Rusya’nın siyasi tarihine bakıldığında akla gelen ilk lider kuşkusuz Petro’dur. Onu bu kadar şöhretli kılan husus on yaşında Çar olup ( yedi yıl üvey ablasının gölgesinde bir hayat sürdü) on yedi yaşında devletin idaresini alarak Rusya’yı içinde bulunduğu kötü durumdan kurtarmasıydı. Petro, sınırları zorlayacak derecede otoriter yapısıyla bir yandan iç siyasette ülkesini hizaya çekerken öte yandan reformlar yapıyor, okullar açıyor, ordusunun modernizasyonunu sağlıyor hatta Avrupa’daki gelişmeleri kılık değiştirerek bizzat kendisi gidip takip ediyordu. En büyük amacı Rusya’yı Avrupa ülkeleri ile boy ölçüşecek bir seviyeye taşımaktı.
Vasiyetname şans eseri bulundu…
Ülkesini kalkındırmak için aldığı kararları radikal bir şekilde uygulayan Petro bu yolda oğlu Aleksis’i bile harcamış, bu uyanış hamlelerine dayanamayan ya da katlanamayan toplulukların başlattıkları isyanları çok kanlı bir şekilde bastırmıştı. Kurduğu büyük Rusya hayalinin yıkılmaması için tahta geçen Çar’ın kendi varisini kendisinin tayin etmesini sağlayacak bir ferman yayınlayan ve böylece tekrar eski uygulamalara dönüş yolunu tıkayan Petro, 8 Şubat 1725 yılında hayatını kaybettiğinde geriye güçlü bir Rus Devleti ve gelecek kuşaklara ders olacak bir de vasiyetname bıraktı. Bu meşhur vasiyetname 1738 yılında Saint Petersburg’da (Leningrad), Petrof Sarayı evrak mahzeninde rastlantı eseri bulunmuştu. Petro ömrünün yetmeyeceğini bildiği için kendisinden sonra Rusya’nın hangi adımları atmasının elzem olduğunu vasiyetnamesinde tek tek anlatmış bu sayede siyaset tarihi ile ilgilenenler ders niteliğinde çok değerli bilgilere ulaşmıştı. İşte o vasiyetin satır başları:
Askeri daima harbe alıştırmak amacıyla Rus milleti mütemadi bir savaş halinde tutulmalıdır. Yalnız mali ıslahat yapabilmek için arada asker istirahate sevk edilmeli ardından hemen orduların tanzimiyle meşgul olunmalıdır. Rusya’nın kuvvetini arttırmak ve menfaatlerini geliştirmek için sulh zamanları harbe ve harp zamanları sulha sağlam vesileler yaratılmalıdır.
Harp zamanlarında Avrupa’nın en bilgili milletleri arasından zabitleri, sulh zamanlarında ise ilim ve fen adamlarını getirtmek için her çareye başvurulmalıdır.
Rusya, Avrupa’da cereyan eden bütün işlere, ihtilaflara, çekişmelere fırsat oldukça karışmalıdır.
Rusya İmparatorluk Hanedanı daima Almanya Hanedanından kız alarak ailece evlilik bağlarını çoğaltmalı ve menfaat birliği meydana getirilmelidir. Bu suretle Almanya içinde de nüfuz sahibi olunabilir.
Deniz kuvvetimizin artması ve güçlenmesinde İngiltere’nin çok faydası olacağından onlarla ittifak kurmak, memleketimizin mahsullerinden kereste ve sair ürünleri satarak İngiliz altınlarını ülkemize çekmek elzemdir. Bu sayede ticaret ve gemicilik sanatımız gelişecektir.
İstanbul’a ve Hindistan’a mümkün olduğu kadar yaklaşmak lazımdır. İstanbul’a hâkim olanın cihan hâkimi olabileceğini unutmayarak bazen Osmanlı Devletine, Basra Körfezine inmek için de bazen İran’a daimi harpler açılmalıdır. Şark memleketlerinin eski ticareti yine Şam yoluna döndürülebilirse İngiltere’nin altınlarına artık ihtiyaç kalmayacağı aşikârdır.
Avusturya Devletinin ittifakını ve beraberliğini elde ederek idamesine itina etmeli ve bu devletin ileride Almanya üzerinde hükümranlık kurma hususundaki düşüncelerine görünüşte taraftar olup el altından bu işin aleyhine olarak öbür hükümdarların haset duygularını uyandırmaya çalışmalıdır.
Avusturya Hanedanını daima Türkleri Rumeli’den kovup uzaklaştırmaya teşvik etmeli, İstanbul’un zaptına muvaffak olunduğu takdirde ya Avrupa devletlerini Avusturya aleyhinde silahlı olarak harekete geçirmeli ya da alınan yerlerde ona da bir hisse vermek suretiyle haset ve rekabeti yatıştırmalı lakin sonra bu da elinden alınmalıdır.
Papanın ruhani hâkimiyetini inkâr ederek Macaristan ile Osmanlı memleketlerine ve Lehistan’ın güneyine yayılmış olan Ortodoksların hepsi toplanmalı ve Rusya, yardım alınacak bir devlet olarak onlara kabul ettirilmelidir.
Lehistan’da iç kargaşalıklar ve daimi çekememezlikler sokularak ayrılıklar yaratılmalı, memleketin ileri gelenlerini para kuvvetiyle elde edip hükümet meclislerinde nüfuz kazanarak kral seçimlerine karışabilmek için rüşvet usulünü kullanmalıdır.
İsveç’ten mümkün olduğu kadar çok parça koparmalı, Rus egemenliği altına alınması için sebep hazırlamalı aynı zamanda İsveç’i Danimarka’dan, Danimarka’yı da İsveç’ten soğutup aralarında geçimsizlik ve rekabet ortamı yaratılmalıdır.
Ruslar kuzeyde Baltık Denizinin ve güneyde Karadeniz’in sahillerine günden güne yayılmalıdır.
Bütün bunların neticesinde İsveç perişan, İran mağlup, Lehistan mahkûm, Osmanlı memleketleri de zapt edilince ordularımız bir yere toplanmalı, Karadeniz ile Baltık Denizi de donanmamızın kontrolünde tutularak dünya hâkimiyetinin aramızda taksim olunması evvela Fransa ve sonra Avusturya’ya ayrı ayrı ve gayet gizli olarak teklif edilmelidir.
Bu iki devletten hiçbirinin bu teklifi kabul etmediği farz olunabilir. O zaman aralarında çekişme ve kavga yaratmanın çaresini bulmaya uğraşmak icap eder. Böylece ikisini de yorduktan sonra fırsatını bulup orduyu Almanya üzerine sevk ederek saldırmakla birlikte Fransa sahilleri Atlantik’ten sel gibi istilaya uğratılmalıdır. Bu iki devlet mağlup edildikten sonra Avrupa Kıtasının geri kalanının da kolaylıkla harp etmeden ele geçirilmesi mümkündür.
Vasiyetnamenin Petro’ya ait olup olmadığı konusu tam aydınlanmış olmasa da bu vesikada özetle geçilen bilgiler Rusya’nın elli hatta yüz yıllık siyasi planlarını gözler önüne seriyor. Hem mutlak otorite hem de modernleşmeden yana anlayışıyla ülkesini şaha kaldıran Petro’nun politik vizyonu bugün Rusya’ya rehberlik ediyor…