Yargıtay 9. ceza dairesi 1990’lı yılların ortalarından 2014 yılına kadar, laik Kemalist Marksist faşist bir cunta gibi çalıştı. Ne demek yani? Marksizm ve faşizm nasıl bir araya gelebilir?
Size bir soru, PKK nasıl bir örgüt? Benim bildiğim kadarıyla Marksist Leninist bir örgüt. Kendi belgelerinde bunu açıkça yazdılar ve beyan ettiler. Marksistlerin temel ilkelerinden birisi emperyalizme ve kapitalizme karşı olmaktır. Amerika, emperyalizm ve kapitalizmi içselleştirmiş bir devlettir…
Çocukluğumdan biliyorum: ABD 6. filo gemilerinden birisinin İstanbul ziyaretini solcu gençler protesto etmişlerdi. Hiç unutmuyorum, şöyle bir pankart açarak yürümüşlerdi: Amerikan sömürgeciliğinin bekçisi 6. filo defol!
Amerika aynı Amerika; Amerikan emperyalizmine karşı çıkan solcular ne âlemde? Hepsi birer Amerikan hayranı olup çıktı. Marksist-Leninist PKK ne yapıyor? Amerika’nın kucağına oturmuş, Amerika’yla Suriye ve Irak’ta iş tutuyor. Marksist PKK’nın kapitalist ABD ile iş tutması gibi.
Yargıtay 9. ceza dairesi, 1993 yılından itibaren, laik Kemalist ulusalcı hâkimlerle faşist bir cunta gibi çalıştı. Müslüman kimlikli insanların dosyalarına, hukuki değil özel muamele yapıldı. Ve en ağır cezalara çarptırıldılar. Sivas davası, İslami Hareket davası, Jak Kahmi davası, Hizbullah dosyaları, Hizbuttahrir davaları… Bu davaların hemen hemen hepsi meri kanunlar çerçevesinde tarafsız ve adil hâkimler tarafından incelendiğinde, şu hukuksuzluklar açığa çıkacaktır:
Bu dosyaların görüldüğü dönemlerde, toplu suçlarda gözetim süresi 4 gündü, savcılığın talebi ile bu süre 3 gün daha uzatılabiliyordu. Böylece toplam gözaltı süresi 7 gün idi. Yukarıdaki dosyalardan hüküm giyenlerin kahir ekseriyeti, yedi günden fazla gözetim altında tutulmuşlardı.
Ben, 2000 yılında Tevhit-Selam Terör Örgütü davasından, İstanbul ve Ankara’da terörle mücadele şubesinde toplam 9 gün gözaltında tutuldum.
CMK m.149/3’e göre; “Soruşturma ve kovuşturma evrelerinin her aşamasında avukatın, şüpheli veya sanıkla görüşme, ifade alma veya sorgu süresince yanında olma ve hukuki yardımda bulunma hakkı engellenemez, kısıtlanamaz.”
Yukarıda saydığımız örgüt davalarının hiçbirinde, gözaltındayken avukatı bulunmamıştır. Gözaltına alınanların istisnasız hepsi işkence görmüştür. İşkence izlerinin yok olması için gözaltı süreleri genellikle aşılır ve işkence izleri azaldıktan sonra doktora götürülürsünüz. Doktorlara işkence gördüm diyerek, işkence izlerini göstermenize rağmen, polisin baskısıyla işkence görmemiştir raporu düzenlenir.
1993-2000’li yıllar arasında, Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde laik Kemalist Marksist brifingçi hâkimler bulunmaktaydı. 2000’li yıllardan sonra onlara FETÖ’cü hâkimler de katıldı. Bu sefer birlikte iş tutmaya başladılar. 2005-2006’lı yıllardan sonra da tamamen FETÖ’cü hâkimlerin kontrolüne girdiler.
Ergenekon ve Balyoz davalarında, suçlu suçsuz ayrımı yapılmaksızın birçok insana haksız yere verilen cezaları onayladılar. Ergenekon, Balyoz benzeri kumpas davalarından tutuklananların çoğu 4-5 yıl yattılar.
Sonra ne oldu? FETÖ’cü polis-savcı-hâkimlerin yaptığı 17-25 Aralık 2013 yargı darbesi girişimiyle, Erdoğan hükümeti devrilmek istendi. İşte bu tarihten sonra hükümet, FETÖ’cü hâkim ve savcıları görevlerinden almaya başladı. Yaptıkları usulsüzlüklerden dolayı, bir kesim FETÖ’cü savcı ve hâkimler tutuklanmaya başladı.
2014 yılı Mart ayından itibaren de Ergenekon ve Balyoz sanıkları, FETÖ’cü hâkimlerin kumpas kurduğu iddiasıyla tahliye edilmeye başlandı. Bir ay içerisinde tüm Ergenekon ve balyoz sanıkları tahliye edildi. Daha sonra da hepsi beraat ettirildiler…
Gerekçe ne? FETÖ kumpası… Laik ve Kemalist olursanız hemen tahliye ve beraat. Akabinde binlerce veya milyonlarca lira tazminat da aldılar.
