Sultan Abdülaziz devrinde yapılan yatırımlarla Akdeniz’de etkisi artan Osmanlı donanma gücü, imparatorluğun son yıllarında maalesef Avrupa’nın gerisinde kalmıştı. Bu yüzden II. Meşrutiyet yıllarında kurulan Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti batı tehdidi karşısında deniz kuvvetlerimizi yeniden ayağa kaldırmak için çalışmalar yürütüyordu. Çok kısa bir sürede neredeyse tüm vatan sathında teşkilatlanan cemiyet Berlin ve Paris’te de ciddi gayret içerisindeydi. Aldığı devlet yardımının yanında halkın güçlü desteğini de kazanmayı başaran cemiyet, ordunun bekası için endişe ediyor, topladığı ciddi paralarla savaş gemileri sipariş ediyor, bir sivil toplum örgütü olarak devletinin ve milletinin yanında yer alıyordu.
1.Meşrutiyetin getirdiği hürriyet havasıyla kurulan sivil toplum örgütleri arasında uzun soluklu ilk cemiyet, Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti idi. Osmanlı Donanmasını güçlendirme hedefiyle merkezi İstanbul’da olmak üzere 19 Temmuz 1909 yılında kurulan teşkilat 2 Nisan 1919 tarihinde kapatılana dek faaliyetlerini sürdürdü, toplumun her kesiminden büyük ilgi gördü. Donanma Cemiyeti İstanbul dışındaki ilk örgütlenmesini Kastamonu ve Bolu’da gerçekleştirmiş, daha sonra Ankara, Adana, Aydın, Bursa, Edirne, İzmit, Konya, Diyarbakır olmak üzere Anadolu’nun diğer vilayetlerinde teşkilatlanmasını sürdürmüştü. Kurucuları arasında Yağcızâde Hacı Şefik Bey, Doktor Hafız İbrahim, İsmail Hakkı, Başmühendis Haşim, Doktor Petraki Papadapulo Beyler bulunmaktaydı.
Donanma Mecmuası
Teşkilatın kurulması ve yaygınlaştırılmasında devletin desteği olsa da cemiyet gönüllü bir girişim olarak ortaya çıkmıştı. Bahriye Nezareti’ni mali yönden desteklenmesi yönünde çalışmalar yapan Donanma Cemiyeti, faaliyetlerini çıkardığı bir dergi ile (Donanma Mecmuası) ile duyuruyor, dergide yardımların artması için propaganda yapılıyor hatta toplanan paraların bilançoları yayınlanıyordu. Ayrıca halka karşı şeffaf bir yayın politikası izlemek adına cemiyet içinde yaşanan sorunların nasıl çözümlendiğine dair bilgiler de veriliyordu. Bu aynı zamanda güven odaklı politikaya dayanan bir nevi otokontroldü. Donanma Mecmuası, cemiyetin Anadolu’da bulunan şubeleri sayesinde çok yaygın bir dağıtım ağına sahipti. Cemiyete yardım yapan isimlerin listeler halinde yayınlanması bu işe gönül verenler açısından çok mühimdi. Bu konuda şubeler, cemiyetin genel merkezine ısrarla isimlerin yayınlanması konusunda istekler gönderiyordu.
Donanma Mecmuası 1910 yılının Mart ayında okuyucularına şöyle seslenmişti:
“Muhteşem Osmanlı. Sen o nihayetsiz sahillerinde Osmanlı zırhlısı bekleyerek senelerce elîm, haysiyet kırıcı demler geçirdin. Artık o teessürün çok sürmeyecek. Çünkü ilk hareket büyük bir himmet azmi ile başladı. Artık komşuları düşündürmeye başlayan ilk filo, sahillerimizde geziniyor. Yarın büyük bir filo gasp edilmek mutat olan Osmanlılık hakkını şanlı toplarıyla müdafaa edecek. İşte ilk adım! Sen o hatveyi (adımı) takip et. Fütur etme, tereddüt etme, her zaman söylüyoruz hakikat yaman, istikbal müthiştir.”
