No, we can’t

Ruhu şad olsun!

Amerikan siyah hareketinin en delikanlı adamlarından biriydi Malcolm X. Müslümandı. 21 Şubat 1965’te, bir konferansta üzerine kurşun yağdırılarak şehit edildi. Malcolm X’ten insanlığa, bilhassa siyahlara miras olarak büyük bir onur kaldı. Siyahlar Malcolm’la onurlandılar, ona bakarak, onun yolundan giderek özgüven sahibi oldular.

İsmail Kılıçarslan da yazdı geçenlerde. Malcolm X’in kölelikte ısrar eden zenciler için söylediği çok meşhur bir söz vardır: Ev zencisi.

Şöyledir meşhur konuşması:
“Amerika’da kölelik döneminde, benim gibi insanlar kölelere gerçeklerden bahsettiği zaman adamı öldürmezlerdi. O adam gittikten sonra kölelere bir ‘ev zencisi’ gönderirlerdi ki, gitsin de o adamın yaptığını bozsun. Bu dediğimi anlamanız için zenci tarihini biraz okumanız lazım. İki tür zenci vardı; ev zencisi ve tarla zencisi.

Ev zencisi her zaman sahibine iyi baktı. Tarla zencisi kontrolden çıkacak olsa ev zencisi onu tarlaya bağlardı. Araziye geri koyardı. Ev zencisinin bunu yapması şaşılacak şey değildi, çünkü ona tarla zencisinden daha iyi yaşam şartları garanti edilmişti. Yemeği öbür zencilerden daha iyiydi, daha iyi giyinirdi, daha iyi evde kalırdı. Efendisinin dibinde kalırdı; çatı katında ya da bodrumda yaşardı.

Efendisi ne yerse onu yerdi, ne giyerse onu giyerdi. Ve aynı efendisinin lehçesiyle konuşurdu. Ve efendisini, efendisinden bile çok severdi. Bundan dolayı efendisinin incinmesini hiç istemezdi.

Efendisi hasta olursa ‘patron, nasıl hasta olduk ya?’ derdi. Efendisi hasta oldu diye adam da hasta olurdu. Efendisinin evi tutuşsa, alevleri söndürmeye ilk o koşardı, efendisinin evi yansın istemezdi. Efendisinin malına zarar gelsin istemezdi, efendisinin malına efendisinden çok sahip çıkardı. İşte bu, ev zencisiydi.

Ama bir de tarla zencisi var. Barakalarda yaşayan, kaybedecek hiçbir şeyi olmayan… Onlar en berbat elbiseleri giyerlerdi, en kötü yemeği yerlerdi ve fırçayı da onlar yerdi. Kaplarına sığmıyorlardı, efendilerinden nefret ettiler; evet ettiler! Adam hasta olduğunda ‘gebersin’ diye dua ettiler. Efendisinin evi tutuşsa ‘daha kuvvetli bir rüzgâr çıksın’ diye dua ettiler. Bu ikisi arasındaki fark buydu.

Ve bugün hala aramızda ev zencileri ve tarla zencileri var. Ben bir tarla zencisiyim.”

Ev zencisi, çaresizlik sendromuna yakalanmış fare gibidir. Esaretten çıkış olmadığına inanır. Bunun için beyaz efendilerine hizmet etmekle memur hisseder kendini. Ancak bu sayede iyi ve katlanılır bir hayat elde edeceğini düşünür.

Malcolm X’in ev zencisi ve tarla zencisi benzetmesine nerede rastlasam, aklıma, Muhammed Ali’nin George Foreman’la yaptığı boks maçı gelirdi.

Hikâye şöyledir: Muhammed Ali, 1974’te Zaire’de George Foreman’la yaptığı maça hazırlanırken sokaklarda çocuklarla, kadınlarla, yaşlılarla birlikte adeta rap yaparcasına şu sözleri söylüyordu:
“Sana sesleniyorum… Yüksek sesle haykır. Sana sesleniyorum bütün insanlık. Ayağa kalk ve onurlu ol. Gökyüzüne çevir sesini. Ve yüksek sesle haykır: Siyahım ve onurluyum! Sana sesleniyorum bütün kardeşlerim. Ayağa kalk ve diren! Yumruğunu havaya doğru sık ve isteklerini haykır. Adalet için, barış için, özgürlük için, birlik için. Sana haykırıyorum ey insanlık. Daha yüksek sesle ve açıkça haykırıyorum. Sana sesleniyorum orada burada devrimden bahseden, başını göğe kaldır ve yüksek sesle haykır: Siyahım ve onurluyum! Sana ulaşmaya çalışıyorum, üzerinde baskı hissedenleri kurtarmak için. Bilmiyor musun ki direnmek sana kalmış, adalet için, barış için, özgürlük için, birlik için.”

Zaireliler, maçtan önce sokaklarda Ali’nin antrenmanlarına katılıp eşlik ediyordu.

