TFF ile Bankalar Birliği borç batağındaki kulüplere “can suyu” anlamına gelebilecek bir çözüm getirdiler…
Borçları yapılandıracaklar, alacakları takip edecekler ve harcamalar bankaların gözetiminde gerçekleşecek…
Sadece dört büyük kulübün borcu 10 milyar TL’yi geçmiş durumda…
Bu sonucu üretenler ise kendi şirketlerinde asla yapmayacakları işleri yapan anlı şanlı işadamları…
Nasılsa mali kongrelerde eller yukarı kalkar, adam ne kadar kötü yönetirse yönetsin ibra olur ve defter kapanır…
Geniş kitlelere hitap etse bile futbolu dar bir klik yönetir…
Bu dar klik mantığı, ne kadar yanlış yaparsa yapsın “bizden” kabul edilen başkan ve yöneticilerin her hâlükârda sahiplenilmesini gerektirir ve sistem yürür gider…
Çünkü bir sonraki dönemde bu sistemin bir parçası olma ihtimali hep vardır…
Taraftar sağmal inektir, sadece para harcar ama kulübünün yönetiminde asla söz sahibi olamaz…
Çünkü sporu yönetmek -tıpkı ülkeyi yönetmek gibi- “açık seçilmişler”in hakkıdır…
Taraftar flaş transfer ister, yönetimler de bu arzuya severek cevap verirler…
Transfer edilen isim ne kadar tanınmış ve kariyerli ise fiyatlar o kadar şişer…
Kimse de bu değirmenin suyu nereden geliyor diye sormaz…
Anadolu takımlarına son derece makul gelen oyuncular, İstanbul söz konusu olduğunda birden bire değerlerini 10’a katlayıverirler…
Çünkü…
Çünkü bu büyük borcun oluşmasında yönetici-menajer ilişkisi en önemli etkendir…
Bir transfer hikâyesi ile konuyu daha da netleştireyim…
Çok bilinen bir santrafor transfer edilmek istenir bir takımımıza…
Oyuncunun kulübü alacakları karşılığında bonservisini verebileceklerini bildirir.
Futbolcunun alacakları 2 milyon euro civarındadır…
Bizim uyanık yöneticiler bir hokus pokus yaparlar…
Oyuncunun parasını kendi kurdukları bir başka ülkedeki menajerlik firması üzerinden öderler, bonservisi alırlar ve büyük bir ticari başarı(!) olarak oyuncuyu 6 milyon euro bonservis parasıyla transfer ederler…
Oyuncu kariyerlidir, taraftar mutludur, manşetler patlamıştır ve elbette herkesin keyfi yerindedir…
Aradaki 4 milyon euro’yu mu sordunuz?
O kadarını bilemem artık, hayal gücünüze başvurun…
Biz dönelim şimdiki hâle…
Bu yapılandırma çalışması kulüplerin parasını harcamayı da kontrol altına almayı öngörüyor…
Ama ben ihtimal veremiyorum…
Bu borcu üretenler, finansman operasyonlarını gayet iyi biliyorlar ve ne yapar ederler sistemin arkasından dolanırlar…
O zaman daha köklü bir yöntem bulmak gerekiyor…
Çözüm ise yıllardır Meclis’te bekleyen kulüpler kanununun çıkmasıdır…
Yöneticileri kulübün gelirlerinden fazla yapılan her harcama için doğrudan sorumlu kılan bu kanun çıkarsa, spor kulüpleri bir daha bu duruma düşmezler…
Yine bir başka çözüm, özellikle üç büyük kulübün dar çevreler tarafından yönetilmesi engellenerek İspanya modelinde olduğu gibi tüm taraftarın yönetim süreçlerine katılmasını sağlayacak düzenlemelerin yapılmasıdır…
Bu kadar büyük bir endüstriyel sektörün dernekler kanunu ile yönetilmesi son derece çağ dışıdır…
Kliklerin, dar çevrelerin, kapalı organizasyonların sporumuzu yürütmesine yaramaktadır…
İronik olan şudur ki, bugün çözüm üretmek için çaba sarf eden federasyon başkanının kendisi başkanlık yaptığı kulübü döneminde en çok borçlandıran kişilerden biridir…
YAYIN HAKLARI FİNANSMANI
– 1996-1999: Cine 5 – 150 milyon dolar
– 1999-2001: Teleon – 60 milyon dolar
– 2001-2004: Digitürk – 465 milyon dolar
– 2004-2008: Digitürk – 560 milyon dolar
– 2008-2010: Digitürk – 280 milyon dolar
– 2010 2017: Digitürk – 1 milyor 284 milyon dolar
2016 rakamlarıyla futbol piyasasının büyüklüğü 2 milyar Euro civarında tahmin edilmektedir. Futbol piyasasındaki ekonomik faaliyet alanları naklen yayın havuzu, futbolcu alım satımları, sponsorluk anlaşmaları, markalı ürün satışları ve müsabaka bilet ve loca satış gelirleridir. Sonraki iki yılda finansal fairplay çerçevesinde UEFA’nın Türk kulüpleri üzerindeki denetimi piyasayı yukarı çeken transfer harcamalarında belli disiplinler getirmiş ve piyasanın genleşmesi kısmen durmuştur.