Pano Başkanı

Telefonuma her cuma, sonu hayırlı cumalarla biten bir mesaj geliyor; bir belediye başkanından. Onu tanımıyorum, nadiren televizyonlarda gördüğüm oluyor. Bu konuda fena da sayılmaz. Kameraların karşısına geçmesini sağlayacak bir sebep daima buluyor kendisine. Ya da halkla ilişkiler için görevlendirdiği mahir biri var. İlişkilerini kullanıyor da olabilir. Öyle zamanlarda, cep telefonuma mesaj gönderen başkanın beden dilini okuma fırsatı bulabiliyorum. Konuşmalarını değil, özellikle beden dilini. Kilo almamaya özen gösteriyor; yaşı kırkın üstünde, ellinin altında bir yerde. Özellikle enerjik gözükmeye çalışıyor; çalışıyor diyorum, çünkü beden dili “Ben enerjik bir başkanım” diyor. Duruşunda, yürüyüşünde, tokalaşmasında hiç acı çekmemiş bir adam havası var. Bir acı gelse, şöyle ters bir el hareketiyle başından savacakmış gibi bir hava. Biraz daha dikkat edince, adamlarından birine, şu acıyı buradan uzaklaştır diye emredecekmiş havası. Böyle davranmakta haklı olabilir! Belki de halk, kendi acısından kurtulamayan, şöyle bir el hareketiyle acısını savuşturamayan birini başında idareci olarak görmek istemiyordur. Haklı da. Kendi acısını savamayan bir başkasına nasıl derman bulsun! Anlıyorum ki bizim, üzerine acı oturmayan bir yerel yöneticimiz var…

Her cuma günü, telefonuma sonu hayırlı cumalarla biten bir mesaj geliyor; büyük bir şehrin, büyük bir ilçesinin belediye başkanından üstelik. Kendisiyle tanışmadığımız halde, böyle bir nezaket göstermesi beni onurlandırıyor. İçimden, tanışmıyoruz ama o ilçesinde yaşadığımı biliyor, diye geçiriyorum. Bu ilçenin kaldırımlarında yürüdüğümü, bu ilçenin banklarında oturduğumu, bu ilçenin parklarında dinlendiğimi biliyor. Biliyor ki ben de ilçesinde yaşayan yüz binlerce yurttaştan biriyim. Onun elbette her birimizi tek tek tanıması mümkün değil. Ama biz, bir değil birçok vesileyle onu tanıyabiliriz. Mesela ilçenin nereyse her bir caddesine, her bir cephesine astığı hizmet ve proje reklamları bu konuda bize çok yardımcı oluyor. Küçük harflerle yazıldığı için hangi hizmetin yapıldığını okumak biraz güç oluyor ama koca harflerle yazıldığı için başkanın adını hemen okuyoruz. Hatta sadece adını değil, kimi durumlarda imzasını ve sıkça resmini de yan yana görme şansımız var. İnsan bazen, sadece şu büyük isim görünsün diye yanına bir hizmet buluşturulmuş intibaına bile kapılıyor. Hizmet elbette önemlidir. Ama hizmet etmek daima ondan daha önemli olmuştur. Başkanımızın ilanlarda, reklamlarda ve broşürlerdeki adı büyüdükçe, anlıyoruz ki hizmet de artıyor. Bir gün yalnızca adının yazılacağı bir ilana kadar da sürecek hizmet…

Cuma günleri telefonuma, sonu hayırlı cumalarla biten bir mesaj gönderiliyor. Başkanımın sosyal medya danışmanları aracılık ediyor buna. Sosyal medya danışmanlarını elbette tanımıyoruz. Ama başkanımı, ilçemizin neredeyse her yerine her vesileyle astığı büyük boy ilanlardan tanıyoruz. Hatta kocaman adı sayesinde, bir yerden bir yere giderken hâlâ ilçe sınırları içerisinde olduğumuzu anlayabiliyoruz. Yanlışlıkla komşu ilçeye geçsek, orada da başka bir partiden olan ama isminin ebatları bizimkiyle aynı yazılan bir başka başkanın ilanı başlıyor çünkü. Aslında uzunca bir süredir bir ilçenin nerede bitip bir diğerinin nerede başladığını, bu yaptığı hizmetleri mütevazı, hizmet edeni kocaman gösteren dev pankartlar sayesinde anlıyoruz. Bazen bu ve öteki ilçenin, bu ve öteki partiden başkanlarına biri platonik bir aşkla bağlansa, her yerde onun büyük adını gördüğü için pek mutlu olurdu, diyorum kendi kendime. Düşünün birini seviyorsunuz ve bütün caddelerde, meydanlarda, hatta sokak başlarında onun kocaman adına rastlıyorsunuz; üstelik hizmetlerini mütevazı harflerle yazdıran, alçak gönüllü biri. Alçakgönüllülük önemlidir; geleneğimiz, kendi görünen ama yaptığı iyilikleri göstermeyen insanları daima muteber kabul etmiştir…

Sonu hayırlı cumalarla biten bir mesaj gönderiliyor telefonuma, her cuma. Başkanım tarafından ve düzenli olarak. Mesaj hep büyük harflerle yazılıyor. Ama hemen her seferinde sayısız yazım yanlışı yapıyorlar. Ve kullandıkları devrik cümleler sebebiyle kimi mesajları okumakta güçlük çektiğim oluyor. Tashih hastalığım yüzünden, her cuma başkanımın sosyal medya çalışanlarına kızıp duruyorum. Birkaç kere daireye gitmeyi, kendileriyle tanışmayı ve mesajlardaki anlam bozukluklarının nereden kaynaklandığını öğrenmeyi de arzulamadım değil. Hep bir engel çıktı bu isteğimin gerçekleşmesine. Bazen de acaba başkanım, kendi adına gönderilen bu mesajları okumaya vakit bulabiliyor mu, diyorum. Eğer okumuş olsa, mutlaka bir müdahalede bulunur. Sonuçta Türklerin belediye başkanı, Türkçenin de belediye başkanı sayılır. Böyle olduğu için, ilçede yürürken ayağı çukura takılıp düşen vatandaşla, mesajı okurken dili eksik sözcüğe takılıp tökezleyen vatandaşın eşit bir hizmetsizliğin mağduru olduğunu en iyi kendisi takdir eder. Şimdilik tek tesellim, cuma mesajlarının sonunda adının daima hatasız olarak yazılmış olması. Ad önemlidir. Başkanıma, hizmetlerinin mütevazı, adının büyük yazıldığı nice afişler diliyorum.