NATO’nun 70. yıldönümüne damgasını vuran nedir derseniz; cevabım, kendileri önemli hissetmenin ağır yükü altında ezilen dünya liderlerinin ‘ego savaşları’dır derim. Hele ABD Başkanı Trump’ın gösterdiği huysuzluğu bırakın dünya lideri sıfatını taşıyan biri, anaokulu çağındaki birçok çocuk göstermezdi sanırım. İngiliz mevkidaşı Boris Johnson’un Kanada Başbakanı Justin Trudeau ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile bir olup Trump’ı makaraya alması medya tarafından köpürtülünce gülünç duruma düşen ABD Başkanı pılıyı pırtıyı toplayıp erkenden Londra Zirvesi’ni terk etti.
Liderler belki farkında değildi fakat kameralar kayıttaydı. Johnson, Macron’a Trump’ın niçin geç kaldığını soruyordu ki, araya Kanada başbakanı Trudeau girdi ve “Geç kaldı çünkü kendisi 40 dakikadır basın toplantısıyla meşgul” deyiverdi. Bu konuşmalar sırasında Trump’ın adı hiç geçmedi ancak kastedilen şahsın o olduğuna kesinlikle şüphe yoktu.
Trump’ın arkasından yapılan dedikodu haricinde koca NATO toplantısından akılda kalan bir şey olmaması ilginç. Ben de zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan ile eşi Emine Hanım’ın eşlik ettiği AK Parti İngiltere temsilciliğinin etkinliğine atarak bu sıkıcı ortamdan kurtarabildim kendimi. Burada Londra’daki Türk toplumuyla bir araya gelme fırsatı da bulmuş oldum.
Orada Erdoğan önemli bir konuşma yaptı. Nefreti, ayrımcılığı, ırkçılığı, Müslüman ve Yahudi karşıtlığını yerden yere vurdu. Avrupa’da yaşayan Müslümanları ve Türk toplumunu hedef alan aşırı sağın yükselişini endişe verici olarak niteledi.
Erdoğan “Son Avrupa parlamentosu seçimleri bir daha göstermiştir ki, Avrupa sathında kimlik siyaseti gittikçe etkisini yükseltmektedir” diyerek medyanın ve bazı siyasetçilerin ipe sapa gelmez beyanlarıyla önyargıları derinleştirmeye katkıda bulunduklarını ifade etti.
Türkiye’nin 2011 yılından bu yana Suriye krizinin faturasını ödeyen ülkelerden biri olduğunu ve 4 milyonu aşkın mülteciye ev sahipliği yaptığını düşününce Erdoğan’ın söyledikleri daha bir önem kazanıyor. Bu arada Avrupa Birliği’nin mülteciler konusunda üzerine düşen mali yükümlülükleri yerine getirmediği eleştirisinde Erdoğan’ın hakkını teslim etmek gerek. Türkiye maalesef bu konuda yalnız bırakılmış durumda.
Erdoğan’ın sözleri ufuk açıcıydı, devamlı surette altını çizdiğimiz bir tehlikeye, aşırı sağa ilişkin ifadeleri ders niteliğindeydi. Eleştirisine rağmen yine de diplomatik nezaketi elden bırakmayışı ise ayrıca dikkat çekti.
Ben ne bir liderim, ne de diplomasi mesleğindeyim. Dolayısıyla Erdoğan gibi sözlerimi cımbızla seçerek söylemem gerekmiyor.
Örneğin ülkem İngiltere’de, Boris Johnson liderliğindeki Muhafazakâr Parti’nin İslam karşıtı duruşu ayyuka çıkmış vaziyette. ‘İngiltere Müslümanlar Konseyi’ durumu izleme adına bir medya takip birimi oluşturdu ve elde edilen verileri kamuoyuyla paylaşıyor.
Belki daha da vahimi ise BBC’nin tavrı. Yahudi karşıtlığını sürekli gündemde tutarak her gün İşçi Partisi’ne salvo malzemesi yapan BBC, her nedense konu İngiliz siyasetindeki İslam karşıtlığı olunca bir anda dut yemiş bülbül kesiliyor. Vaziyeti daha ilginç kılan şey ise gerek Başbakan Johnson, gerekse Muhafazakâr Parti başkanı James Cleverly durumun farkındayken ve de özür diliyorken BBC’nin bu tavrından milim taviz vermiyor oluşu.
İngiltere Müslümanlar Konseyi Genel Sekreteri Harun Han’ın konuya ilişkin sözleri şöyle: “Muhafazakâr Parti’nin İslam karşıtlığı meselesi yaygın ve kurumsal bir mesele olarak gerek Konseyimiz gerekse diğer taraflarca delilleriyle ortaya konmuş durumdadır. BBC ise seçim süreci boyunca tüm toplumda bariz olarak hissedilen Muhafazakâr Parti’nin İslam karşıtı tutumunu görmezden gelmekle kalmamış, aynı zamanda aşırı sağın İslam karşıtı söylemine kucak açmayı tercih etmiştir.”
Bugün batı toplumunda nefret suçlarının tarihi rekorları altüst edecek seviyeye ulaştığını biliyoruz. Ve ne yazık ki, bunu net olarak ifade eden herhangi bir batılı lider değil, sadece Erdoğan…
Siyaset ve medyanın işi toplum içinde nefret tohumları yaymak değil aksine bunu engellemek olmalı. Kimse farkında mıdır, bilmiyorum ama nefreti kışkırtmak taş atmaktan ziyade bumerang fırlatmaya benzer. Başkasını hedef alarak fırlattığın şey bir gün dönüp seni vurabilir.