Ama Müslüman olursanız size ne tahliye ne de beraat. Çünkü siz Müslümansınız; Müslüman olmakla, laik Kemalist hâkimlerin gözünde potansiyel suçlusunuz. Müslümanlar olarak, parya muamelesi görmekten bıktık artık. Adaleti yargıya da getirmenizi umutla bekliyoruz.
***
Çeçenistan şehidi Hüseyin Gülseren
Hüseyin Gülseren, 1 Nisan 1995 tarihinde Çeçenistan’ın Videno şehrinde şehid oldu. Çeçenistan’ın Türkiye Fahri Konsolosluğu yapan ve 23 Mayıs 2013 tarihinde Ankara’da şehid edilen Medet Ünlü’nün eniştesi oluyordu.
Medet Ünlü, yaptığımız görüşmede eniştesi Hüseyin Gülseren ile ilgili şunları söylemişti:
Çeçenistan şehidimiz Hüseyin Gülseren herhalde sizin enişteniz oluyor. Bize kısaca bilgi verir misiniz?
Kahramanmaraş Göksun-Çardak 1947 doğumlu. İlkokulu Çardak’ta okudu. Ortaokul ve endüstri meslek lisesini Urfa’da okudu. 1968-70 yılları arasında askerliğini yaptı. 1971 yılında evlendi. Hayatının belli bir kısmını serbest çalışarak idame ettirmiş, bu arada iyi bir mobilya ustası ve marangozluk yeteneğine sahip olduğu için, yurtdışında çalışan bazı şirketlerle anlaşmıştır. Yurtdışında senelerce çalışmıştır. Mesela Libya’da bulunmuş. Savaş başlamadan önce, Çeçenistan’da çalışmaya başlamıştı. Savaş öncesi rahatlık döneminde, Çeçenistan’a giden Çeçenlerin çoğu, savaş başlayıp da, bombaların yağmur gibi yağmaya başlamasından sonra; gidenlerin hemen hemen hepsinin geri döndüğünde, “Ben insanlığımın onuru adına bu ülkeye geldim ve bu ülkedeki kardeşlerimin acısını paylaşmak zorundayım.” diyerek, O kardeşimiz dönmedi. Kendisini orda yaşayan insanlardan bir parça addetti. Zaten kendisi de Türkiyeli Çeçenlerdendir. Dolayısıyla cihadın içerisinde kendisinin yapabileceği her ne varsa onu yüklenme, ifadesine bağlı olarak, 1 Nisan 1995 tarihinde Serjenyurt’ta lojistik destek anlamında bir nakliye yapılırken; silah, teçhizat taşınırken, Ruslar tarafından konvoyun bombardımanı sırasında, bulunduğu arabanın bombalanması neticesinde, şehadet şerbetini içti. Mezarı Videno yakınlarında Dişnoy denilen bir mıntıkadadır.
Kendisi Türkiye’de doğmuş bir Çeçendi. Atalarının hangi yıllarda göç ettiğini biliyor musunuz?
Türkiye’ye göç etmiş Çeçenlerin genel çoğunluğu 1864-72 yılları arasındaki mücadele döneminin sonundaki göçte gelenlerden olan Yalhoy kabilesinin torunlarındandır.
Şanlı Çeçen Kıyamına destek veren birisi olarak, şu anda gelinen durumu siz nasıl değerlendiriyorsunuz?
Savaş, bedel ödemek adına yapılan bir hareketti. Savaşın bedelinin çok ağır olacağını, Çeçen halkı biliyordu. Bunu da kıyamdan geri kalmayarak; hem Çeçen halkı, hem de önderleri bedelini ödeyerek ispatlamış oldular. Şu anda ulaşılan nokta itibariyle Çeçenistan, bir tek Rus askerinin bulunmadığı, Rus Emperyalizminin geçerli olmadığı ve sadece La ilahe İllallah altında olan bir coğrafyadır. Muhalefette yer alan ve savaş döneminde birlikte olan komutanların oluşturdukları ve başında ünlü Komutan Şamil Basayev’in bulunduğu Şura’da yer alanlar ile Çeçenistan’da şu anda yönetimde bulunan Aslan Mashadov kabinesi arasında, bu tarafa yansıyan olumsuz haberlere rağmen, son derece güzel, uyumlu bir işbirliği var. Bu anlamda birlik ve beraberlik içerisinde olma ihtiyacını, onlar hep birbirlerine hatırlatarak; sadece Çeçenistan misak-ı millisi olarak kabul edip de, orada duralım, düşüncesinin ötesinde düşüncelere sahiptirler.
Bu düşünce sahiplerini isimlendirebilir misiniz?
Hemen hemen bütün bir Çeçen toplumunu, bunun içerisinde görebiliriz. Bunlar, tüm Kafkasya coğrafyasına şamil bir devlet kurma, idealini taşımaktadırlar. Ufak tefek yöntem, metod farklılıklarına rağmen; bütün bir Çeçen toplumu bu ideale sahiptirler. İlla bir isim zikretmek gerekirse Şamil Basayev’i zikredebiliriz. Biraz önce de söyledim. Hemen hemen bütün Çeçenler, bu ideali taşımaktadırlar.