Bir gün evvel, Sayın Cumhurbaşkanı konuşmasında seçimlerin 2019 yılında yapılacağını söylemesine rağmen; Devlet Bahçeli’nin Meclis grubunda seçimlerin 26 Ağustos 2018’de yapılmasını dillendirmesinin ardından; ertesi günü yapılan görüşme neticesinde 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılması kararı alındı.
Bahçeli yine yaptı yapacağını mı dememiz lâzım? Yoksa danışıklı dövüş mü dememiz lâzım?
Her neyse, 24 Haziran 2018 tarihinde Cumhurbaşkanlığı seçimi yapılacak olması; ülkemiz ve İslam âlemi için hayırlara vesile olsun diyelim…
Ülkemizi ve çevremizde yer alan halkı Müslüman ülkeleri şöyle bir gözden geçirelim.
Suriye, Irak, İran, Azerbaycan sınır komşularımız ve halkı Müslüman olan ülkeler…
Müslümanların memleketlerini yeniden bölüp parçalamak için Arap baharı tuzağını devreye aldılar. Arap baharı projesinin asıl hedefinin Türkiye ve İran olduğu kanaatindeyim. Bundan dolayı, Suriye operasyonu önemli bir yer tutmaktadır. Suriye, Türkiye’nin sınır komşusudur; aynı zamanda İran ile sıkı bir siyasi ve askeri işbirliği vardır.
Suriye’de yapılacak operasyon neticesinde, Türkiye ve İran’ın karşı karşıya getirilip savaştırılma potansiyeli her zaman mevcuttur.
Suriye’de çıkartılan iç savaş öncesine gidelim ve Türkiye ile Suriye ve Türkiye ile İran arasındaki ilişkileri gözden geçirelim.
Türkiye-Suriye ilişkileri o kadar ileri boyutlara varmıştı ki 16 Eylül 2009 tarihi itibariyle Türkiye ile Suriye arasında karşılıklı olarak vizeler kaldırıldı. 12-13 Ekim 2009 tarihlerinde Halep ve Gaziantep’te yapılan Yüksek Düzeyli Stratejik İşbirliği Konseyi Bakanlar Birinci Toplantısı yapıldı.
Türkiye İran arasındaki ekonomik ilişkilere bir göz atalım.
2002 yılında Türkiye İran’a 350 milyon Dolarlık ihracata karşılık, 850 milyon dolarlık ithalat yapıyordu. 2010 yılı itibarıyla bu rakamlar 3,4 milyar dolar ihracat, 8 milyar dolar ithalat olarak gerçekleşmiştir. 2017 yılı itibarıyla 3,3 milyar dolar ihracat, 7,5 milyar dolar ithalat…
Bu bilgileri şunun için verdim; bölge ülkeleri arasında barış ortamı oluştuğunda, siyasi ve ekonomik ilişkiler olumlu yönde seyretmekte. Barış ortamı kaybolduğunda ise her şey tam tersine gelişmekte ve bu da emperyalistlerin işine gelmemekte. Bundan dolayı da Bölge ülkelerini birbirine düşürmek için, birçok oyunlar tezgâhlamaktalar.
Emperyalistler bu tuzaklarıyla İran’ı ekonomik olarak çökertip, siyasi olarak kendileriyle uzlaşacak bir kıvama getirmek için büyük çabalar sarf ediyorlar. Aynı şekilde Türkiye’yi de kendi eksenlerinde tutabilmek için her türlü oyunları oynamaktadırlar.
Türkiye son bir-iki yıldır, özellikle Suriye politikasında Batıya rağmen hamleler geliştirmeye başladığı için yeni manevralara maruz kalacaktır. Yeni manevranın birini, Türkiye’nin Afrin operasyonunu başarıyla bitirmesinden sonra hemen devreye aldılar; Türkiye, İran ve Rusya’da ekonomik manipülasyonlar yaptılar.
Bu manipülasyon neticesinde dolar Rusya’da %30, İran’da %60, Türkiye’de %13 seviyelerinde değerlendi. Bir başka deyişle, bu üç ülkenin paralarının değerini düşürdüler. Batılıların başka oyunları da devreye alacağı gören Türkiye, erken seçim kararı alarak bu %13 değer kaybının bir kısmını hemen telefi yoluna gitmiştir.
(Bu konuya devam edeceğiz)
***
Şehid Ahmet Aydın
Dinimiz, millet ve vatanını müdafaa ederken, Allah için, din için mücadele ederken ölenleri şehid, kalanları da gazi olarak adlandırmıştır.
Bakara Suresi 154. Ayet-i Kerimede Yüce rabbimiz şöyle buyuruyor: “Allah yolunda öldürülen kimseler için ölüler demeyin. Hayır, onlar diridirler. Fakat siz farkında olmazsınız.”
Ve yine Yüce Rabbimiz Ali İmran Suresi 169. Ayet-i Kerimesinde, “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler saymayın. Hayır, onlar Rableri katında diridirler, rızıklanmaktadırlar.” buyurmaktadır.
Buhari’de nakledilen bir Hadis-i Şerif’te Peygamber Efendimiz: “Muhammed’in nefsi kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki Allah yolunda şehid olanın vücudunda açılan yara, kıyamet gününde ilk açıldığı şekilde, kırmızı ve misk kokusu ile gelecektir.” Buhari, Cihad, 10; Müslim, Cihad 1876
Kendisi de sonradan şehid olacak olan Seyyid Kutub, Fi Zilalil Kur’an tefsirinde şöyle diyor: “Şehidliği bilerek ve isteyerek seçmekle, kendilerinden sonra gelecek olanları, güçlü ve devamlı bir etki altında bulundurmada ve onlara mesajlar vermektedirler. Bu sebeple şehidler, hayatı inkişaf ettirme ve yönlendirme konusunda aktif, sürükleyici ve etkin birer unsur olmaktalar ki, hayatta olmanın en önemli belirtisi bu değil midir? Bu açıdan baktığımızda, objektif olarak onların diri olduklarını söylememiz de mümkündür.” )Tercüme: Salih Uçan, Vahdettin İnce, İstanbul 1989, 1/219)
Allah’ın dinine hizmet etmek için hayatını adayanlardan birisi de Diyarbakırlı Ahmet Aydın kardeşimiz.
10 Ekim 1960 yılında Diyarbakır’a bağlı Dicle (Piran) İlçesi’nin Kırkpınar Köyü’nde doğdu. İlköğrenimini Dicle’de, ortaöğrenimini de Diyarbakır’da yaptı. Daha sonra Açıköğretim Üniversitesi’ne girdiyse de bırakmak zorunda kalıp iş hayatına atıldı. Ardından Astsubaylığa geçti. Astsubay olarak görev yaparken, İslami kişiliğinden dolayı birçok kereler sürüldü. Bu vesileyle, sürgün gittiği yerlerde birçok Müslümanla tanışma fırsatını buldu.
Son olarak Siverek’te görev yaparken, 5 Mart 1994 tarihinde malulen emekliye ayrıldı. Emekliliğinden sonra Hira Dergisi’nde makale ve hiciv yazmaya başladı. Hayatı boyunca, görüp şahit olduğu çarpıklıkları hicvetmede usta olduğu kadar, toplumsal hastalıkları irdelemede ve çözümlerini sunmada da örnek sayılacak bir yazarlık yeteneğine sahipti.
Yazılarında şiddetin her türlüsüne karşı çıkan Ahmet Aydın, 23 Nisan 1994 günü zalimlerin silahlı ve bombalı saldırısında şehadete kavuştu.
Tüm şehidlerimizin ruhu için El Fatiha…