Yüce Rabbimiz Tevbe Suresi 71. Ayet-i kerimesinde mealen “Mü`min erkekler ve mü`min kadınlar, birbirlerinin velileridirler. İyiliği emreder kötülükten sakındırırlar, namazı dosdoğru kılarlar, zekatı verirler ve Allah`a ve Resûlü`ne itaat ederler… “ buyurmakta…
Rabbimiz her mü’mini, gücü yettiğince iyiliği emretmek ve kötülükten men etmekle mükellef kılıyor.
Kendilerini Cumhuriyetin kurucusu, koruyucusu olarak gören,Müslüman Anadolu halkına tepeden bakan ve hayatının içerisinde İslami gördüğü her şeye düşman, bir azınlık kesim var.
Bu azınlık kesim Anadolu insanını İslam’dan uzaklaştırmak için elinden gelen her şeyi yapmış ve fakat halkımızın gönlünden İslam’ı söküp atmaya muvaffak olamamıştır.
Anadolu insanı üzerine düşen sorumluluk icabı, çevresindeki insanları uyarmaya; iyiye, doğruya ve güzele yönlendirme çabasından asla vazgeçmemiştir. Buna karşılık kendilerini sistemin sahibi gören azınlık kesim; laikliğe aykırı hareket etmek, devletin nizamını dini esaslara uydurmak ithamı ve suçlamasıyla; memleketin evlatlarına davalar açmış ve yıllarca mahkemelerde süründürerek, cezaevlerine koyarak zulmetmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun 163. Maddesi uzun yıllar, halkımıza zulüm aracı olarak kullanılmıştır:
Madde 163 – (21/1/1983 tarih ve 2787 sayılı Kanunun hükmüdür.)
Laikliğe aykırı olarak, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini, kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla cemiyet tesis, teşkil, tanzim veya sevk ve idare eden kimse sekiz yıldan on beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Böyle cemiyetlere girenler veya girmek için başkalarına yol gösterenlere beş yıldan on iki yıla kadar ağır hapis cezası verilir.
Laikliğe aykırı olarak, Devletin sosyal veya ekonomik veya siyasi veya hukuki temel düzenini kısmen de olsa dini esas ve inançlara uydurmak amacıyla veya siyasi amaçla veya siyasi menfaat temin ve tesis eylemek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse beş yıldan on yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Şahsi nüfuz veya menfaat temin etmek maksadıyla dini veya dini hissiyatı veya dince mukaddes tanınan şeyleri veya dini kitapları alet ederek her ne suretle olursa olsun propaganda yapan veya telkinde bulunan kimse iki yıldan beş yıla kadar ağır hapis cezası ile cezalandırılır.
Yukarıdaki fıkralarda yazılı fiilleri Devlet daireleri, belediyeler veya sermayesi kısmen veya tamamen Devlete ait olan iktisadi teşekküller, sendikalar, işçi teşekkülleri, okullar, yükseköğrenim müesseseleri içinde veya bunların memur, müstahdem veya mensupları arasında işleyenler hakkında verilecek ağır hapis cezası üçte bir nispetinde artırılır. Üçüncü ve dördüncü fıkralarda yazılı fiiller, yayın vasıtaları ile işlendiği takdirde verilecek ceza yarı nispetinde artırılır.
Bütün bu baskıya rağmen birçok insanımız ve alimlerimiz mücadele etmekten vazgeçmemiştir. Bunlardan birisi de Mehmet Ali Gündüz Hoca’dır…
Mehmet Ali Gündüz Hoca, Isparta’nın Yalvaç ilçesinde Merkez Devlet Han Camii’nde İmam Hatip olarak görev yaparken; halkı uyarmak ve o dönemde meydana gelen anarşi olaylarından gençlerimizi korumak için bir vaazında “Nesiller, Kur’an’dan, dinden ve imandan uzaklaştırıldığı müddetçe, anarşinin önüne geçilemeyeceği” şeklinde bir cümle sarf eder. Vaazı dinleyenler arasından birisi, hocayı ‘Şeriat propagandası yapıyor’ diyerek, savcılığa şikayet eder. Savcılık Hoca hakkında, yukarıda metnini verdiğimiz 163. Maddeden dava açar ve 18 Ocak 1979 tarihinde tutuklama kararı vererek, Yalvaç cezaevine konulur.
