Kilise’nin kapitalist günahları

Bartoloméo de Las Casas, ‘Yerlilerin Göz Yaşları’ adlı hatıratında İspanyolların yaptığı katliamları şöyle anlatır: “İspanyollar iğrenç ve insanlık dışı katliamlarla yerlileri öldürdüler. Kırk yıl içinde bu topraklarda 20 milyonun üzerinde erkek, kadın ve çocuğu hiçbir suçları olmadığı halde katletmişlerdir. Aslında anakarada canı alınan yerli sayısının 50 milyon civarında olduğuna inanıyorum!” (s.34).

Arjantinli Cizvit Papa Jorge Mario Bergoglio (I. Francis) 2015’teki Latin Amerika gezisi sırasında Bolivya’da 1 milyon kişiden özür diledi ve ardından şöyle seslendi: “Tanrı adına Amerika’nın yerli halkına karşı birçok ağır günah işlendi. Ben bunun için sizden naçizane özür diliyorum.”

Papa, Batı’nın geçmiş asırlarda yaptığı sömürgecilik faaliyetleri için Bolivya halkından özür dilemekle yetinmedi; kapitalist sistemi eleştirerek yeni bir ekonomik programı da gündeme taşıdı. “Ekonomi insanların hizmetinde olmalı, ilhamını Hıristiyanlıktan almış gerçek anlamda komüniter bir ekonomiye geçilmeli” dedi.

Papa’ya göre “Gelirlerin eşit dağıtımı ahlâkî bir görevdir. Hırsın anonim tesiri olan şirketler kredi kurumları olarak yeni sömürgecilik adına birçok farklı maske takmaktadır.”

Katolisizm ve Papalık politik ve iktisadî bir ideolojik yapı olarak Müslüman dünyanın kalbine saplanmış İsrail’den daha çok önemsenmesi gereken bir ideoloji ve aygıttır.

‘Katolik etik’in Batı’da kapitalizmin zarurî şartı olduğundan dahi bahsetmek mümkün gibidir. Modern kapitalizmin ideolojik dayanağı ‘Katolik Ahlâk’tır.

Jacques Le Goff, Cenova, Piza ve Venedikli iş adamlarının Haçlı ordularının gemi, yiyecek, para ve cephane ihtiyaçlarını karşıladığını yazmıştı. Papalık, mâlî işlerinin yönetimini üstlenmesi için İtalyan tüccarlara büyük imkânlar sağlıyordu.

Jacques Le Goff şöyle diyor Ortaçağ Tüccarları ve Bankerleri (s.73) adlı eserinde: “Papa’nın bankerleri aynı zamanda onun politik danışmanlarıydı.”

Henri Pirenne ise “Ortaçağ Avrupası’nın Ekonomik ve Sosyal Tarihi” adlı eserinde (s.138-140) özetle şöyle yazmaktadır: “Ortaçağın kaçınılmaz faizcisi Kilise idi. Kilise’yi birinci derece bir malî güç haline getiren, nakte çevrilebilir sermayeye sahip olmasıydı. Vakayinamelerde, şamdanlar, buhurdanlar, azizlerden kalan yadigârlar, değerli madenlerden yapılmış kutsal kaplar, dindarlarca bol bol bağışlanan büyük küçük hediyelerle yüklü manastırların zenginliği anlatılmaktadır.

Manastırlar ihtiyaç halinde ellerindeki kuyumcu işini eritip darphaneye gönderiyordu. Kıtlık zamanlarında borç alanın borcunu ödemesi için toprağını rehin vermesi gerekiyordu. Faiz uygulaması, on ikinci yüzyılın ortasında bütün şiddetiyle ortaya çıkmış görünmektedir. Saint-Omerli William Cade (1166 yılı dolaylarında ölmüştür) eşya ve para ticaretini birlikte yürütmekteydi. Onu, İngiliz manastırlarından, koyunların yününü peşin satın alarak gerçek kredi işlemleriyle uğraştığını görüyoruz.”

Günümüzde de Vatikan Kilisesi’nin Shell, General Motors, Bethlehem Steel, General Electric gibi şirketlerin hisselerine sahip bulunduğu biliniyor.

Gazprom’un Kuzey Akım 2 projesinin ortakları arasında Shell de bulunuyor. Rusya kamu enerji şirketi Gazprom, Rus gazını Almanya`ya taşıyacak Kuzey Akım 2 doğalgaz boru hattı projesini gerçekleştirebilirse Avrupa’nın enerji ihtiyacı üzerindeki ABD kontrolünü zayıflatabilecek. Bu ilişkiler ağı içinde yer alan Vatikan’ın sadece Kilise (din) olmadığı bir gerçektir.

Vatikan Bankası, Papa Pius XII tarafından 1942 yılında kurulduktan sonra 1946’da Nazilerin altınlarını İsviçre’de saklamakla ve 1968’te İtalyan mafyası Gambino’nun eroin ticaretinden elde ettiği kara paraları aklamakla da suçlanmıştı.

Diğer değişle Papa, eleştirdiği “yeni sömürgeci”liğin şirketlerinde ortaklığı olan bir “işadamı”nı temsil ettiği gibi ahlâk değerlerini maske olarak kullanarak küresel kapitalist sistemin kirli işlerine bizzat iştirak eden “burjuva” olarak da ortaya çıkıyor.

Vatikan Bankası’nın kontrolündeki para miktarı milyarlarca dolar olduğu düşünüldüğünde Kilise’nin “sermaye” sayılmasını gerektiğini gösterir.

Katolisizmin sermaye ve kapitalizm üzerinden okunması Reconquista (yeniden fetih) tarihine geri dönülmesini de mecburî kılar. Reconquista, Katolisizm adına Samî kökenli servet sahiplerinin (Müslümanlar ve Yahudiler) Avrupa’dan sürülmesini veya din değiştirerek serbest bırakılmalarını ifade etmektedir. 1483’te Katolik İspanya Kralı İspanyol Yahudileri hakkında soruşturma başlatınca on beş yıl içinde yüz bin davaya bakılır. Şehri terk etmeyip dinini değiştirmeyi reddeden iki bin sanık diri diri yakılır (Jacques Attali, Yahudiler Dünya ve Para, Kırmızı Kedi Yayınları, 2014: 200).

Eş zamanlı iki bozguncu tavır batı kapitalizmine hayat verdi diyebiliriz:
1) Reconquista,
2) İspanyol-Portekiz kâşiflerin sömürgeci faaliyetleri.

Günümüz “batı uygarlığı”nın oluşumunun başlangıç tarihi (1492) sayılabilir. Avrupa ve Biz-Seçme Eserler adlı kitabında İlber Ortaylı “Endülüslü Kadı Ahmed’e ‘Ümran nedir?’ diye sorulduğunda, Akdeniz kavimlerinin hepsini sayıyor” demektedir.

Ortaylı’ya göre Avrupa’nın oluşmasında iki önemli heyet, iki unsur söz konusudur: Birisi doğrudan doğruya Papalıktır; çünkü onun sayesinde tamamen Katolik bir Avrupa dünyası söz konusu oldu. İkincisi, İspanya’nın kuzeyinden başlayan Charlemagne imparatorluğu.
Katolisizm, kapitalizmdir.