Mecliste israf tartışmaları

1. Meşrutiyet’in ilanıyla (1876) açılan Mebusan Meclisi ve arkasından gelen diğer meclislerde (Birinci Büyük Millet Meclisi dâhil) milletvekillerinin zaman zaman israf konusunda tartışmalar yaşadığını görüyoruz. Memleketin zor zamanlarında milletin çektiği bin bir türlü sıkıntıları gören bazı mebusların yapılan harcamalar karşısında takındıkları tavır çok sert, hatta daha ileri boyutlarda suçlayıcı olmuştu.

Mebuslar mecliste yatsın

Osmanlı Rus Harbi (1877-1878) tüm şiddetiyle devam ederken Aydın Mebusu Yenişehirlizade Ahmet Efendi verdiği bir takrir (önerge) ile meclisin devamlı olarak toplantı halinde kalmasını talep etti. Bu konu müzakere edilirken Meclis’in birinci reis vekili Hasan Fehmi Paşa mebusların kalacak yer problemi yaşama ihtimaline karşılık görüşmelerin devamlı olabilmesinin zorluğu yönünde bir açıklama yapınca Yenişehirlizade Ahmet Efendi kürsüye geldi ve şu ifadeleri kullandı: “İcap ederse burada taş merdivenler üzerinde yatarız, bağrımıza taş döşeniriz. Halk bizi buraya mebus olarak göndermiş. O nasıl vaziyette ise biz de aynı hal üzere olmazsak namusumuz kalır mı? Bu mazeret değildir. Cümlemiz aynı hissiyat içerisindeyiz. Şu yalın tahta dahi yatak olarak bize çoktur.” Bu açıklama karşılığını bulamadı ne yazık ki. Ayrıca Ahmet Efendi, Yafa- Kudüs demiryolu işinin uzamasında bir usulsüzlük mü söz konusu var diyerek meclisteki ilk araştırma isteğini yapan mebus olmuştu.

İpek Mebusu (Kosova) Hafız İbrahim Efendi’nin, Maliye Nazırı Cavit Beyin Büyükada’ya gitmek için kullandığı vapurun kömür parasını nereden aldığı yönünde sorular sorması mecliste tartışmalara yol açmış bu yüzden kendisi genel kuruldaki görüşmelere on beş gün katılmama cezası almıştı. Mecliste Ramazan Bayramı hemen ardından da Ermenilerin Bayramı için verilen aranın uzunluğundan da şikâyetçi olan İbrahim Efendi, görüşülmesi gereken kanun tekliflerinin yoğun olduğu bir dönemde meclis kürsüsünden şunları söylemişti: “Bizim için bugünlerde asıl ibadet vekili olduğumuz halka hizmettir. Allah’tan korkunuz. Kaç altın tahsisat alıyoruz, kaç saat çalışıyoruz? Gün diyemiyorum. Bayram tatil, seyran tatil, Cuma tatil, Pazar tatil… Benim iki kesem var aldığım tahsisata el süremez oldum. Bir saatimiz bir altına gelecek. Bu paralar köylüden dişi sökülür gibi toplanıyor. Kendi kesemden yediğim ekmekten gayrısı boğazımdan gitmiyor…” Bu açıklamalarından dolayı Hafız İbrahim Efendi bir kez daha meclis toplantılarına katılmama cezası aldı.

Geceleri biz çalışalım

Birinci Büyük Millet Meclisi’nde mebuslardan müteşekkil “Tetkik Encümeninin” yeterince çalışmaması hatta mebusların bir kısmının çalışmalara hiç katılmaması üzerine Malatya Mebusu Feyzi Efendi söz alarak on beş azalı encümene altı kişiden fazla kimsenin gelmediğini, bunlardan bazılarının başka vazifelerle meşgulken bir kısmının kendi kafasına göre çalışmalara iştirak etmediğini, burada bekleyen evrakta vatan evlatlarının hakkı olduğunu sert bir üslupla mecliste ifade etti. Ayrıca vazifesini yapmayan memura nasıl ceza veriliyorsa görevini yapmayan mebuslara da ceza verilmesi gerektiğini açıkça meclis kürsüsünden belirtti. Alkışlarla meclis kürsüsünden inen Feyzi Paşa’nın ardından söz alan Erzurum Mebusu Yeşilzâde Mehmet Salih Efendi de meclis tarafından seçilen bu azaların encümene bir gün gidip beş gün gitmediğini, kimsenin vatandaşı bekletme hakkının olmadığını, vazife tam olarak yapılamıyorsa aldığımız maaşın bir kısmıyla yaşanan bu aksaklığı gidermeleri gerektiğini söyleyerek bir çözüm yolu sundu. Ancak bu konuyla alakalı en etkileyici konuşmayı Çankırı Mebusu Hacı Tevfik Efendi yaptı. Yirmi küsur senelik dosyanın beklediğini, mebuslardan birine ait bir evrakın böyle sürüncemede bırakılması halinde arkadaşların nasıl tepkiler vereceğini, başta milletin vekilleri böyle ihmallerde bulunursa memurların halinin ne olacağının hesap edilmesini gerektiğini ifade etti. Hatta evrakını bekleyen millet için tüm mebuslara geceleri çalışmayı teklif etti. Ama nafile…

Hokka takımı tartışması

Fethi Okyar da Birinci Büyük Millet Meclisi’nde kısa süre yaptığı Dâhiliye Vekilliği sırasında makamına aldırdığı kalem hokka takımının maliyeti ile ilgili mecliste izahat vermek zorunda kalmıştı. Maraş Mebusu Hasip Bey, kürsüden meclis başkâtibinin odasında daha ucuz hokka takımının bulunduğunu, bu kadar pahalıya kaçılmasının hem israf hem de lüzumsuz olduğunu belirterek şunları söyledi: “Anadolu hayat memat mücadelesi veriyor. Köylülerimiz bağrına taş basıyor, vergi veriyor. İsraf bir zihniyettir ve miktarla alakası yoktur. Eğer devlet bu acı hakikatleri bizzat müdrik olup tasarrufa azami riayet etmez, milletin parasının üstüne göz bebeği gibi titremezse sefahat anane haline gelir” Bu konuşmadan sonra Fethi Bey hokka takımının parasını cebinden vermek istemişse de Maliye Vekili Hasan Bey araya girerek meseleyi kapatmıştı.

Bu anlatılanlar çok çok eski dönemlerde yaşanmış bitmiş hadiseler değil, yakın tarihe ait. Milletvekillerimizde görülen bu hassasiyet bugün hâlâ geçerli midir? Geçerliyse samimiyet derecesi ahlakla mı yoksa siyasi hesaplarla mı ölçülür? Ne diyelim, Allah bizleri israftan korusun.