Papa’nın Ezher Şeyhi ile İnsanî Kardeşlik Sözleşmesi Üzerine

II.Vatikan Konsili, 1962’de Papa XXIII. Yuhanna (Papa Roncalli) tarafından açıldı ve 1965’de Papa VI. Pavlus tarafından sonlandırıldı. Konsil, dört farklı devrede ve dokuz oturum şeklinde yapıldı, birçok konuyla ilgili belge kaleme alındı.
Jean François Mayer’in ifadesine göre II. Konsil, Roma Katolik Kilisesi’nde birçok değişikliğe sebep oldu. Konsil, 1960’larda sanayileşmiş ülkelerde yaşanan ve geleneksel değerleri, kurumları sorgulayan “uygarlık krizi”ne tesadüf etti. Avrupa 1968 ayaklanmalarını gördü.
Batı’nın uygarlık krizi, 1955-1975 yılları arasında Sovyetler Birliği ile ABD arasında ortaya çıkan, dört milyon sivilin hayatını kaybetmesine neden olan, 21 yıl süren Vietnam Savaşı’dır.
Jean François Mayer, “Her ekümenik konsil Hıristiyan inancının bazı özelliklerini ortaya çıkarmaktadır. Örneğin, 5. yüzyılın konsilleri, ki bunlardan biri 431’de Efes’te toplanmıştı; İsa’nın doğasının anlaşılmasında derinleşmek amacını taşıyordu” der. II. Vatikan Konsili’nin ise amacının bu olmadığını ifade eder.
Mayer’e göre II. Konsil, Katolik olmayanlarla teolojik tartışmalara girmek yerine küresel ölçekte inanan ve inanmayan herkesin adil dünyanın kurulması için “birlikte samimi ve dikkatli bir diyaloğa girmeleri konusunda cesaretlendirme” kararını aldı. 19. yüzyılda papalar “Kilise’nin doğrusu”na aykırı olduğunu düşündüklerinden vicdan özgürlüğü fikrini reddederken, II. Vatikan Konsili, birey ve grupların dinî özgürlük hakkını savunduğunu belirtmekteydi.
Böylece Kilise, kendi din adamlarından, Hıristiyanlık dışındaki dinlerden saygıyla bahsetmek ve Hıristiyanların diğer din mensuplarına karşı kardeşçe tavır takınmak konusunda tutum değişikliği istiyordu.
II. Vatikan Konsili’nde alınan bu karar Papalığın “dinler arası diyalog” çalışmaları için yeniden örgütlenmesini gündeme getirdi. Papa 1986 yılında İtalya-Assisi’de yapılan dinler arası toplantıya tüm din temsilcilerini davet etti. Burada amaçlanan ne farlılıkların reddi ne de ayrılıkların ortadan kaldırılması değildi. Papalık tüm din adamlarıyla “dua etmek için bir araya gelmek” istemekteydi. Papa, artık “küresel bir barış elçisi” statüsü kazanmıştı. Üstelik bu “misyon”da hem devlet başkanı hem ruhanî lider hem küreselleşmiş bir finansı kontrol eden sermaye temsilcisi gibi hareket ediyordu.
Papalığın gündeme getirdiği “diyalog”, farklı inanç sahiplerinin aralarında çatışma noktalarını değil uzlaşma noktalarını ortaya çıkaran yeni bir “üst dindar kimliği” inşa etmek fikrinden hareket etmektedir. Bütün dinleri aşkın bir “Barış” ideali, dindarlığın yeni anlam dünyası olsun isteniyordu. Bu aslında küresel bir sekülerleşme tasavvuruydu.
Papalık, “diyalog yanlısı” olduğunun ispatı olarak Kilise’nin suçlarından mağduriyet yaşayan toplumlara özür ziyaretleri yaptı.
Örneğin Papa 16’ncı Benedict (görevli olduğu yıllar: 2005-2013), 4. Haçlı seferinin 800’üncü yıldönümünde Müslümanlardan ve Ortodokslardan (Patrik Barthalomeos’tan) özür diledi; “Haçlı seferlerinde binlerce masum insan öldü. Haçlı seferleri bizim utancımızdır” dedi. Bu özrün arkasından şu mesajı verdi: “Kendini Müslüman olarak tanımlayanlar Allah adına öldürmekten vazgeçsin. Gelin, iki büyük dinin mensupları olarak birlik kuralım ve teröre karşı ortak mücadele edelim.”
