Kökümüz Selçukludur!

Adını Osmanlılar kadar sık anmıyoruz. Biraz artık çok uzaklarda kaldıkları için, biraz da ‘piyasaları’ olmadığından. Oysa Anadolu coğrafyasında inşa ettiğimiz büyük tarihi Selçuklulara borçluyuz. Türklerin Müslüman olduktan sonra kurdukları birkaç ihtişamlı devletten biri olan Büyük Selçuklular, hâkimiyetleri altında tuttukları İran topraklarına Orta Asya’dan akan göçebe Türk boylarının yerleşik şehirleri ve düzeni tehdit ettiklerini fark edince, onlar için yeni bir yurt arama ihtiyacına giriştiler. Yanı başlarında bulunan Bizans’a duydukları ilginin sebebi, öncelikle bu göçmenleri bir yere yerleştirme ihtiyacıydı. Binli yılların başında Anadolu’ya keşif akınları yapılarak, hem Bizans’ın gücü hem de bu coğrafyanın imkânları gözden geçirildi. Anadolu, bazı özellikleriyle göçmen boyların kopup geldikleri yerlere benzeyen bir coğrafyaydı ve buraya yerleştirilecekler fazla yabancılık çekmeyeceklerdi. Küçük Asya’ya egemen olan Bizans da tarihinin en güçsüz dönemlerinden birini yaşıyordu.

*

Müslüman Türkler, fetih yoluyla Küçük Asya’ya yerleşmeden önce, bu topraklar fazlasıyla bitkin durumdaydı. Bizans’ın yüksek vergileri insanları bıktırmış, şehirler tamire muhtaç bir hale gelmişti. 1071 Malazgirt Savaşından önce yapılan bir dizi savaşın ardından bölgeyi büyük oranda çözen Türk akıncıları, bir anlamda bu savaş için de zemin hazırladılar. Alparslan ile Romen Diyojen arasında yapılan Malazgirt Savaşı, Müslüman Türklerin zaferiyle sonuçlanınca, artık kalıcı bir biçimde Anadolu’ya yerleşilmeye başlandı. İlk yerleşenler Artuklular, Saltuklular, Danişmentliler ve Mengücekliler’in kurduğu beyliklerin tebaası olarak, bu yeni yurda intibak ettiler. Sonrasında bizzat Selçuklu ailesinden gelen beyler Küçük Asya’da zamanla siyasi birliği sağlayacak bir devletin temelini attı: Anadolu Selçukluları. Anadolu Selçukluları, önce İznik ardından da Konya’yı merkez yaparak, Bizans’ı Marmara Bölgesine kadar geriletme başarısını gösterdi. Sinop ve Alanya gibi şehirlerin de ele geçirilmesiyle, yalnızca karada değil denizlerde de etkin bir devlet haline geldi Selçuklular…

*

Müslüman Türklerin Anadolu’ya yerleştikleri ilk bir buçuk asır göz kamaştırıcıdır. Bu bitkin coğrafya şehirleri, kasabaları, köyleriyle yeniden imar edilmiş, tarım ve ticaret canlanmış, hem Müslümanlar hem de bu coğrafyada önceden beri yaşayan Rum, Ermeni, Gürcü ve Süryaniler daha mamur, daha huzurlu bir hayata kavuşmuştur. Anadolu Selçuklu sultanlarının ticarete önem vermeleri, ticaret yolları üzerinde kervansaraylar kurmaları ve ticaret yollarının güvenliğini sağlamaları Küçük Asya’yı, önemli bir ticari kavşak haline getirmiştir. Anadolu’nun bu dönemdeki en büyük talihsizliği, Türklerin yerleşimiyle neredeyse eş zamanda gerçekleşen Haçlı Seferleri’nin sebep olduğu tahribattı. Avrupa’dan yola çıkan ve Kudüs’e ulaşmayı amaçlayan Haçlılar, kimi zaman Bizans’ın desteğiyle kimi zaman da Bizans’a rağmen Anadolu güzergâhını kullanmış, Selçuklular Haçlıları durdurabilmek için pek çok kez mücadele etmeye mecbur kalmışlardır. Anadolu’yu yurt tutan Müslüman Türkler, Haçlıların önünde ciddi bir set oluşturmuş, güçlerinin erimesini sağlamış ve arkalarındaki İslam memleketlerinin uğrayacağı tahribatı en düşük seviyeye indirmişlerdir. Yine Müslüman Türklerin batıyla yüzyıllar boyunca sürecek mücadelesi bu savaşlarla başlamıştır…

*

Anadolu Selçuklu Devletinin rolü, Büyük Selçukluların bu coğrafyaya sevk ettiği göçmen Türklerin yerleşim ve organizasyonundan çok daha fazlasıydı. Zaten Büyük Selçukluların gelişmiş siyasi-medeni yapısının mirasçılarıydılar. Birkaç yüzyıldır inşa edilmekte olan Türk-İslam kültürünün ve medeniyet unsurlarının da Küçük Asya’ya taşınmasını sağladılar. Bu yeni yurt, Horasan’dan çıkıp gelen dervişlerin, âlimlerin, ozanların ve ustaların elinde adeta yeniden inşa edildi. Özellikle şu üç isim Anadolu’nun hangi kalp ustalarının elinde işlendiğini, vatan haline getirildiğini göstermek için yeter: Yunus, Ahi Evran ve Hacıbektaş. Burada Ahilerin tarih yapıcı rollerini bilhassa aklımızda tutmak gerekir. Ahilik, bireyi, toplumu, mesleği ve kenti bir düzen içerisinde organize edebilen muazzam bir kurumdu. Tekke ve medrese de tarihi yapan öteki unsurlar oldu. Bu gün halen daha canlı örnekleri ayakta duran Selçuklu Mimarisi yeni yurdumuzun nasıl bir ince işçilikten geçtiğinin ispatıdır. Biz Türkler birkaç nedenden dolayı Selçuklulara şükran borçluyuz: Birincisi, onlar Anadolu’yu vatan yapanlardır; ikincisi, Akdeniz havzasının göçebeleri yutan muazzam kültür-medeniyet düzeni karşısında hiçbir psikolojik kırılganlık göstermeden kendi kültür-medeniyet anlayışlarını yerleştirmeyi başarmışlardır; üçüncüsü, farklı din ve milliyetlerden toplulukları beraber yaşamaya ikna edebilmişlerdir. Son olarak, sahneden çekilirken, bağırlarından bir imparatorluk çıkarmayı başarmışlardır. Bizim bu coğrafyadaki kaderimiz, imparatorluk hayallerimizden çok, Selçuklu köklerimize bağlılıkla ilgilidir…