Menderes’ten Mursi’ye darbeler ve şehadet

Biz eminiz, Menderes’i asanlar nasıl bugün lanetle anılıyorlar ve tarihin çöplüğünde leş oldularsa, Mursi’yi şehid edenler de aynı akıbete uğrayacak, bu şehadet karşılıksız kalmayacaktır. Abdülhamid Han’ı, Mursi’yi, Tayyip Erdoğan’ı indirmek için tüm Allahsızlar ile işbirliği yapanlar da zelil ve rezil olacaklardır.

 

Zaman çizelgesi uzun aralıklarla devam etse de, Mısır’ın demokrasi serüveni Türkiye’yi tarihi süreç benzerliği ile takip ediyor.

Türkiye’nin Osmanlı’dan kalan “yönetme kapasitesi” Mısır’ın hikâyesi ile karşılaştırıldığında 50 yıl önden gitme avantajı sağlıyor.

Hikâyelerimizin kesişme noktası ta Hz Musa (a.s.)’a kadar gitse de, Mısır’ın 868’den bir Türk devleti olan Tolunoğulları’na, onlardan bir diğer Türk devleti Memlüklüler ve Yavuz Sultan Selim’in de onlardan Mısır’ı almasıyla başlıyor

1517 yılından Kavalalı isyanına kadar Osmanlı idaresinde yaşayan verimli Nil toprakları, son 200 yılda başkalarının yazdığı senaryoları yaşamaya başladı.

Masanın başında yazıcı olarak Mısır halkı dışında tüm emperyal güçler olunca, hikâyenin sokaktaki Mısırlı lehine cereyan etmesi bir türlü gerçekleşmedi.

Coğrafi olarak çok kritik bir yerde bulunan Mısır, Osmanlı idaresinden ayrıldığından beri (tüm Osmanlı bakiyesinde olduğu gibi) gün yüzü görmedi.

İstanbul ve Kahire son yüzyılda birbirlerinden koparıldığı süreç Napolyon’un 1798 Mısır’a girmesi üzerine Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın Osmanlı adına savaşmak üzere Mısır’a gönderilmesiyle başladı. Valilik makamı ile birlikte iyice güçlenen Kavalalı zamanla o kadar etkin hâle geldi ki, sonrasında kendi devleti ile mücadele etti ve 1831 yılında Osmanlı’yı yenerek hükümranlığını kesin olarak yerleştirdi.

Otonom bir hâle gelen Mısır, Osmanlı toprağı sayılmakla beraber kendi iç işlerinde bağımsızlaştı.

1914 yılına kadar böyle karmaşık bir yönetim modeli ile giden Mısır, İngiltere’nin korumaya aldığını ilan etmesiyle fiilen Osmanlı’dan kopmuş oldu.

1923 yılında Osmanlı yıkılıp yerine Anadolu topraklarında Türkiye Cumhuriyeti kurulurken, 1922 yılında Kral Fuad bağımsız Mısır Birliğini kurdu ve bir yıl sonra anayasayla Meclisli krallığa dönüştürüldü.

Osmanlı’dan kopmaya başlamasından itibaren İngiliz etkisi altında kalan Mısır, bir türlü istikrara kavuşamadı ve halk iktidara yanaşamadı.

Modeller, isimler, yerler, mücadeleler değişse bile değişmeyen tek bir gerçek var; Mısır halkının iradesinin ülke yönetimine yansımaması.

1800’lü yılların başından beri bu durum aynen devam etmekte.

Türkiye ile aradaki bariz fark, 300 yılı net, 100 yılı karışık bir biçimde Osmanlı yönetiminde kalan bir ülke halkının kendi kendini yönetme yeteneğini tam olarak sergileyememesidir.

Türkiye’de bariz dış etkiler altında kalsa bile payitaht psikolojisini kaybetmeyen Anadolu insanı, eninde sonunda tüm baskıları kırıp kendi varlığını yönetim modeline yansıtma iradesi gösterdi.

Baskı, sindirme, devlet gücüyle zulüm.

Her birini yaşasa dahi Anadolu halkı hep bir şekilde ayağa kalkmayı bildi.

1960 yılında Menderes asılırken henüz kendine gelememiş, olan biteni idrak edememiş insanımız sonraki dönem askeri, yüksek yargı ve bürokrasi vesayeti ile yönetilen sözde demokratik çarkı kırıp atmış ve oyunu gerçek hâline çevirmeyi başarmıştır.

