Keşmir ve kanayan yaralarımız

Hindistan sığır eti satışında küresel düzeyde Brezilya’dan sonra ikinci ülke. Aynı Hindistan’da Müslümanlara karşı Hindu ırkçı grupların işlediği cinayetlere baktığımızda, onları sığır eti yemekle suçladıklarını görünce şaşkınlığımız bir kat daha artar. O vakit şu soruyu sormak gerekir: Hindistan tarafından ihraç edilen sığır etleri nasıl elde ediliyor? Hindistan’ı dünya ihracat ikincisi yapmak için sığırları kim boğazlıyor?

2018 yılına ait Dünya Sığır Eti İhracatı istatistiklerini gördüğümüzde şaşırabiliriz. Zira Hindistan sığır eti satışında küresel düzeyde Brezilya’dan sonra ikinci ülke. Aynı Hindistan’da Müslümanlara karşı Hindu ırkçı grupların işlediği cinayetlere baktığımızda, onları sığır eti yemekle suçladıklarını görünce şaşkınlığımız bir kat daha artar.

O vakit şu soruyu sormak gerekir: Hindistan tarafından ihraç edilen sığır etleri nasıl elde ediliyor? Hindistan’ı dünya ihracat ikincisi yapmak için sığırları kim boğazlıyor?

Yeryüzünde Müslümanlara karşı verilen savaşı ekonomiden başka her türlü sebebe bağlama uğraşından gına geldi. Bu da bir aptallık biçimi. Müslüman azınlıklar bir yerde zulüm görüyorsa bunun altında yatan ekonomik sebepleri ortaya koymak gerekir.

Bir ülkenin azınlıklarıyla çoğunluk nüfusunu ırkçılık yoluyla birbirine karşı kışkırtıp doldurmak, o ülkeyi zayıflatıp parçalama, ekonomik kaynaklarına konma amacıyla fazlasıyla ilintili. Bu amaçla insanlara sığır eti yemeyi yasaklarsın ama ihracatta rekorlara doğru uçar gidersin, kime ne?

Hindistan’a önce Portekizliler ve ardından Hollandalılar girdi. İki ülke arasındaki çekişmeye müdahil olan İngiltere sonradan geldi ve yavaş yavaş egemenliğini kabul ettirmeye başladı.

MÜSLÜMAN DUVARINA TOSLAYAN İNGİLTERE

Doğu Hindistan Şirketi’ni kurup Hindistan’da araziler satın almaya başlayan İngiltere, ülkede kaleler kurmaya ve genişlemeye koyuldu. Hindistan’dan Avrupa’ya hammadde, Avrupa’dan ise Hindistan’a mamul madde ticaretini ikame etti. Bu oldukça kârlı faaliyeti her türlü tehlikeye karşı korumak elzemdi. İşte bu yüzden bir de koca donanma tesis etti. Şirket üzerine düşeni gereğince yerine getirdiğine kanaat ettiği gün ülkeyi doğrudan İngiliz mülkiyetine geçirdi. Bu defa açıktan bir sömürgecilik yapılmaya başlandı.

Hint alt kıtasında Müslüman duvarına toslayan İngiltere, her yerde yaptığı gibi yerel müttefikler edinme yoluna gitti ve Müslümanlara karşı Hinduları ve Sihleri kullanmayı seçti. Diğer yandan kendisine karşı bir araya gelip büyük bir güce dönüşmesinler diye yerel gruplar arasındaki nefreti körüklemeye devam etti.

Ülkede yoksulluk çok yaygın olduğu için İngiliz garnizonunda asker olarak bulunmak her kesim açısından bir imkân olarak görülüyordu. Bu nedenle İngiliz koloni ordusunda Hindular, Sihler ve elbette Müslümanlar da bulunuyordu. Başlarda ülkede tutunmak için belli hassasiyetleri gözeten İngilizler iyice rahatlayınca bildiklerini okumaya başladılar. Tüfekleri yağlamak için domuz yağı kullanımını getirmeleri Müslüman askerler arasında büyük infiale yol açtı ama İngilizler azıtmıştı, taviz vermeye niyetleri yoktu. Üstelik zorbalık yapmaya başlamışlardı.

BABÜR HAN’IN ÇOCUKLARINI BOĞAZLADILAR

Bunun üzerine Müslüman askerler ayaklanarak İngiliz subayları katlettiler ve Delhi’deki Müslüman Babürlü Sultanı Bahadur Han’ın yanına kaçtılar. Bu, tam da İngilizlerin beklediği fırsatı, Delhi’nin üzerine yürüme fırsatını vermişti. İngilizler yeterince güçlenmiş, Müslümanlar ise fazlasıyla zayıflamıştı.

Delhi’ye giren İngilizler Bahadur Han’ı esir aldılar. Bugün başımıza insan hakları şampiyonu kesilenler Bahadur Han’ın çocuklarını bir bir boğazlayıp etlerini kızartarak yemesi için önüne getirdiler. Onu bu etleri yemeye zorladılar. Böylece Hindistan’daki Müslüman egemenliği sona erdi.

