Sevgili dostlar; ömür bitmek üzere, hesap zamanı yaklaşıyor. Hesabımızı lehimize çevirmek için fırsatları iyi değerlendirelim.
Kur’an-ı Kerim’de Peygamberlerle ilgili kıssalar vardır. Bu kıssalar bizim dünyamızı güzelleştirmemiz için anlatılır. Bunlardan birisi de Hz. İbrahim’in “Ölüleri nasıl diriltiyorsun?” diye Rabbine sormasıdır. Hz. İbrahim, Rabbinin ölüleri dirilttiğini bilir, fakat “mutmain” olmak için, Rabbine bu soruyu sorar.
Bakara Suresi Ayet 260: “Bir vakit İbrahim şöyle demişti: Ey Rabbim, ölüleri nasıl diriltirsin? Bana göster. Allah: Ölüyü dirilttiğime inanmadın mı, buyurdu. İbrahim: Evet, inandım, fakat kalbim tam yatışsın diye sordum, dedi. Allah-ü (Tealâ) buyurdu ki kuşlardan dört cins tut ve iyice gözden geçirdikten sonra kendi elinle parçala ve her dağ başına onlardan birer parça koy. Sonra onları çağır, koşarak sana geleceklerdir. Bil ki Allah, dilediği her şeyde gâlibdir, hikmet sahibidir.”
Sevgili dostlar, evet hepinizin Ahiret inancına sahip olduğunu biliyorum. Lâkin birçoğumuzun sanki ahiret yokmuş gibi davrandığını görüyorum. Nedir bu dünya telaşı? Nedir bu üç günlük dünya için rüşvet almalar? Nedir bu üç günlük dünya için yolsuzluklar, adam kayırmalar, sözünde durmamalar… Paran olduğu halde çekini tarihinde ödemeyip on gün daha kazanmalar…
Üç günlük dünya için değer mi, ölüp gitmeyecek miyiz?
Oysaki her şeyimizi helâlinden kazanabiliriz. Helâlinden az kazandık zannetmeyin. O kazanca bereket verecek olan Rabbimizdir. Bereketi olmadıktan sonra trilyon kazansan ne olur?
Buyurun bereket ile ilgili bir gerçek:
Adamın biri mahallenin bakkalına girer ve elmayla muzun fiyatını sorar. Bakkal der ki:
– Muz sekiz lira, elma da altı lira…
Tam o sırada bakkalın tanıdığı, aynı mahalleden bir bayan içeri girer, o da elma ve muzun fiyatını sorar. Bakkal der ki:
– Muz üç lira, elma da iki lira…
Kadın “Elhamdülillah” der ve birer kilo meyve alır. Bakkalın yaptığını şaşkınlık içinde izleyen adam öfkelenir ve bakkalla tartışıp kavga etmek ister. Ancak bakkal göz işaretiyle, az sabretmesini ve kadın gidinceye kadar beklemesini söyler. Bakkal meyveleri kadına verir ve kadın sevinç içinde der ki:
– Allah’a şükürler olsun ki çocuklarım meyve yiyecekler.
Ardından da çıkıp evinin yolunu tutar. Her ikisi kadının Allah’a nasıl şükrettiğini görürler. Sonra bakkal, müşteriye döner ve şöyle der:
– Allah’a and olsun ki ben seni aldatmadım ve meyvelerin gerçek fiyatını söyledim. Ancak bu kadının dört yetim çocuğu var, kimseden de yardım almıyor, geçimini az geliriyle sağlamaya çalışıyor. Ne zaman kendisine, “Bakkaldan istediğin ne varsa bedava alabilirsin” desem rahatsız oluyor. İşte ben de ona yardımcı olmak ve az da olsa sevap işlemek için ucuz fiyatlar veriyorum. Ben Allah ile bir muameleye girişmişim ve O’nun rızasını kazanmak istiyorum. Gördüğün bu kadın haftada bir gün buraya gelir ve Allah’a andolsun ki benden gelip bir şeyler aldığı her seferinde ben o gün daha çok kâr ediyorum ve nasıl olduğunu, paraların bana nereden geldiğini de bir türlü bilemiyorum; o günkü kazancımdan bereket yağıyor, yemin ederim…
***
Hamit Fendoğlu’nun şehadeti
12 Eylül öncesinde teröre kurban verdiğimiz değerlerimizden birisi de Hamit Fendoğlu. Malatyalıların tabiriyle, namı diğer Hamido…
1919 yılında Malatya’ya bağlı Bulgurlu Köyünde, varlıklı bir ailede dünyaya geldi. İlkokulu, ortaokulu ve lise eğitimini Malatya’da aldı.
