Miraç ve içimizde yanan kandiller

Çocukluğumda kandil geceleri evde küçük bir bayram hissediliyordu. Diğer günlerden farklı olur, annem genellikle oruç tutardı. Tutmasa bile,  camilerin önünde satılan kırmızı-beyaz-mavi-yeşilli rengârenk mumları getirip yakıyorduk. Çocukluğumdan kandil geceleriyle ilgili kalan sadece o ince mumlar… Tabii evlerde elektrik vardı, fakat bu mumların bir özelliği vardı. Ne bileyim, belki filmlerde gördüğümüz lüks restoranlardaki masaların üstünde yakılan mumları andırıyordu. O zaman lüks restoranlar pek yoktu ülkemizde, bir de geceleyin biz çocuklar restoranlara gitmiyorduk. Yediyi çeyrek geçe çizgi filmden sonra bir yatmak vardı. Yugoslavya çocukları için sosyal hayat yediyi yirmi geçe sona eriyordu.

Annemle rahmetli babamın da pek lüks restoranlara gittiklerini hatırlamıyorum. Annem hep ‘pislik olmasın’, ‘güvenmiyorum’, ‘bin kere dana, tavuk, balık deseler güvenmem, domuz eti ile ayrı tencereler, aynı mangallarda pişiriyorlar…’ diyordu.  Neyse, o zamanlarda mumlarla süslü lüks dizilmiş sofralar sadece filmlerdeki restoranlarda vardı. Evde, özel günlerde, ağır misafirler ağırlandığında ütülü beyaz masa örtüsü (öyle ütülü ki parmağını kesebilirsin), güzel porselen yemek takımı, çatal bıçaklar, kristal bardaklar, masanın ortasında içinde çiçekler olan kristal bir vazo… Yemeğin beşinci dakikasında o vazo yerini dolmalara, böreklere, kol bastılara, kebaplara bırakıyordu. Kandiller farklıydı. Hane ehlinden başkası yoktu. Fakat biraz o günün özelliği hissediliyordu. Mumlar sayesinde. Annemin o günlerde özel bir yemek hazırladığını, helva falan yaptığını hatırlamıyorum. Genç kız iken belki ben başlattım. Un helvası, evde helvanın kokusu yayılsın diye. O zamanlarda Miraç Kandili’nde Merhemiç’in evinde Mir’aciye’nin okunduğunu dinliyordum. Hafız Mula Hanım vardı. Yaşlı, mütevazı bir hoca hanım. Evlerde okunan mevlitlerde, Ramazan Hacılar Camiinde kadınlar için okunan mukabelede okuyordu. Ve hiç bir zaman bu hizmetler karşılığında herhangi bir hediye almak istemezdi. Hazreti Peygamberimizin Miraç’a gitmesini anlatan manzume. Eve gelen misafirlere yoğurt ve ıspanak böreği ikram edilirmiş. Yoğurt mu, süt mü, şu anda tam kestiremiyorum, bir ömür geçti.

Rivayetlere göre Hazreti Peygamberimize Miraç’ta iken süt ikram edilmiş. O kandil bizi aydınlatsın diye. Mi’raciye nedir ki… Mevlitlerde Miraç bölümleri var, biliyorsun. Bu Mevlit gibi okunan, Mevlitlerdeki Miraç bölümünden biraz daha uzun bir manzume. Sadece Hazreti Peygamberimizin Miraç’da gördüklerini anlatır. Bilmen gerekiyor, bu manzumenin şairi bizden. Aileden mi? Hayır, Boşnak. Bosnalı Alaeddin Sabit. Ujiçevi. Dur ya, Ujiçe Sırbistan’da değil mi? Coğrafya bilgimi sorguluyorum. Evet, fakat bir zamanlarda o da Bosna Eyaleti’ndeydi, orada da bizimkiler yaşıyordu. Feriha’nın anneannesi var ya, İza teyzenin annesi, Dul-hanma teyze… Onun büyükleri de Ujiçe’den Saraybosna’ya göçmüş. Reşad Kadiç de bizim… Onun da Mevlidi var. Başagiç de… Eee, doğru. Onlar yeni sayılır. Bu eski, Osmanlı döneminde yazıyordu. Manzumesi Osmanlı Türkçesi’nde. Peki, annem, sen anlıyor musun? (Babama sormam böyle soruları, emekli olduktan sonra Arap alfabesini öğrenmiş; evde annem İslam kültürü ve din sorumlusu) Anlamıyorum. Peki, Osmanlı Türkçesi’ni kim konuşuyor, hangi ülkede konuşuluyor? Soruların sonu yok ki… Annem ‘Kimse konuşmuyor artık,’ deyip konuyu başka bir yöne çevirmeye çalışıyor. Madem bu Mi’raciye Osmanlı Türkçesi, bu dili kimse konuşup anlamıyorsa, neden o eser okunur? Israrlı, meraklı bir çocuktum.

