Orada cennet daha güzel

Geçtiğimiz yıl Suriye rejiminin kimyasal silahla katlettiği Han Şeyhun çocuklarının fotoğraflarını Facebook hatırlatmasa görmeyecektim. Aynı gün içinde Facebook sayfalarını dolduran katledilmiş Afganistan’ın Hafız çocuklarının ölü fotoğraflarıyla karşılaştım.

Çocuklarımızın durmadan kesilip katledilmeleri, buna karşın Müslüman liderlerin sessiz kalmaları karşısında Müslüman olarak bizlerin ümitsizlik ve acziyet duygularımızı anlatmaya kelimeler yetersiz kalıyor.

Filistin çocuklarından Irak, Yemen, Suriye, Arakan, Somali, Balkan, Çeçenistan ve birçok ülkenin çocuklarına kadar zarar verdiler. Hatırladıkça içimizi acizlik ve hüzünden başka bir şey kaplamıyor. Umutsuzluğa düştükçe tarih sayfalarına geri dönmeye çalışıyorum. Benzer ibretlik olayları araştırıp okudukça, içimi tekrar umut kaplıyor ve kaldığım yerden devam edebiliyorum.

Mesela “Bi’ri Mâuna” olayı bu seferki olaya çok benziyor.”Uhud Savaşı” mağlubiyeti ve savaşta kaybedilen şehitlere dökülen yaşlar daha dinmemişken, Mâuna kıyısında 70 hafız Müşriklerin ihanetine uğrayarak şehit olmuştu.

Ebu Bera b. Malik Rasûlullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in yanına Medine’ye geldi. Rasûlullah (sav) da onu İslam’a davet etti. O ise Müslüman olmadı. Fakat İslam’dan da uzaklaşmadı. Ve şöyle dedi: “Ey Muhammed! Ashabından Necid halkına bir takım adamlar göndersen de onları senin emrine davet etseler, umarım ki sana icabet ederler.”

Rasûlullah (sav) da buyurdu ki: “Ben onlar için Ehl-i Necid’den korkarım.”

Bunun üzerine Ebu Bera “Ben onlara kefilim. Onları gönder de milleti İslam’a davet etsinler” dedi. Rasûlullah (sav) da onlar için endişeli olmasına rağmen “Kurra” ismi verilen Ensar’dan yetmiş kişiyi onlara gönderdi. Onların başına Münzir b. Amr’ı emir olarak tayin etti. Sahabeler gittiler ve Bi’ri Maune (Maune Kuyusu)’da konakladılar.

Sahabeler kuyunun başına indiklerinde Haram b. Milhan’ı Rasûlullah (sav)’ın mektubuyla Amir b. Tufeyl’e gönderdiler. Amir mektuba bakmadı bile. Üstelik adamına emir vererek Milhan’ın arkasına hançer sapladı. Haram b. Milhan ölüm darbesini alınca: “Ka’be’nin Rabbine yemin olsun ki ben kazandım” dedi.
Sonra Amir 70 hafızı bitirmek için kabilelerden yardım istedi. Beni Amir kabilesi kabul etmedi. Çünkü Ebu Bera Rasûlullah (sav)’a Müslümanları koruyacağına söz vermişti.

Beni Amir’den yardım göremeyen Amir, bu kez başka kabilelere yöneldi. Useyye, Ra’l ve Zakvan kabileleri Müslümanlara karşı savaşmayı kabul ettiler. Oradaki Müslümanları kuşatıp “Ka’b b. Zeyd b. Neccar” hariç  hepsini katlettiler.

Rasûlullah (sav) çok üzülmüştü. Tam bir ay boyunca katillere beddua etti. Enes Radiyallahuanh’ın rivayetine göre: “Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem, bir ay boyunca sabah namazında rükudan sonra kunut yaparak Ra’l, Zakvan, Useyye ve Beni Lahyan’a beddua etti” dedi.

Bu dünyada hak ile batılın savaşı hiç durmadı. Hak hiçbir zaman kat’i veya uzun bir zafer elde edemedi.  Bu savaşın bir anlığına durduğuna dair tarihte hiçbir işaret dahi yok. İnsanlık düşmanları her zamanki gibi Müslümanlara veya aciz insanlara karşı cinayetler tasarlıyor ve uyguluyor. İstedikleri şey insanlığın aciz kalması ve dünya kaynaklarının onlara bırakılması.

Şam Devrimi’nden 7 yıl sonra bugün Devrimimizin asla mağlubiyete uğradığını düşünmüyorum. Belki şaşıracaksınız ama bence biz kazandık. Düşmanlarımızın yüzünü süsleyen o maskelerin düşmesiyle kazandık, insanlık haklarını savunan, zulme karşı olduğunu iddia eden o Batı’nın gerçeğini görmemizle kazandık, Müslüman ülkelere ve Mescid-i Aksâ’ya tecavüz edilmesine karşın mücahid ruhlu gibi görünmeye çalışan o Arap liderlerinin gerçeğini keşfetmemizle kazandık, o takva ehli gibi görünmeye çalışan din alimlerinin gerçek yüzlerini fark etmemizle kazandık.

İşte gerçek zafer budur. Gerçek zafer düşmanının gerçek yüzünü dünya karşısında görmendir. Çünkü o saatten sonra çocuklarını kandıramayacaktır. Gelecek neslin bizden daha bilinçli olacağını düşünüyorum. Hatta gerçek düşmanlarını anlamak için bizim kadar fazla vakit  harcamayacaklar.

Aslında en önemli nokta bunca hüzün ve üzüntü içinde nasıl davranacağımızı bilebilmemizdir. Hakkın yanında yer alacağız. En başta Rabbimiz olmak üzere, ailemizle ve sevdiklerimizle bağımızı koparmayacağız. Onlarla beraber Allah’ın rızasını kazanacağız ve beraber Cennet’e götürecek yoldan gideceğiz. Bu dünya imtihanında kazanabilmemiz için sabredip sebat edeceğiz. Allah-u Teala’nın Âli İmran Suresinde dediği gibi “Ey iman edenler, Allah’tan, O’na yaraşır biçimde korkun ve ancak Müslümanlar olarak ölün” (Âli İmrân -102.ayet).