İnsanoğlunun hayatında dönüm noktaları vardır. Bulunduğu hâlden, bambaşka bir hâle dönüşür. Çok basit bir şey meydana gelir ve hayatınızda önemli bir değişim başlar.
Ramazan iklimine girmiş bulunuyoruz.
Müslümanlar olarak, bu ayda oruç tutacağız inşallah.
Günün belli saatlerinde, yemeden içmeden vazgeçeceğiz. Nefsimizin çektiği, istediği birçok şeyi yapmaktan imtina edeceğiz.
Rabbimizin bu ve benzeri ibadetlerimize ihtiyacı var mı, yok.
O halde kendi irademizle yaptığımız bu ibadetlerin boşa çıkmasını ister miyiz? İstemeyiz değil mi?
Oruçlu iken öyle davranışlar sergileriz ki, bu hâlimiz tuttuğumuz orucun hiçbir kıymetini bırakmaz.
Her Müslüman düşünmeli ve bir nefs muhasebesi yapmalı!
Ramazan vesilesiyle, kendimize çeki düzen vermeliyiz!
Akşam trafiğinde aracımızla yol alırken, başkalarının yol hakkına tecavüz etmek oruçlu birine yakışır mı? İnsanız ve böyle bir şey yaptıysak karşımızdakinden özür dileme erdemini gösterelim.
Bir sıkıntı vuku bulunca ‘oruç kafama vurmuş kardeşim, bir de seninle uğraşmayayım…’ türünden cümleler kurulduğuna çok kez şahit oluyoruz.
Peki, benim için mi oruç tutuyorsun?
Oruç tutmak bunu söyleme hakkı verir mi bir kimseye?
Aslında oruç, nefsinin isteklerinin önüne geçme ibadetidir.
Herhangi birisi sana karşı hata yaptığında, normal zamanda bile hatasını hoş görmen gerekirken; oruçlu iken daha hoş görmen lâzım değil mi?
Ramazan bize çeki düzen versin…
Unuttuğumuz, kaybettiğimiz değerlerimize tekrar kavuşmamıza vesile olsun inşallah!
Gelin, şöyle 20-30 sene öncesine gidelim. O dönemlerdeki, akraba, eş, dost, arkadaş ilişkilerimizi hatırlayalım. Yardımlaşmaları, vefakârlıkları hatırlayıp hemen günümüze gelelim. Herkesin ‘O günlerdeki akrabalık, dostluk ve arkadaşlık ilişkileri bambaşkaydı. Arkadaş için, akraba için canımızı bile verirdik. Her türlü sıkıntıyı paylaşırdık ve yardımlaşırdık’ dediğini duyar gibiyim.
Bu vesileyle geçtiğimiz ay dâr-ı beka’ya uğurladığımız, baba dostum Ahmet Doğan Amcayla ilgili bir hatıramı, sizlerle paylaşayım isterim.
Başakşehir 4. Etap Mevlana Camii’nde, akşam namazını kıldım. Namaza gelenler arasında, Küçükhisarlıklı Ahmet Doğan’ı da gördüm. Ahmet Amca, baba dostumdur. Baba dostlarını mümkün olduğunca ziyaret edip ellerini öper, hâl hatır sorarım. Tesbihattan sonra, dışarıya çıkarken gözüm Ahmet Amca’daydı. Tekrar namaza durduğunu gördüm. Dışarıda beklemeye başladım. Sanıyorum, 5-10 dakika geçti.
Ahmet Amca camiden çıkarken banktan kalkıp yaklaşmasını bekledim. Gelince, ellerini öptüm, Oturduk, hâl hatır sorduk, soruştuk.
Ahmet Amca, geçen günlerde memlekete gittiğinden, akraba dost ilişkilerinin azaldığından dert yandı. Eski günleri hatırlattı bana: “Eskiden böyle miydik Mehmet Ali? Baban Abdullah rahmetli herkesin yardımına koşardı. Şimdi insanlar, akrabalar en ufak bir menfaat çatışmasında, birbirlerine küsüyorlar…”
Bu minval üzere, 15-20 dakika dertleştik, Emiralların Ahmet Dayı’yla…
Dostlar, arkadaşlar, Müslümanlar! Ne oluyor bize? Değerlerimizi neden unuttuk? İki günlük dünya bize neler etti böyle? Neden böyle olduk?
Nedir bu dünyaya dalmak? Her gün bir adım daha yaklaşmıyor muyuz takdir edilen zamana? Şöyle bir silinip kendimize gelme zamanı çoktan geldi, geçip gidiyor…
Bu Ramazanda seferberlik ilan edelim. Bencilliğe, bireyselleşmeye, vurdumduymazlığa bir son verelim. Bir adım atalım…
Akraba, eş, dost, arkadaş ziyaretlerine başlayalım.
Sıkıntılarımızı da, sevinçlerimizi de paylaşalım. Dünyanın daha güzelleştiğini göreceksiniz…