Müslümanları taciz eden İngilizler, pek çok camiye el koyup askeri amaçla kullandılar. Hinduları kışkırtıp Müslümanların üzerine saldılar. Müslüman çocukları İslam dinini öğreten medreselerden uzaklaştırıp kendi kimliklerine düşman yetişecekleri okullara yerleştirdiler.

Günü geldi, dünyanın diğer bölgelerindeki sömürgelerinden çekildikleri gibi Hindistan’dan da çekildiler. Fakat geride etnik ve mezhep temelli çatışmalarla birbirine düşman yığınların yaşadığı bir toprak parçası bıraktılar.

İngilizler, Müslümanları bölmek için Hindistan’da Kadıyani hareketini kurup teşvik ettiler. Nitekim bu hareketin merkezi hâlâ İngiltere’de bulunmakta, televizyon kanalları ve geniş çaplı faaliyetleri hâlâ buradan yönetilmektedir.

KEŞMİR DEĞİL İNGİLİZ SORUNU

İngiltere’nin Hindistan meselesinde işlediği büyük günahlardan biri de Keşmir meselesidir ki, bu da İngiliz sorunudur. Yeryüzü Cenneti adı verilen Keşmir, Çin, Hindistan ve Pakistan arasında bulunan, büyük su ve tabii kaynaklara sahip, aynı zamanda çok önemli stratejik konuma sahip bir bölgedir. Keşmir bugün üç parçaya bölünmüştür.

– Pakistan’a bağlı Azad Keşmir bölgesi

– Hint işgali altındaki Cammu Keşmir bölgesi

– Çin tarafından işgal edilen Aksai Keşmir bölgesi

Keşmir, erken sayılabilecek bir dönemde İslam ile şereflenmiştir.

Tarihçi İbnul Esir el-Kâmil isimli kitabında Sultan Gazneli Mahmud’un Hicri 407 / Miladi 1016 yılında Keşmir’e ulaştığını ve bölgenin Müslümanlaştığını ifade eder.

HİNDİSTAN’I TEK DEVLET OLARAK BIRAKMADI

1846 yılında Keşmir’i ele geçiren İngilizler, sonraki 100 yıl boyunca bölgeyi bir Sih ailesine teslim ettiler. Müslüman çoğunluğa rağmen hüküm süren bu ailenin idaresi 1947 yılına dek sürdü. Arap coğrafyasını Sykes-Picot ile lime lime eden İngilizler Hindistan’ı da tek devlet olarak bırakmadı.

Bölgeyi dinî temele göre iki devlete ayırırken Keşmir’i bu kuralın bir istisnası olarak geride bıraktı. Zamanın Keşmir valisi, İngiliz piyonu Sih inancına mensup Hari Singh, Müslüman nüfusun çoğunluk oluşunu gözardı edip Hindistan’a katılmayı seçti. Bu da Pakistan ile Hindistan arasındaki ilk savaşın başlama nedeni oldu.

Birleşmiş Milletler’in girişimiyle savaş durdu ve Keşmir halkının kendi kaderini belirlemesi için referandum yapılmasına karar verildi. Ancak Hindistan hâlâ bu referandum kararını tanımış değildir. Zira referandum yapılırsa gayet iyi bildiği gibi Keşmir halkı Hindistan’ı asla tercih etmeyecektir.

Bırakın referandumu, iktidarda bulunan Hindu faşisti Bharatiya Janata Partisi’nin lideri Narendra Modi, Keşmir’e özerklik tanıyan 370 sayılı yasayı yürürlükten kaldırmıştır. Zaten bu konu, seçimler öncesi Modi’nin faşist Hindu oylarını toplamak için söz verdiği bir seçim vaadiydi.

Bölgeyi iyi bilen yorumcular, bu kararın alınmasında Malezya Başbakanı Mahathir Muhammed tarafından dile getirilen Malezya-Türkiye-Pakistan eksenli İslam ittifakına karşılık verme çabasının bulunduğunu ifade ediyorlar.

Hindistan, İslamcı terör bahanesiyle Müslüman Keşmir halkı üzerinde büyük bir baskı ve şiddet uyguluyor. Protesto gösterileri yapan halka Hint polisi tarafından ateş açılıyor. Keşmir’in önde gelen isimleri bir bir tutuklanıyor, bölgeyi dünyadan izole etmek için internet kesiliyor.

Bölgeden ulaşan video görüntüleri tam bir faciayı yansıtıyor. Keşmirli Müslümanların mülklerine el konuyor, Müslüman kadınlara olmadık eziyetler yapılıyor. Hint faşizmi yaşanan vahşeti daha da körüklüyor. Pakistan Başbakanı İmran Han’ın da uyardığı gibi belki de nükleer çatışmaya gidecek bir felaketin adım adım yolları döşeniyor.

Bir yanda Keşmir…

Bir yanda Doğu Türkistan…

Bir yanda Arakan…

Bir yanda Filistin…

Bir yanda Suriye…

Bir yanda Libya…

Bir yanda Yemen…

Allah’ım, şu mazlum ümmete sen yardım et!

Saflarımızı birleştir ve yeniden bizi güçlü kıl!

ÂMİN!