Cumhurbaşkanlığı sisteminin kabulünden sonra yapılan mahallî de olsa ikinci seçimde, Cumhurbaşkanlığı sistemi, halktan bir kez daha onay aldı.
Seçimler öncesi, içeride HDP ile üstü kapalı ittifak kuranlar, dışarıdan da özellikle kredi değerlendirme kuruluşları ve sıcak para spekülatörlerinin desteğini aldı. Ekonomide büyük bir daralma ve dolarda yükseliş sağlandı. Bu sayede halk, ekonomik olarak huzursuz edildi.
Ak Parti’nin 17 yıllık iktidarı söz konusu. Üzerine bunca iç ve dış saldırı ilave edildiği vakit yine de ortada bir başarı olduğu görülüyor.
PKK-HDP Eş Başkanı Sezai Temelli ne diyordu: “Kürdistan’da biz kazanacağız. Batıda da AK Parti ve MHP’ye kaybettireceğiz” Ama başaramadılar.
Kürt kardeşlerimiz, her türlü olumsuz propaganda ve PKK baskısına rağmen; Güneydoğu’da AK Parti’ye güçlü bir destek verdi.
Batı illerinde yaşayan Kürt kardeşlerimiz ise HDP politikaları doğrultusunda, CHP’ye oy verdiler veya sandığa gitmediler.
Seçim öncesi Kürt kökenli arkadaşlarım ve akademisyenlerle yaptığım görüşmelerde; dünü unutup, Doğu’ya tarihte görülmemiş hizmet ve özgürlük getiren Reis’e yönelik duygusal eleştiriler ortaya kondu. Peki haklı mıydılar? Bizce değildi.
AK Partili belediyelerin yapmış olduğu yanlış uygulama ve hizmetler yüzünden AK Parti seçmenlerinin bir kısmı sandığa gitmedi. Bir bölümü MHP’ye, bir kısmı da başka partilere rey verdi.
Bir önemli sıkıntı ise parti içindeki tekellerin ‘aday’ seçiminde etkin olmaları şeklinde göze çarptı. Bu sıkıntı, AK Parti’nin daha çok oy almasını engelleyen unsurlardan biriydi. AK Parti aday hususunda, kesinlikle tabanının sesine kulak vermeliydi. Parti içindeki tekellerin adaylarıyla bu kadar oy alınabiliyorsa; tabanın seçtiği adaylarla çok daha iyi neticeler alınacağı muhakkak.
İstanbul’da 39 ilçenin 24’ü kazanılmasına rağmen sevinci kursakta bırakan bir tablo var. Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, Ak Parti maalesef yine kendisiyle cedelleşti. Bu da muhalefet partilerinin kazanmış gibi yaygara yapmasına zemin hazırladı.
AK Partili seçmenler arasında rahatsızlık yaratan önemli sebeplerden birisi de; 39 ilçesi olan İstanbul’da aday gösterilenlerin kahir ekseriyetinin Karadenizli olmasıydı.
Ayrıca seçimlerde, ‘milliyetçi’ söylemlerin ön plana çıktığını gördük. Bu söylem İslâmî hassasiyete sahip AK Partililer ve Kürt Kardeşlerimiz arasında ‘kalplerin kırılmasına’ yol açtı. Bu kalp kırgınlığına sahip bir kesim sandığa gitmedi. Milliyetçi söylemler AK Parti’ye kaybettirirken MHP’ye kazandırdı.
İstanbul, tabii olarak seçimlerin mihverinde yer aldı. ‘İstanbul’u alan, Türkiye’yi alır’ özdeyiş hâline geldi. İç ve dış destekçileriyle muhalefetin, İstanbul’da İmamoğlu’nun kazanması için aylar öncesinden hazırlandığı açığa çıktı. İstanbul seçimlerine her yol mubah mantığıyla hazırlanmışlar. Bütün bunlar seçim gecesi oyların sayımı esnasında anlaşıldı. İstanbul seçim sandıklarında bir darbe denemesi yapıldı. Bu seçim, en şaibeli seçim olarak kayıtlara geçti.
AK Parti ve Binali Yıldırım aleyhine oy sayımında, tutanakların kaydında ve tutanakların sisteme işlenmesinde birçok usulsüzlük ve hile yapıldığına şahit olundu. Neticede İstanbul’un 16 İlçesinde geçersiz oyların, 7 ilçede de tüm oyların sayılmasına karar verildi. Sayımlar yeniden yapılıyor, sonucu aldığımızda ne gibi usulsüzlük ve hileler yapıldığı daha net ortaya çıkacak.
Netice itibariyle AK Parti bu seçimin hem kazanını, hem de kaybedeni! Verilen mesajın çok iyi muhasebe edilmesi gerekiyor.
‘Hiç kimseye hor bakma
İncitme gönül yıkma
Sen nefsine yan çıkma
Mevlâ görelim neyler
Neylerse güzel eyler…’