Yakın tarihimizde, gezi olaylarından şehit Mursi ve Rabia meydanı finali çıkarmayı arzulayan, başaramayınca yerli işbirlikçilerinin en son versiyonu FETÖ eliyle 15 Temmuz kalkışmasını yapan uluslararası iradeye karşı tarihte görülmemiş büyük bir meydan okumayı gerçekleştirerek, bir daha bu topraklarda vesayet günlerine dönülmeyeceğinin mesajını güçlü bir şekilde tüm dünyaya vermiştir.

Nitekim bu mesajın alındığı coğrafyalarda daha önce görülmeyen toplumsal tepkimeler zuhur etmektedir.
Şu an şehidi Mursi’nin yasını tutan Mısır’ın hemen güneyindeki en büyük komşusu Sudan’ın mülayim halkı, bir oldu-bitti ile askerî darbeyi yerleştirmeye çalışan mevcut yönetime başkaldırışına devam etmektedir.

Ezilmiş, itilmiş, horlanmış, sindirilmiş Sudan halkından hiç beklenmeyen bir harekettir bu, Mursi ve İhvan’ın 2013’deki Sisi cuntasının darbesine karşı şanlı direnişi ve 15 Temmuz destanının izdüşümü olarak yansıyor Sudan sokaklarına.

Bu tarihî süreç göz önüne alınırsa, neredeyse yarım asırdır Mısır, arkadan Türkiye’yi takip etmektedir.

Bugün için çok güçlü ve yıkılmaz görünen modern firavun Sisi ve dayandığı ordu çok da uzun olmayan bir zamanda iktidarını halk ile paylaşmak zorunda kalacak.

Menderes’i asan generaller ve onların akıl hocası İnönü, 12 Eylül’ü yapan “bizim çocuk” Kenan Evren ve saz arkadaşları, 28 postmodern darbesinin “bin yıl sürecek” böbürlenmesini yapan kibirli generalleri o anlarda ne kadar güçlü görünüyorlardı değil mi?

Dokunulmazlardı, ulaşılmazlardı, gücün zirvesindeydiler.

Sonuç?

Türkiye toplumunun iradesi onları ezdi, yok etti, tarihin en karanlık yerlerine sürdü.

Şimdi hiçbirisi hayırla anılmıyor.

Tıpkı bugün gücünün zirvesinde, demir pençesini kadim Mısır topraklarına saplayan Sisi’nin de dokunulamaz, ulaşılamaz, gücünün zirvesinde göründüğü gibiydiler.

Mursi’nin ve bağımsız Mısır için mücadele eden tüm vatanperver Mısırlıların şehadeti, Sisi iktidarının en güçlü tabakalarında çatlaklar üretecek, büyük depremlerin tetikleyicisi olacaktır.

Mısır’da eninde sonunda su akacak ve yolunu bulacaktır.

Ama işin en acı yönü şu ki, Mursi’yi deviren ve bugün şehadetine yol açan sürecin en başında sokaklarda kendine “Müslüman” diyen kullanılmaya müsait kimselerin var olmasıydı.

Sultan 2. Abdülhamid Han’ı deviren dönemin önemli aktörlerinin arasında Mehmet Akif de dâhil pek çok İslamcı ismin olması gibi, Mursi’nin seçilmesinden sadece altı ay sonra Rabia meydanını dolduranlar arasında Selefilerin Nur Partisi ve İhvan-ı Müslim’den ayrılarak parti kuran Ebulfutuh ve arkadaşları da vardı.

1922 yılında başlayan bağımsız! Mısır tarihinde halkın oyları ile seçilerek gelen tek ve biricik isim olan Muhammed Mursi’yi iktidardan devirenlerle hareket eden İslami hareket temsilcileri gün yüzü görmediler, hapislere atıldılar ve bugün çok pişmanlar.

Senaryo ne kadar tanıdık geliyor değil mi?

Tayyip Erdoğan’a ders vermek ve iktidardan indirmek için tüm şer cephesiyle yan yana duran ve kendilerine inanmış adam diyen kesimlerin varlığı Mursi’nin hikâyesi ile nasıl da örtüşüyor?

Sürekli aynı oyunu oynayan ve birliğimizi içerden yıkmaya çalışırken ne yazık ki kendini ‘İslamcı’ diye tarif edilen kesimlerden de yandaş ve işbirlikçisi bulabilen uluslararası emperyalizmin oyununa gelmekten bir türlü kurtulamıyoruz.

Ama biz eminiz, Menderes’i asanlar nasıl bugün lanetle anılıyorlar ve tarihin çöplüğünde leş oldularsa, Mursi’yi şehid edenler de aynı akıbete uğrayacak, bu şehadet karşılıksız kalmayacaktır.

Abdülhamid Han’ı, Mursi’yi, Tayyip Erdoğan’ı indirmek için tüm Allahsızlar ile işbirliği yapanlar da zelil ve rezil olacaklardır.