Radyoda söyleşi yaptığım sunucu şöyle sormuştu:
“Çocuklarınızın becerilerini aile işine yöneltmeyi nasıl başardınız? Her iş yerinde görülmesi son derece olağan anlaşmazlıkları aranızda nasıl çözüyorsunuz?”
Özgürlüğüne düşkün bir çocuk olarak okula gitmekten pek hoşlanmadığı itiraf ederim. Çantamda her zaman müfredat harici kitaplar bulunur, sıkıcı bulduğum bir derste açar, bunları okurdum. Sürekli anneme şu soruyu sorar dururdum.
“Şu dersin bana ne faydası dokunacak?”
Annem soruma önce güler, sonra o derse gereği gibi çalışmamı tembihlerdi.
Sakın yanlış anlaşılmasın. Çocukların okula gitmesine karşı değilim. Benim özendirmeye çalıştığım şey başka. Abartılmasını doğru bulmuyorum sadece. Okul, çocukların bilgi edinmeleri ve becerilerini geliştirmeleri için tek mecra olarak görülmemeli. Okulun vereceği faydanın yanına kendine yatırım yapmanın kazançlarını da eklemeli.
“Bilgi, beceri, halkla ilişkiler, aşk” gibi kategorilerde dünyanın en başarılı insanlarına baktığımızda göreceğimiz ortak payda, psikolojik unsurlardan maksimum fayda sağladıkları olacaktır. Olayları iyiye yorma, esneklik ve bunun yanında sıradanlığı aşan bir macera duygu hatta delilik bu insanları bir adım öne çıkarmıştır.
Bu nedenle çocuklarımızın vakitlerinin yarısını örgün eğitime, diğer yarısına da kendilerini eğitmeye, beceri ve yeteneklerine eğilmeye harcamaları gerektiği düşüncesindeyim. Yeteneklerin çocukluk ve gençlik çağlarında teşvik bulup üzerine gidilmesi, parlatılması gerekir. Aksi takdirde sönüp gitmeleri kaçınılmaz olacaktır.
İlkokulda resim öğretmeni olarak çalışıyorken resme büyük yetenekleri bulunan öğrencilerimi bu konuda sürekli cesaretlendiriyordum. Fakat aradan yıllar geçtikten sonra birçoğuyla tekrar karşılaştığım zaman resim konusunu açıp neler yaptıklarını sorduğumda yüzleri kızarıyor ve bana “Okuldan sonra bir daha resim yapmadım” diyorlardı.
Bu tür cevaplar çocuklarımın yetenekleriyle daha fazla ilgilenmeme neden oldu. Daha iyi not alabilmek için zorunlu derslerin baskısı altında ezilmelerine seyirci kalmadım. Çünkü onlar da tıpkı benim gibi bir zaman sonra bu derslerin hiçbirini hatırlamayacaktı. Sınavlardan başka yerde işe yaradıkları henüz görülmüş değildi.
Oysa insan kendi becerilerine odaklandığı zaman, örneğin resme ilgisi ve yeteneği varsa pekâlâ internetteki resim öğreten platformlar üzerinden bu konuda gelişim sağlayabilir. Dil öğrenme, grafik tasarım ve daha birçok alanda bu yolla ilerleme kaydetmek mümkündür. Nitekim oğlum internet üzerinden bilgisayar programcılığı üzerine ciddi bir eğitim almaya başladı.
Bütün bunlar insanın kendine güvenini pekiştirir. Kişilik sahibi olmasına katkı yapar. Kendi değerini anlamasına yardımcı olur. İnsanlarla sağlıklı bir iletişim kurmasını sağlar. Böylece iş hayatına atıldığı zaman bir adım önde başlamış olur.
Radyo programındaki sunucunun bana sorduğu diğer soruya, yani çocuklarımla aramda iş konusunda çıkan sorunları nasıl çözdüğüme gelince… Çocuklarımı asla kendi mülküm olarak görmüyorum. Onların her biri, bana Allah tarafından sunulmuş birer hediye. Aynı zamanda birer emanet. Dünya ve ahiret hayatlarında başarılı olmaları için benim onlara önderlik etme görevim var. Bu bakış açısı her şeyi çok daha kolay bir hale getiriyor. Hayatımızı daha mutlu ve huzurlu yaşamamıza vesile oluyor. Böylece sorunlarla uğraşmak zorunda kalmıyor, sadece işimize odaklanma imkânı buluyoruz.
Gençliğimde basın yayın okumayı çok istemiştim. Fakat babam Suriye’deki koşulları göz önünde bulundurduğu için tehlikeli bir meslek türü olduğunu söyleyip buna razı gelmemişti. Çünkü ülkede özgürlük ortamı yoktu. Rejimin beklentilerine uygun bir yazı kaleme almadığım takdirde tutuklanabilirdim. Ben de resim öğretmeni olmaya karar verdim. Kitap okumak, ilgili kurs ve seminerlere katılmak suretiyle beslendiğim ve sürekli yazmak suretiyle kendi kendime tefeyyüz ettiğim yazı sahasının yanında bir de resim öğretmenliği yapmaya başladım. Şu yaşıma dek maddi açıdan bir kıyas yapacak olursam, kendi kendimi yetiştirdiğim yazı alanında daha fazla kazandığımı çok rahatlıkla söyleyebilirim. Oysa resim öğretmenliği benim kâğıt üzerinde profesyonel mesleğimdi.
Yazı yazmayı her zaman çok sevdim. Yazarken hep mutluluk duydum. Yazdım, buruşturup attım ve bir daha yazdım. Daha iyisini yazmak için binlerce kez denedim ve bundan hiçbir zaman yüksünmedim. Türkiye’ye hicret etmek durumunda kaldığım zaman yazarlığım beni ayakta tuttu. Kimseye CV gönderme ihtiyacı bile hissetmedim. İşe alınmak için yazdığım yazıları göndermem yeterli geliyordu.
İnsan kaynakları uzmanlarının “beşeri sermaye” olarak niteledikleri beceri ve yeteneklerimiz, elimizdeki diplomalardan inanın çoğu kez daha fazla işe yarayacaktır.