Oysa Foreman’dan nefret ediyorlardı. Çünkü Foreman, siyah olmasına rağmen beyazları temsil ediyordu. Malcolm X’in tabiriyle ev zencisiydi. Beyaz efendilerinin sadık uşağıydı.

O kadar ev zencisiydi ki yüzyılın en önemli boks maçlarından birinin yapılacağı Zaire’ye uçakla indiğinde yanında bir Belçika kurdu vardı. Basın toplantısında da Belçika kurdu ona eşlik ediyordu.

Bilmeyenler öğrensin; Zaireliler, Belçikalılardan nefret ederler. Zaireliler için Belçikalılar zebanidir, ölümdür, işkencedir, kalleştir, kötü adamdır! Belçikalılar Zaire’yi sömürgeleştiren adamlardır.

Çocuk ya da yetişkin dinlemeden, günün birinde ayaklanıp silah kullanamasınlar diye ülkedeki bütün erkeklerin elini kesen canilerdir.

Hal böyleyken, Foreman’ı Belçika kurduyla uçaktan inerken gören Zairelilerin hafızasında tek bir şey canlanıyordu. Vahşi emperyalizm!

Zairelilerin safı belliydi. Hepsi, Ali’nin, Belçika’yı temsil eden Foreman’ı döveceği o muhteşem geceyi iple çekiyordu.

Ve Ali’nin antrenmanlarına eşlik eden bütün Zaireliler tek bir şey söylüyorlardı:

Ali Bomaye! (Ali, öldür onu.)

O muhteşem gece geldiğinde, Ali, yoksullar adına, kimsesiz çocuklar adına, mazlumlar adına, ezilenler, sömürülenler adına Foreman’ı pataklayıp yeniden dünya şampiyonu olmuştu.

Muhammed Ali, Malcolm X’in dostuydu. Aynı zamanda dava arkadaşı. Malcolm X’in tabiriyle tarla zencisiydi. Dünya Boks Şampiyonluğunun elinden alınması ve hapse girme pahasına, Vietnam’da savaşmayı reddetmiş bir adamdı o. Ezilenlerin yanındaydı.

Foreman ise ev zencisiydi.

Şimdilerde, ev zencisi ve tarla zencisi bahsinde Obama geliyor aklıma. Ona bakınca bir ev zencisi figürü görüyorum. Sekiz yıl önce “Yes, we can!” diyerek dünyanın bir kısmına hayal kurduran, sekiz yıl sonra ise büyük bir hayal kırıklığına sebep olan bir ev zencisi. Sekiz yıl önce “Yes, we can!” diye yola çıkıp, sekiz yılın sonunda “No, we can’t!” ile final yapan bir ev zencisi. Hiçbir halt yapmadığı halde, 2009 yılında yaklaşık 1,5 milyon dolar değerinde Nobel Barış Ödülü ile ödüllendirilen ve fakat finale doğru savaş baronlarına hizmet eden, terörü kucaklayan bir ev zencisi.

Ne için almıştı güya Nobel Barış Ödülü’nü… Dünyada nükleer silah stokunun azaltılması çağrıları, Ortadoğu barışı için çalışması ve Müslüman dünyasına yaptığı açılım nedeniyle… Nükleer ve kimyasal silah kullanımının kırmızı çizgisi olduğunu açıklamıştı; Rusya misket bombaları kullanırken, Esed kimyasal silah kullanırken gıkı çıkabildi mi? Hayır! Görmezden gelmeyi tercih etti.

Ortadoğu barışına nasıl bir katkısı oldu? Ortadoğu’nun daha fazla bombalanmasını sağlayarak! Müslüman dünyasına açılım mı? Müslüman dünyasının karanlığa gömülmesinden başka bir şey yapmadı.

11 Eylül saldırılarından sonra, ABD, siyahi bir başkan seçerek İslam dünyasındaki zedelenen imajını onaracak diyenler de haksız çıktı.

Sisi, Mısır’da darbe yapınca kem küm bile edemedi. Darbenin şakşakçısı oldu. İsrail’in yardakçılığını üstlendi.

Bush yönetimi, Ortadoğu’nun ortasında, Irak’ta bir kara delik açmıştı. O kara delik, bütün Ortadoğu’yu yutarak bir kara enerji yaymaya başladı. Obama da Libya’da, sözüm ona bir tiranı, Kaddafi’yi alaşağı edip halka refah getirecekti. Kaddafi’nin defterini dürdükten sonra Libya’yı kaosa terk etti. O gün bugündür kimse, Obama’nın ipiyle kuyuya inmek istemiyor. Bugün Suriye’de

Putin’in savaş borusunun sesi bu kadar gür çıkabiliyorsa, bu, Obama’nın korkaklığındandır.

Başarısızlıktan imal edilmiş bir başkan olarak tarihe geçecek Obama.

Böyle bir adam Malcolm X’in, Muhammed Ali’nin ve hatta gidip otobüsteki yerine oturduğu Rosa Parks’ın yoldaşı olamaz. Olsa olsa Foreman’ın yoldaşı olur.