Hocamızın hayat hikâyesini öğrenmek için 1996 yılında Yalvaç’a gittim ve orada araştırmalarda bulundum. Görev yaptığı camiyi, hocanın doğup büyüdüğü köyünü ve tanıyanları bulup konuştum.
Görüştüklerim arasında bulunan ve kısa bir süre kendisiyle Yalvaç cezaevinde tabanca yakalatmaktan yatan Ali Osman Artun ismindeki kader arkadaşı, hocanın tutuklanıp Yalvaç cezaevine konulmasını şöyle anlatmıştı:
“Hocamın gelişiyle birlikte, birkaç gün içerisinde, mahkûmlarda büyük değişiklikler oldu. Geldiğinin ikinci gününden itibaren, İslam’ı anlatmaya başladı. Hocamın ilk etkilediği insanlar, ağır ceza almış mahkûmlardı. İlk önce bizim koğuşun tamamı, daha sonraki günlerde de diğer koğuşlar, namaz kılmaya başladılar.
Mahkûmlardan tek tük de olsa, hocanın gelişinden hoşlanmayanlar vardı. Bunlardan Cavit ismindeki bir mahkûm Ali Osman Artun’a hayıflanır: “Hafız abi geldiğinden beri, sabah erkenden bizi kaldırmaya başladı. Uykumuzu alamıyoruz” der. Fakat aradan birkaç gün geçip de, hocanın ziyaretçileri gelmeye başladığında, koğuşun bir duvarının dibi, duvar boyunca şeker, çay, bisküvi yığılıp da yeme içme bollaşınca, aynı Cavit “Hafız’ın erkenden kaldırması, pek hoşumuza gitmiyo emmee, bisküvi yemesi de, eyi oluyo hani.” demeye başlar.”
İlk mahkemesi 16 Şubat 1979 günü görülür ve tutuksuz yargılanmak üzere, tahliye edilir.
Bu tutuklanma, Hocayı tebliğ ve irşad çalışmalarından geri çevirmez. Kaldığı yerden, daha da azimli olarak, çalışmalarını sürdürür. 1963-64’lü yıllardan itibaren Yalvaç’ta görev yaptığı, Kaş Aşağı Camii’nin hemen yanında bulunan evinin bir bölümünü, İmam-Hatip okullarında okuyan öğrencilere, yurt olarak tahsis eder ve kendilerine Kur’an, Tefsir ve Hadis dersleri verir. Resmi olarak devlet görevinden emekli olana kadar; burada, talebe yetiştirmeye devam eder. Emekliliğinden sonra, çeşitli vesilelerle irşad ve tebliğ görevine devam eder.
Hoca bir düğünde konuşma yapması için Yalvaç’ın Kumdanlı Kasabası’na sohbete davet edilir. Hocanın burada yaptığı sohbet, belediye başkanı ve bir bekçi tarafından ‘laikliğe aykırı konuşma yaptı’ diyerek şikâyet edilir.
Hoca hakkında dava açılır ve dosya İzmir Devlet Güvenlik Mahkemesi’ne gönderilir. 23 Ağustos 1988 tarihindeki son duruşmada, 5.5 yıl hapis cezası verilir. Yargıtay mahkemenin verdiği bu kararı, 30 Kasım 1988 günü görüşür ve onaylar.
Hoca, tekrar tutuklanır ve bir müddet İzmir’de hapsedilir. Daha sonra Yalvaç Cezaevi’ne sevk edilir. Bir süre sonra da Şarkikaraağaç Cezaevi’ne nakledilir. Mehmet Ali Hoca’nın sağlık durumu, çok kötülemiştir. Damar sertliğinden dolayı Şarkikarağaç Cezaevi’nden, en yakın hastane olan, Yalvaç Devlet Hastanesi’ne sevk edilir. Bu hastanenin imkânları kısıtlı olduğu için, Konya’ya Devlet Hastanesi’ne sevk edilir. Bu nakliyeler, Hoca’nın sağlığını iyice bozar ve ruhunu teslim ederek şehadete ulaşır.
Naaşı 12 Ocak 1990 günü, Yalvaç’a getirilir ve yıllarca vaaz verdiği Merkez Devlet Han Camii’nde, İkindi namazından sonra kılınan cenaze namazının akabinde, tekbirlerle Kaş Mahalle Mezarlığı’na defnedilir.
Tüm şehidlerimizin ve özellikle Mehmet Ali Gündüz Hocamızın ruhu için El Fatiha…