Hızla akıyor süreç. Toplum bir tarafta kadının kamusal varlığını onaylarken, diğer tarafta gelişmemiş ilkel yön bu varlığı kendi hesabına bir tehdit olarak algılıyor. Söz konusu düzeneğin tanım ve tarifleriyle kadınlar ve erkekler insanlığını geliştirme yollarından sapmaya zorlanıyor, sürekli bunun sınavını veriyorlar.
Ölmeden önce ölmek, ölümle hayat arasındaki sınırı korkutucu kılan süreci bir güzel hazırlık olarak yaşamanın da tecrübesi. Cinayet, bu tecrübeyi gaspın adı; dolayısıyla sapkın bir şekilde Rabb’lik iddiası. Bir başkasının hayatının imkân ve ihtimallerini tüketecek şekilde -rızasız- her el koyma, nasıl ifade edilirse edilsin, bir tür cinayet hazırlığıdır gerçi.
Geçen yılın rakamlarına göre Türkiye’de 1542 kişi öldürülmüş. Bu rakam içinde 369’u kadın ve bu 369 kadın içinde de 267’si aile içi şiddet kurbanı. Kadınların çoğunun katili, birinci derecede akrabaları (kocası, babası, oğlu, kardeşi), diğerleri erkek arkadaşı, nişanlısı veya ayrıldığı erkek arkadaşı. Bu kadınlardan 27’sinin koruma altında olduğu belirtiliyor. Haberi okurken bana ayrıca dehşet verici gelen bir bilgi ise şöyle: Öldürülenlerden 193’ü 18 yaşından küçük.