sedat Yenigün’leri unutmak mümkün mü?
O yıllarda, benim bu abide şahsiyetlerle tanışmama imkân ve zemin hazırlayan, anne ve babamı da, burada yâd etmeden geçmemeliyim…
Can dostum, sevgili ağabeyim Şeyhmus Durgun…
Mazlum gelip, mazlum giden sevgili ağabeyim…
Çanakkale zindanlarında, işkenceyle şehit edilen Şeyhmus Ağabeyim…
Şeyhmus Durgun Ağabeyimi, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nde okurken tanıdım. O yıllarda, imam hatip liselerinden mezun olanların, üniversitelere girme hakkı yoktu. Sayın Başkanımız Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul İmam Hatip Lisesi’nden mezun olduktan sonra, ilaveten Eyüp Lisesi’ni bitirerek, ancak üniversiteye girebilmiştir.
Tam o yıllardı…
CHP-MSP koalisyon hükümetinin hazırlayıp meclisten çıkardığı, imam hatip lisesi mezunlarının üniversitelere girmesine imkân sağlayan kanunun; zamanın Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından veto edilmesini protesto maksadıyla, İstanbul İmam-Hatip Lisesi’nde ‘Vetoyu veto boykotu’ kararlaştırılmıştı. Ben 5. sınıfta okuyordum. Boykotun başarılı olması için, en çok 5. ve 6. sınıf talebeleri gayret gösteriyorduk.
O yıllarda, MTTB Merkez Orta Öğrenim Komitesi’nin Tiyatro Bölümü’ndeki arkadaşlarla beraber, İslami Tebliğ faaliyetlerimizi sürdürüyorduk.
Boykotumuza okulumuzun dışından, İstanbul’un çeşitli üniversitelerinde okuyan ve çoğunlukla, Fatih Vakıflar Öğrenci Yurdu’nda kalan öğrenciler de, destek veriyorlardı.
Bunların çoğunluğu da, MTTB’de görevliydiler. İşte, Rahmetlik Şeyhmus Durgun ağabeyi, ilk defa bu boykot esnasında gördüm ve tanıdım.
Kaldığı Fatih Vakıflar Öğrenci Yurdu’nun Akdeniz 3. Bloktaki odalarına, akşamları sık sık gidip gelmeye başladım. Şeyhmus Ağabey vasıtasıyla, birçok üniversite öğrencisi ile tanışma fırsatı buldum.
Şeyhmus Ağabeylerin yanına gidip gelirken bazı geceler, afiş asmaya veya yazı yazmaya çıktıklarını görüyordum. Böylece, zaman zaman onlarla beraber afiş asmaya ve yazı yazmaya çıkmaya başladım.
Şeyhmus Durgun Ağabey’in, cesaret, fedakârlık ve vefakârlık örneklerine, onlarca defa şahit oldum. Okulunu bitirdikten sonra, onu tanıyanların bildiği, Beyoğlu’nun arka sokaklarındaki vakıflardan kiraladığı mütevazi evinde geceler boyu kendisini dinlemekten, zevk alırdım.
Şeyhmus Ağabey’in, kısa fakat dolu dolu yaşanmış hayat hikâyesini, şöyle özetleyebiliriz:
ŞEYHMUS DURGUN: 1954 Yılında Diyarbakır’da dünyaya geldi. İlk ve orta tahsilini, Diyarbakır’da bitirdi. Daha sonra da, İstanbul Teknik Üniversitesi Genel Makine bölümünü bitirdi.
Yüksek tahsili sırasında, o yılların İslamcı Öğrencilerin merkezi durumunda olan MTTB’de çeşitli görevler aldı. MTTB’nin yayın organları Çatı ve Milli Gençlik’te idarecilik yaptı ve birçok konuda yazılar yazdı. 15 Nisan 1978 tarihli Çatı’da kaleme aldığı Bu Böyle Biline başlıklı yazısından dolayı; 163. maddeden, ‘Devletin Temel Nizamını İslam’a Uydurmak ve Türkiye’de İslam Devleti Kurmak’ suçuyla yargılandı ve 5 yıl hapis cezasına çarptırıldı.
Tutuklanarak, önce Bayrampaşa Cezaevi’nde daha sonra da Çanakkale Kapalı Cezaevi’nde hapsedildi. Çanakkale Kapalı Cezaevi’ndeyken, laik rejimin gardiyanları tarafından, işkenceyle, 23 Ekim 1985 Çarşamba günü, şehit edildi. Naaşı 27 Ekim 1985 Pazar günü, çok sayıda arkadaşı ve ailesi tarafından, Çanakkale Kapalı Cezaevi yetkililerinden alınarak, 29 Ekim 1985 salı günü, Diyarbakır’da Et Balık Kurumu Camii’nde kılınan namazdan sonra, Diyarbakır Mardinkapı Asrî mezarlığına defnedildi.