27 Mayıs darbesine karşı yapılan gösterilere katılıp Demokrat Parti’yi desteklediği için dava açıldı. Savcıya ifade verirken Bayar ve Menderes’i savunduğundan dolayı idamla yargılandı.
1965 Ekim ayında, Adalet Partisi’nden Malatya Milletvekili seçildi. Mecliste yaptığı konuşmalardan ve parti içi kavgalardan dolayı partisinden atıldı. Ferruh Bozbeyli’nin kurduğu Demokratik Parti’ye geçti. 73 seçimlerinde bu partiden milletvekili adayı oldu fakat seçilemedi. 15 Şubat 1975 tarihinde Malatya’da meydana gelen olaylardan tutuklanarak Adana Devlet Güvenlik Mahkemesi’nde yargılandı ve mahkûm oldu. Gürün ilçesinde cezasını çekip serbest kaldı. 11 Aralık 1977 yerel seçimlerinde bağımsız aday olarak Belediye Başkanlığı seçimine katıldı ve 54 yıllık CHP egemenliğine son vererek belediye başkanı seçildi, daha sonra Adalet Partisi’ne geçti.
Belediye başkanı iken, 17 Nisan 1978 günü postayla gelen bir paketi açması sonucunda, gelini Hanife Fendoğlu ve iki torunu Selim Bozkurt ve Mehmet Kürşad Fendoğlu şehid oldular.
1978’de Türkiye’de politik ortam oldukça karışıktı, sol ve sağ gruplar birbirleriyle, kıyasıya çatışma içindeydi. Halk tedirgin, muhalefet partileri (AP, MSP, MHP) tahrik ediciydi. Siyasal iktidar (CHP) yetersizdi…
Böyle bir ortamda, Ankara-Emek PTT’sinden Hamit Fendoğlu adına bir koli gönderilir. Koli, Kasım Önadım adıyla gönderilmiştir. Kasım Önadım, Hamit Fendoğlu’nun çok sevdiği bir arkadaşı, dostudur. Koli, Malatya PTT’sine gelir; Fendoğlu 14 Nisan 1978’de koliyi aldırtır. İşlerin yoğunluğu nedeniyle koli birkaç gün belediyede kalır.
17 Nisan günü akşamı, Fendoğlu koliyi arabasıyla evine götürür. O anı, Hamit Fendoğlu’nun eşi Mukaddes şöyle anlatmaktadır: “Hamit eve geldi. Elinde bir paket vardı. Çocuklar ‘Ne o dede?’ deyip etrafını sardılar. Hamit de ‘Kasım amcanız size çikolata göndermiş’ dedi.”
Hamit Fendoğlu, koltuğuna oturmuş, kolinin ambalajını açmaya çalışıyordu. Kolinin kapağı açıldığında, ani bir ses ve patlama binayı sarsar. Mutfakta bulunan eşi, salona koştuğunda Hamit’in paramparça olduğunu, torunlarının ve gelinin de kanlar içinde yerde yattıklarını görür. Korkunç olay karşısında ne yapacağını şaşırır.
O sırada komşuları koşuşarak, olay yerine yetişirler. Hamit Fendoğlu’yla aynı köyden ve yakını olan AP İl Başkanı Avukat Bayram Özcan da, ilk yetişenlerden biridir. Avukat Özcan’ın anlatımından:
“Yakın komşuyuz. Olayı duyduğumda, ilk yetişenlerden biriyim. Hamit parçalanmıştı, torunları ve gelini hâlen canlılardı. Onları, bir an evvel hastaneye yetiştirmeye çalışıyorduk. O sırada, evin önünde sayıları 100 kadar olan bir grup birikti, slogan atmaya başladılar. Bu acıya, yenilerinin ekleneceğinden kuşku duyuyordum. Ölü ve yaralıları hastaneye yetiştirdik, maalesef yaralıları kurtaramadık. Biz bu telaşın içindeyken, hastanenin önünde, sayılarının 1000 kadar olduğu tahmin edilen bir grubun toplanmış olduğunu, sloganlarla şehir merkezine doğru yürüyüşe geçtiklerini, sağa sola saldırdıklarını sonradan öğrendim.”