Papa 2. Jean Paul de 1992 yılında Dominik Cumhuriyeti’ne yaptığı ziyarette Katolik Kilisesi’nin 500 sene boyunca yerli halka çektirdiği “acı ve çile” için özür dilemişti.
2015’te Güney Amerika’yı ziyaret eden Papa Franciscus ise, Bolivya’da Devlet Başkanı Evo Morales’in de iştirak ettiği yerli liderlerin katıldığı toplantıda “Tanrı adına Amerika’nın yerli halkına karşı büyük günahlar işledik. Bu günahlardan dolayı keder içindeyiz. Af diliyoruz” dedi.
Papalar, “diyalog” söylemleriyle, Batı uygarlığının dünyadan sömürgecilik yaparak çaldığı servetlerin “özür dilenerek” meşrulaştırılmasında aracılık hizmeti yapıyor. Bu misyonda her “Papa”, muhatap olduğu siyasi veya dini lidere “günah çıkararak affını diliyor.”
Roma Katolik Kilisesi’nin eski uygulaması olan Günah Çıkarma (Confession), bütün halklardan değil, Papa’nın seçtiği bir muhataptan talep ediliyor. Böylece Papa, müstezaf toplumlar içinde kendisine affedici bir muhatap yani bir tür “Kilise benzeri” kurum inşa etmiş oluyor. Affı kabul edilen Papalık, yeni servet alanlarında kilise/manastır açabilmek adına meşruiyet kazanıyor. Bugün Asya’da Katoliklerin hummalı çalışmalarla kiliseler açtığı görülebiliyor.
Papa II. Jean Paul, 1999 yılında yaptığı bir konuşmada “Birinci bin yılda Avrupa’yı Hıristiyanlaştırdık. İkinci bin yılda ise Amerika ve Afrika kıtalarını Hıristiyanlaştırdık. 3’üncü bin yılda ise hedefimiz Asya’dır” demişti.
Papa Francesco 3 Şubat 2019’da Birleşik Arap Emirlikleri’ne ziyarette bulunarak Dinler Arası Diyalog Konferansı’nda “Selamun aleyküm” dedi. “Tanrıya inanmak birleştirir, ayırmaz. Farklılıklara rağmen bizi yakınlaştırır ve düşmanlıklardan uzaklaştırır.”
Ardından El Ezher Camii imamı Şeyh Ahmed El Tayyib ile aşırılıkçılıkla mücadele için insan kardeşliği belgesini imzaladı. Şeyh Ahmed el Tayyib, Ortadoğu’daki Müslümanlara, “Hristiyan toplumları kucaklayın”, Avrupa’daki Müslümanlara ise “Yaşadığınız yerlerdeki toplumlara ayak uydurun” çağrısında bulundu.
Batı’nın geçmişi, Amerika yerlilerine sistematik soykırım, Afrika halkına kitlesel olarak Amerika kıtasına sürgün, Hint halkına sömürgecilik günahlarıyla kirlenmiş bulunuyor. Papalar Batı’nın insanlık suçlarını ve günahlarını Confession (günah çıkarma) ayinleri ile unutturmaya çalışıyor. ABD-AB’nin Müslüman toplumlar coğrafyasında silahlandırdığı kimi terörist grupların eylemlerini göstererek “İslâm’ın terör dini olduğu” algısı uyandırmaya çalıştığını da görüyoruz.
1 Şubat 2019 günü medya şu haberi verdi: ABD, nükleer silahların denetiminin temelini oluşturan Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Anlaşması’ndaki (INF) yükümlülüklerini resmen askıya aldığını açıkladı.” 2 Şubat 2019’da Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de “Amerikan ortaklarımız anlaşmayı askıya aldıklarını açıkladı, biz de askıya alıyoruz” dedi.
Katolisizmin “barış” ve “diyalog” söyleminin küresel nükleer tehdidin Batılı iki aktörünü değil de İslâm dünyasını hedef almasında, günahkârca suiniyet seziyorum: “İnsanları aldatmayacaksın.”