Kırk yıl hapis, dört yıl sultan: Padişah II. Süleyman

Sultan IV. Mehmet’in küçük yaşlarda tahta geçmesi beraberinde pek çok sıkıntıların yaşanmasına neden olmuştu. İktidarda otoritesini tam olarak sağlayamamasının yanında ava hastalık derecesindeki düşkünlüğü, yaşanan yönetim zafiyetinin başında geliyordu. Saltanatı boyunca kendisinin üstlenmesi gereken önemli sorumlulukların vezirleri tarafından alınması, devlet işlerine çoğu zaman ilgisiz kalması ve bilhassa tahtta kaldığı son dört senesinin çok kötü geçmesi IV. Mehmet’in hal edilmesini kaçınılmaz kılmıştı. Nitekim 1687 yılında Macaristan’da mağlup olan ordu ayaklanmış, devletin ileri gelen erkânı Sultan II. Süleyman’ı tahta çıkarmaya karar vermişti.

Sarayın karanlık yüzü

Sultan İbrahim’in ikinci oğlu olan Süleyman, babasının tahttan indirildiği tarihte henüz altı yaşındaydı (1648). Kendisinden üç buçuk ay büyük olan ağabeyi IV. Mehmet tahta geçince diğer şehzadeler Ahmet ve Selim ile birlikte Şimşirlik Kasrında yaşayacağı hapis hayatı daha o yaşlarda başlamıştı. Bu tutukluluk hali 1687 yılına kadar tam 39 yıl sürdü. Kendi tabiriyle “kırk yıl karanlık bir yerde” kalan ve doğru dürüst hiç kimseyle görüştürülmeyen şehzadenin tabiatıyla hâletiruhiyesi bozuldu. IV. Mehmet, zamanının çoğunu İstanbul dışında Edirne’de geçirdiğinden diğer şehzadeler Süleyman ve Ahmet de bir nevi tutuklu aracı olan kapalı arabalarla götürülüp getiriliyordu; tabii akıbetlerinin ne olacağını bilemeden.

Sultan IV. Mehmet, Macaristan’daki yenilginin ardından hal edileceğini anlamış, askerin isyanı devam ederken oğlu II. Mustafa’yı tahta geçirmeye çalışmıştı. Lakin bu gerçekleşmedi. Karar verilmişti, tahta II. Süleyman oturtulacaktı. Veziriazam Siyavuş Paşa, ordunun kararını İstanbul Kaymakamı Köprülü Fazıl Mustafa Paşa’ya bildirmiş, tüm devlet erkânı 8 Kasım (1687) sabahı Ayasofya’da buluşmuştu. Sabah namazının edası ve alınan kararın tebliğinden sonra Çavuşbaşı Haseki Mustafa Ağa ve Kapıağası Hacı İbrahim Ağa saraya gönderildi. Enderun’da görevli iç oğlanlarının etkisiz hale getirilmesinin ardından tahtı hümayunun Bâbüssaâde önüne çıkarılması için hazırlıklara girişildi. İbrahim Ağa, Hazine Kethüdası Ahmet Ağa’ya haber yollayarak tüm hazırlıkların tamam edilmesini bildirdi.

Sarayda yaşanan bu anormal durumdan başlarda kimsenin haberi yoktu. Ortada birtakım dedikodular dolaşıyor ama kimse bu olan bitenlere bir anlam veremiyordu. Yeni padişah için her şey hazır olunca Darüssaade Ağası, Şehzade Süleyman’ı tahta davet etmek üzere Şimşirlik Kasrına gitti. Silahdar Fındıklılı Mehmet Ağa’nın da bizzat şahit olduğu bu hadise sırasında Şehzade Süleyman yaklaşık 40 yıldır kapalı olduğu yerden önce çıkmak istemedi. Şehzade Ahmet ile birlikte öldürülecekleri zannıyla korkuya kapılmış bir halde ne yapacağını şaşırdı. Yorgun ve bitkin sesiyle : “İzâlemiz emrolunduysa söyle, iki rek‘at namaz kılayım. Kırk yıldır her gün ölmektense bir gün evvel ölmek yeğdir bir can içün ne bu çektiğimiz korku” diyerek ağlamaya başlayınca, Darüssaade Ağası yeni padişahın ayaklarına kapanıp “Estağfurullah hâşâ ki size bir kast oluna, taht kurulmuş, cümle kulların size bakar” diyerek dışarı çıkması için yalvarmaya başladı. Kardeşi şehzade Ahmet’in de cesaret vermesiyle zor ikna olan Sultan II. Süleyman’ın üzerinde sadece kırmızı bir atlas entari, ayaklarında ise çizme vardı. Hemen bir samur kürk giydirilerek Sofa Köşkündeki havuz başında tahta oturtuldu. Şehzade burada biraz dinlendikten ve üzerindeki korkuyu atması beklendikten sonra arz odasına doğru yola çıkıldı. Yolda, tamamen karanlıkta kalan arslanhaneden geçmek gerekiyordu. Burada şehzade bir kez daha öldürüleceği korkusuna kapılmış, beni burada mı hal edeceksiniz diye sormadan kendini alamamıştı. Kızlar Ağası cevaben kendisini tahta oturmak için götürdüklerini söyleyince şehzade biraz rahatladı.

Arz odasında Süleyman’ın başına, hazineden Hz. Yusuf’a ait olduğu rivayet edilen imame getirilerek üç sorguçla birlikte sarıldı. Bu halde Bâbüssaâdeye geçildi ve burada hazırlanan tahta oturtuldu. Cülus töreni atılan toplarla şehre haber edilirken IV. Mehmet ve oğulları şimşirliğe kapatıldı. Sultan II. Süleyman, şehzade Ahmet’i elbette unutamazdı. Onu da mahpus tutulan yerden çıkarttı ve haremde ferah bir yere aldırdı. 9 Kasım günü yeni Padişah’ın Eski Saray’da bulunan validesi Dilâşub Sultan ise düzenlenen valide alayı ile Topkapı Sarayı’na getirildi.

Saltanatı kısa sürdü

Sultan II. Süleyman, tahta geçtikten sonra askere dağıtılacak ulufelerin az bulunması ve cülus bahşişlerinin ödenmesi konusunda çıkan sıkıntılar yüzünden yaşanan isyan bir müddet daha devam etti. Hadiseler devam ederken Padişah, 1 Aralık 1687 günü Eyüp Sultan Camii’nde kılıç kuşanmış, ertesi gün Ayasofya Camii’nde ilk Cuma selamlığına çıkmıştı. Sultan Süleyman’ın 40 yıllık mahpus hayatının mizacında derin yaralar açtığı bilindiğinden, kendisini fitneden korumak için Süleymaniye Camii Vaizi Arapzade Abdülvvehab Efendi muallim-i sultani olarak tayin edilmiş ve her gün huzur-ı hümayuna çıkmakla vazifelendirilmişti.

1691 yılında vücudunda oluşan su birikmesinin ağırlaşması neticesinde 49 yaşında vefat eden Sultan II. Süleyman, yumuşak huylu, insaf sahibi ve dindar bir padişahtı. Güzel yazı yazan, fermanlarında tuğrasının yanına çiçek motifi koyacak kadar ince bir ruha sahipti. Ne yazık ki hiç çocuk sahibi olamamış, bunun eksikliğini derinden hissetmişti. Ömrü boyunca yaşadığı sıkıntılar nedeniyle devlet yönetimi konusunda daima kendini eksik hisseden bu talihsiz padişah, Kanuni Sultan Süleyman Türbesinde kendisine dua edecekleri bekliyor.