Sevgili okuyucularım ‘Mostar Şehidleri’ diye bir deyim söylesem, çoğunuzun garip garip bakacağını sanıyorum. Hele hele yaşı 40’ın altında olanların, ne demek bu yani, diye taaccüp edeceklerini sanıyorum. Evet… Taaccüp etmekte haklısınız… Haklısınız çünkü bizler, değerlerimizi ve yakın geçmişimizi, hele hele biraz daha uzak geçmişimizi, sizlere anlatmadığımız veya anlatamadığımız için haklısınız.
Haklısınız çünkü bizler, değerlerimizi ve yakın geçmişimizi, hele hele biraz daha uzak geçmişimizi, sizlere anlatmadığımız veya anlatamadığımız için haklısınız.
Özellikle genç kuşaklar ile çocuklar ve babaları arasında, uçurum diyecek kadar bir açıklık var. Babalar ve çocukları, ayrı dünyaların insanları sanki. Babalar dostluk, yardımlaşma, fedakârlık, diğerkâmlık, şehadet derken… Çocukları aval aval bakıyorlar ve…
Bazıları pervasızca şöyle bile diyebiliyorlar: ‘Sen hâlâ oralarda mısın baba, geç bunları, kendi hayatını yaşa, dünyanın tadını çıkarmaya bak…’
Daha dün denecek kadar az bir zaman öncesinin gençleri hiç tanımadıkları, hiç görmedikleri Bosnalı Müslüman kardeşleri için canlarını feda etmekten kaçınmıyordu.
Bosnalı Müslüman kardeşlerinin acılarını paylaşmak ve bir nebze olsun dindirebilmek için, ölümün kucağına seve seve atılıyorlardı…
Sitemim tüm gençlere değil, bazılarına…
Evvel Allah bizim memleketimizin gençleri, mukaddes değerler uğruna kendilerini feda edebileceklerini, 15 Temmuz’da bir kere daha gösterdiler Elhamdülillah!
Evet…
Ne demiştik?
Mostar Şehidleri…
Kimdir bilir misiniz onlar?
Adil, Ebubekir, Edip ve daha fazlası…
17 Eylül 1992 tarihinde Mostar’da şehid oldular!
Anadolu’nun pırıl pırıl gençlerinden üçü…
İkisi Kürt biri Türk…
Ne fark eder ki dedelerimiz de Çanakkale’de, Kurtuluş savaşında birlikte savaşmadı mı? Laik Kemalistler, ‘Kürt yoktur’ diye dayatsalar da Kürt, Türk, Laz, Çerkez bu toprakların insanıyız ve Müslümanız!
‘Boşnak Kardeşlerimiz zor durumda, dertlerine nasıl ortak olabiliriz’ diye Adil ve Edip Bingöl’den, Ebubekir de Aksaray’dan kalkıp İstanbul’a gelmişler. Müslüman Kardeşlerinin derdi, Yeryüzü Dergisi’nin İstanbul’daki ofisinde buluşturmuş onları.
Yolunu yordamını öğrenmişler Bosna’nın… Önce Viyana’ya oradan da Hırvatistan’a ve Zagrep’e ulaşmışlar. Yolda küçük bir çocuğun selamıyla, Zagrep Camisi’ni öğrenmişler. Orada Avrupa’dan gelen ve Travnik’e insanî yardım götürecek bir grupla tanışmışlar ve birlikte düşmüşler yollara…
Split’e ve oradan Bosna topraklarına geçmişler…
Bundan sonrasını 15 Ekim 1992 tarihli, Yeryüzü Dergisi’nden aktaralım:
Mostar Şehidleri ile aynı konvoyda bulunan ve yaralanan Bingöl’lü Enes Uzun ile Hırvatistan’ın Split şehrindeki devlet hastanesinde konuştuk.
Hâdiseyi anlatır mısınız?
Enes Uzun: Biz, Travnik’te bulunan Müslümanların cephesine, gitmek istiyorduk. Katıldığımız yardım konvoyu, Mostar’a 20-30 km. kala, Hırvat askerleri tarafından arandı. Arabaların birisinde silah bulunduğu için, geçmemize izin vermediler. Hırvatlara ait bir askeri karargâhtan izin belgesi almamız gerekiyormuş. Bir Hırvat askeri aracı konvoyun önüne geçti. Bizi Mostar’a götürmek üzere hep beraber yola koyulduk. Mostar’a girmeden önce bir yokuş ve yokuşun üzerinde bir bina vardı. Bina Hırvat askerlerine aitti. Yaklaşık on dakika sonra oraya vardık. Bizim grubumuz on dört kişiydi. Almanya’dan gelen gruba, biz Zagreb’te katılmıştık. Gruba rehberlik eden, Bosnalı komutan Muhammed Babiç’in fotoğrafını daha önce Yeryüzü’nde görmüştüm. Bizler Hırvat askeri binasına ulaştığımız sırada, bina Sırplar tarafından havan topuyla bombalandı. Muhammed Babiç “Araba kontaklarını kapatın, aşağıya inin” diye bağırdı. Bizler arabadan indik. Ben ayakkabılarımı bağlamak için birkaç metre uzaklaştım. Tam doğrulurken, üzerimize granat (havan topu mermisi) düştü. Arkada ne olduğunu göremedim. Önüme kapanıp, karnıma tutunmuştum. Şu anda burada olan Mısır’lı Mahmud Kardeş yerde, bizden yardım istiyordu. Türkiyeli İsmail ve ben Mahmud’u kaldırdık. Beraber ilerdeki boş binaya koştuk. Orada yere uzandıktan sonra artık yerden kalkamadık. Yaralarımız soğumaya başlamıştı. Yirmi dakika sonra ambulans geldi. Bizi hastahaneye kaldırdılar.
Diğer kardeşlerin nasıl şehid olduklarını göremedin mi?
Grubun tamamı ondört kişiydi. Türkiye’den altı, İngiltere’den üç, bir İran’lı, bir Fas’lı, bir Endonezya’lı, bir Alman, bir de Boşnak. Bu gruptan yedi kişi şehid oldu. Ben sedyeyle götürülürken, Fransa’dan gelen Bekir kardeşi gördüm. Ayakları kopmuştu. Bingöl’lü hemşehrim Adil’in vucudu iki parçaya ayrılmış. Edib’i de hastahanede, yanımdan götürürlerken gördüm. Her tarafı parçalanmıştı, üzerinde elbise vardı.
Edib ile askerden beri tanışıyoruz. Adil İslâmî hayatı çok yeni olan bir arkadaş. Hemen hemen buraya gelmeden önce, İslam’ı çok bilmeyen bir kardeşimizdi. Ama Allah O’na şehadeti lütfetti.
Bosna’ya giderseniz, bir şekilde yolunuzu Mostar’a düşürün ve Mostar Şehidlerini ziyaret edin…