Devlet milletiyle el ele
Donanma-i Osmanî Muavenet-i Milliye Cemiyeti, 1910 ve 1911 yıllarında toplanacak ianelerin (yardım) miktarını arttırmak için çeşitli komisyonlar kurmuştu. Piyango komisyonu, nakliye gemileri komisyonu, sergi komisyonu, kibrit ve sigara kâğıdı komisyonu bunlardan sadece bir kaçıydı. Bu komisyonların çalışmaları neticesinde cemiyetin 1911 yılı raporunda da belirttiği üzere İngiltere’ye 5 adet nakliye gemisi sipariş edilmiş, bunlardan İstanbul’a gelen ilk ikisine Reşit Paşa ve Mithat Paşa adı verilmişti. Bu arada aynı yıllarda “Trablusgarp donanmasızlıktan yanıyor”, “Donanma ianesine koş” gibi başlıklarla yayınlanan makaleler milletin vicdanında akis buluyor, yoksul-zengin herkes kendine göre fedakârlıkta bulunuyordu. Sadece Ankara ve Konya’da yaşayan köylüler buğday mahsulünden 14 vagonu cemiyete göndermişti. Karadeniz halkı fındık satış bedelleri üzerinden hatırı sayılır miktarda bir parayı donanmaya bağışlamıştı. Almanya’dan satın alınan Barbaros Hayrettin ve Turgut Reis zırhlıları halkın bu asil duruşu sayesinde donanmaya kazandırılırken, gemilerin maliyetinin bir kısmı hal edilen Sultan II. Abdülhamit’in şahsi hazinesinden karşılanmıştı. Cemiyete bağışlanan ve çeşitli sebeplerle hasar görmüş paralar hükümet kararı ile darphanede hakiki değerleri üzerinden kabul edilmiş, karşılığı cemiyete ödenmişti. Ayrıca teşkilatın tüm haberleşmesi, telgraf ve posta işleri de ücretsiz karşılanmış, cemiyetten herhangi bir vergi alınmamıştı.
Halkın teveccühü cemiyeti ayakta tuttu
Cemiyetin önde gelen isimleri; halkı bilgilendirmek, bölge eşrafı ile yakın ilişkiler kurarak desteklerini sağlamak, düzenlenen konferanslarla ya da yüz yüze görüşmelerle donanmanın gerekliliği konusunda bir bilinç oluşturmak maksadıyla Anadolu’ya geziler düzenliyordu. Ayrıca bu seyahatler teşkilata yeni şubeler açabilmenin veya daha evvel kurulmuş şubeleri teftiş edebilmenin de vesilesi oluyordu. Şubede çalışan gönüllüler mahalle mahalle dolaşarak donanma cemiyetinin amaçlarını anlatıyor, iane toplayıp onları tek tek kaydedebilmek için çok gayret sarf ediyordu. Bunun dışında tiyatro gösterileri, konser ve kermes gibi toplu etkinlikler de cemiyeti ayakta tutan diğer maddi destek kalemlerindendi. Devrin pek çok yazarı kitaplarından, bestekârları ise yaptıkları marşların notalarından elde ettikleri gelirleri Donanma Cemiyetine bağışlamış, onlar da yoksul Anadolu insanının gösterdiği teveccühe bu şekilde katılmışlardı. Lakin hali vakti yerinde olmasına rağmen cemiyete yeteri kadar ilgi göstermeyen bazı bürokratların maddi yardım konusunda perhizkâr davrandıkları da olmuştu. Donanma davasını devlet ve millet için çok mühim görenlerden meşhur Kemalist Aka Gündüz (asıl adı Hüseyin Avni’dir), Batı karşısında zafiyet gösteren Osmanlı donanmasını ihya etmek üzere kurulmuş bir cemiyete doğru dürüst destek olmayan bu devlet erkânı ile yayınladığı mektuplarla mücadele etmişti. Aka Gündüz’ün hedefinde özellikle iki isim vardı. Biri sadrazamlık da yapmış Mehmet Sait Paşa, diğeri ise Ahmet Muhtar Paşa idi.
Aka Gündüz’ün mektupları
Aka Gündüz donanmaya sadece üç yüz liralık bir katkıda bulunan Ahmet Muhtar Paşa’ya yazdığı mektupta şu ağır ifadeler var: “Donanmaya üç yüz lira vermişsiniz. Saçı bitmemiş yetimlerin, sülalesi harp ve hudutlarda yok olmuş dul kadınların, kabı kacağı satılan ve aç bırakılan Anadolu ihtiyarının sırtından toplanan milletin paracıklarını alırken böyle üç yüz üç yüz mü alıyordunuz, yoksa bin, iki bin, beş bin mi? Rica ederim cevap veriniz Paşa Hazretleri.” Gündüz’ün bundan bir hafta sonra 6 Ocak 1914 yılında Mehmet Sait Paşa’ya hitaben yazdığı mektupta da tepkisi büyüktü: “Donanma ırz ve namustur Paşa Hazretleri. Eğer siz de ırz ve namus sahibiyseniz neniz var, neniz yok en aşağı yarısını Donanma Cemiyetine vereceksiniz… Sizi şu mahzun ve melül duran sancağın ebedi bekçisi sıfat ve kuvvetiyle başınızı eğmeye ve kesenizi açmaya davet ediyorum. Verin Paşa Hazretleri verin. Neniz var, neniz yok hiç olmazsa yarısını ırz ve namus olduğu anlaşılan donanma için verin”
1909 yılından 1919’a kadar faaliyetlerini yürüten cemiyet, milletimizin gösterdiği yerli ve milli duruş sayesinde donanmamıza kısa bir sürede ciddi miktarda maddi imkân sağladı ve yeni savaş gemilerini ordumuza katma fırsatı verdi. Allah hepsinden razı olsun.