Sarayda bayramlaşma

Osmanlı Sarayı, Tanzimat devriyle birlikte yavaş yavaş Batı usulü kutlamalara şahitlik etmekteydi. Bu değişimden daha geç nasibini alan sadece Ramazan ve Kurban bayramlarında yapılan merasimlerdi. Eski usul bayramlaşmalar Sultan Abdülaziz devrinin ilk yıllarına kadar sürmüş, hükümdarlar yine eskisi gibi Topkapı Sarayında, Babüssaade’nin önünde kurulan tahta oturup devlet erkânı ile teşrifata dâhil olanların tebriklerini kabul etmişti. Bu tarihten sonra Dolmabahçe Sarayında yapılan bayramlaşmalar artık nispeten alafrangalaştı ve geçmişten kopuş dini hüviyeti olan kutlamalarda da kendini göstermeye başladı.

Harem bandosu

Sultan Abdülmecit devrinde düzenlenen bayram alayları harem halkının yoğun katılımıyla gerçekleşirdi. Sarayın kendilerine ayrılan kafesli bölümde bayramlaşma merasimini izleyen hanımlara bayanlardan mürekkep bir bando takımı eşlik etmekteydi. Harem Bandosu Sultan Abdülmecit devrinde daha çok Batı enstrümanlarının ağırlıkta olduğu seksen kızdan oluşan bir müzik grubuydu. Bando takımı, padişah muayede salonunun girişinde göründüğü andan itibaren önce selam marşı ardından da marş-ı hümayun çalarak sultanı karşılardı. Bu sırada yaşça büyük olandan başlamak üzere önce sultanlar, ardından hanım sultanlar yavaş yavaş hükümdarı selamladıktan sonra sağ tarafa doğru dizilir; ardından padişahın zevceleri, ikballer ve şahsına mahsus cariyeler de aynı şekilde hünkârı selamlayıp sol tarafa rütbelerine göre sıralanırdı. En sonunda haremin kalfaları gelip huzurda yer öperek salonun uzak bir köşesine çekilmekteydi. Bunu müteakip hazinedar usta yanında kalfaları ile beraber avuçla para serper, orta kalfalar ve daha genç olanlar ortaya üşüşerek bunları kapışırdı. Padişah tüm hanımlarla nazikçe bayramlaşır, ardından yemek yiyerek istirahate çekilirdi. Öğleden sonra hanedan üyeleri, birbirlerinin dairelerine giderek bayram tebriklerinde bulunur ardından başlayan bayram eğlencelerinin geleneksel oyuncuları ortaya çıkarak herkesi neşelendirirdi. Hokkabazlar, orta oyuncuları, köçekler, sazende ve hanendeler saray halkını eğlendirirken haremli hanımlar da eğlenceleri kafes arkasından izlerdi.

Tanzimat ile beraber Dolmabahçe Sarayında yaşanan bayram merasimleri geçmişten kopuşun ilk tezahürlerini gösteriyordu. Kutlamalar artık, Ramazanın 27. günü, şeyhülislamın sadrazamla bayramlaşmasıyla başlamıyordu. Üstelik akşam mabeyindeki kutlamalara davet edilen hanımlar, gayet süslü ve dekolte giyinmekte de bir sakınca görmüyorlardı

II. Abdülhamit’in bayram alayı

Sultan II. Abdülhamit, Yıldız Sarayı’nda yaşasa da bayram kutlamalarını Dolmabahçe’de yapıyordu. Bayram alayı, Beşiktaş’taki Sinanpaşa Camisi güzergâhında oluyor, sabahın erken saatlerinde üniformalarını giyip, nişan ve madalyalarını takan paşalar, şehzadeler, hanedanın damatları cami önünde, teşrifat sırasına göre diziliyorlardı. Yıldız Sarayı’nın Harem halkı ise her biri değerli mücevherlerle süslü elbiseleri ile bindikleri faytonlarla alay yerine doğru erken saatlerde yola çıkıyordu. En önde Valide Sultanın arabası, şayet kendisi hayatta değilse sultanın en büyük kız kardeşi, arkalarında sırasıyla başkadınefendi, öbür kadınefendiler, hanım sultanlar ve diğer üst düzey erkânın hanımları.

Bayram namazı eda edildikten sonra Sultanın camiden çıkışı Hamidiye marşı ile olurdu. Padişah saltanat arabasıyla Dolmabahçe Sarayı’na geçerken alaya iştirak eden tüm misafirler de kalabalık bir halde arkadan Sultanı takip ederdi. Sarayda bir müddet istirahat edildikten sonra misafirlere sigara, kahve, çay, kahvaltı, dondurma gibi ikramlarda bulunulur, belirlenen vakit geldi mi bayramlaşma yapılacak salondan herkes içeri alınırdı. Tüm misafirler, salonun orta kısmına bir gece öncesinden büyük bir ihtimamla Topkapı Sarayı’ndaki hazine dairesinden alınıp konulan saltanat tahtının yirmi adım karşısına, rütbelerine göre dizilirlerdi. Teamüle göre sağ tarafta hanedan üyeleri sol tarafta ise devlet erkânı bulunmak zorundaydı. Hanım misafirler ise hareme açılan ve tamamen kafesli olan kapının ardında muayedeyi izleyebiliyordu.

Gayrimüslimler de merasimde

Bayram kutlaması Nakibul Eşraf’ın (Peygamberin soyundan gelen zat) yaptığı duayla hünkârın huzurunda başlatılıyordu. Padişahın tahtına oturmasıyla birlikte önce Sadrazam sonra üst düzey devlet erkânı sırayla başları eğik, gözleri yerde bir biçimde saçak öperdi. Sultanın teveccühüne mazhar olan kimseler saçak öpmek için eğilirken padişah estağfurullah diyerek onlara mani olmaya çalışır, buna şahit olan misafirler arasında dedikodular alıp başını giderdi. Rum ve Ermeni patrikleri bayramlaşmayı kendi dillerinde yapıyordu. Ayrıca padişah, ulema ve dini liderleri de hürmetinden ayakta karşılıyordu. Erkeklerin bayramlaşması sona erdiğinde sıra hanımlara gelmekteydi. Padişah, sarayın harem bölümünde bulunan mavi salona geçer önce Valide Sultan ardından hünkârın kız kardeşleri, kadınefendiler, sultanlar, hanedanın diğer hanım üyeleri, harem ağaları ve devlet erkânının eşleriyle bayramlaşır ve merasim böylece sona ererdi. Dolmabahçe’deki bayramlaşmadan sonra hanımlar Yıldız Sarayı’nda ağırlanır, hatta bazen hünkârın izniyle akşam birlikte tiyatro izledikleri de olurdu. Saray tiyatrosuna, İstanbul’u ziyarete gelen Avrupalı prensler, elçiler, yabancı ülkelerin devlet erkânı da zaman zaman davet edilir, yemekler düzenlenir, misafirlere çeşitli hediyeler dağıtılırdı.

Osmanlı Devleti’nin son bayram kutlaması 1919 Eylül’ünde Sultan Vahdeddin zamanında Dolmabahçe’de yapılmıştı. İşgal yıllarında ise bayram kutlamaları, Yıldız Sarayı’nda yapılan programlarla usulden de olsa sönük bir biçimde gerçekleşmişti.