Bilenler var, diyor annem.  Mesela, Eşref amcan, hatırlıyorsun. Bereli, gözlüklü, mavi gözlü. Kovaçeviç. Hatta bu eserin tercümesini hazırladığını anlatıyordu. Bir de Mehmed Muyezinoviç var, Osmanlı Türkçesini bilen. Senin tanıdığın. Birçok kişi var. İşte sen bile ikisini tanıyorsun. Yetindim.

İşte o zamanlarda bizim bir şairin Mi’raciye’yi yazdığını öğrendim. Ve yirminci yüzyılın yetmişlerinde Saraybosna’da okunduğunu. Miraç Kandilinde. Neden o kadar önemli bu gece? Miraç En Sevgili’nin büyük mucizesi, ondan. Anlamıyorum. Namaz emrini orda iken alıp getirdi Hazreti Peygamberimiz, bir de şefaat müjdesini. Şefaat nedir? Mahşer günü günahlarımızla, hatalarımızla geldiğimizde, şefaatçimiz olacak. Yani, nasıl anlatayım, Allah onu en çok seviyor, o da bizim tarafımızı tutacak. Yani, bizim için, günahlarımın affetmesi için Allah’a yalvaracak. Şefaat olmasa, maazallah…

Ve zaman hızla geçti. Uzun zamandır kandil gecelerinde yakılan mumları görmedim. Kandillerde evde hala helva yapıyorum. Bizim geleneksel un helvası biraz daha zaman ister, irmik helvası daha kolay. Eskiden kandiller arifesinde oruç tutardım. Ramazan hazırlıklarından biriydi bu kandil oruçları. Şimdi, Ramazanlar eskisi gibi seyrek gelmiyor, bir baktın bir sene geçmiş, Ramazan gelmiş. Evlerde artık Mi’raciye okuyan kalmamış. Hele de okumaya gelen misafirleri ıspanak böreği ve yoğurtla ikram ederek… Kahve, şerbet malum. Yoksa ben bilmiyorum. Olmaz. Ya Sabit’i hatırlayan var mı? Evet, seksenlerde rahmetli Eşref Kovaçeviç bu Sabit’in Mi’raciye’sini Bosnacaya aktarıp bastırmıştır. El-Kalem Yayınlarından çıkmış. Aslı ile tercümesi. Yıllardır tirajı bitmiş, bir daha bir kimse yenisini bastırmıyor. Evet, bir de Regaibiyye var. Mehmet Akkuş Hoca’nın transkripsiyonunu yayınlamış. Müellifi Salahuddin Abdullah Uşşaki, mahlası Salahi. Bu zatın da Mehmet Akkuş Hoca ile Mahmud Erol Kılıç’ın çalışmaları sayesinde Boşnak olduğunu öğrendik.  Regaibiyye okuma geleneği bilinmiyordu bizde. Neyse, bid’at’ul-hasene.  Siyaset konuşacağımıza, siyasileri eleştireceğimize, mal mülk biriktireceğimize, dizilerle beyinlerimizi yıkayacağımıza bunlara dönsek… Güzel ev sohbetlerine. Manzumelerin okunup yorumlanmalarına. Tefekkürlere, ibadetlere dönsek. Kendimize dönsek… Şairlerimizin rengârenk manzume mumlarıyla kendimizi, gönüllerimizi, zihinlerimizi aydınlatsak… Miraç mucizesine, namaz emrine ve şefaat müjdesine bir sevinmeyi hatırlarsak… Ispanaklı börek ve yoğurt ikramıyla…

Bunlara dönmek için tekrar bir totaliter rejim ve baskı mı lazım? Yoksa bir Merhemiç evi? Yoksa mütevazı bir hafız Mula, Muyaga Merhemiç’in kızı? Yoksa sadece temiz gönüller ve fedakârlık? Çözemedim… Sadece aydınlığa ihtiyacımın olduğunu biliyorum.