Kaşıkçı’nın ardından… Sorular hiç bitmeyecek

Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı’nın barbarca öldürülmesinin üzerinden bir yıl geçti ama çoğu dünya lideri bizim bunu unutmamızı istiyor. Suudi tahtının arkasındaki gerçek güç olan Veliaht Prens Muhammed b. Selman (MbS) ise elbette bu konudaki en hevesli kişi. Etrafındaki dalkavuklarına bakarsan, geçen yılın 2 Ekim günü Suudilerin İstanbul konsolosluğunda meydana gelen Kaşıkçı cinayetiyle MbS’ın herhangi bir alakası yok. Daha vahimi, bizim de buna inanmamızı bekliyor olmaları.

Ne yani, bütün olanlar bir nevi kendi mülkünde gerçekleşecek ve Bin Selman’ın olan bitenden haberi olmayacak, öyle mi?

Evet, birkaç batılı devlet ve istihbarat teşkilatı Kaşıkçı cinayetinin arkasındaki ismin Bin Selman olduğunu belki telaffuz etti fakat bugün itibariyle ortada çok çabuk unutulan bir ‘uyumsuz gerçek’ söz konusu. Meselenin üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra bu açıklamalar Suudi hükümetiyle yapılan petrol ve silah anlaşmalarına kurban gitti. Her şey eski bilindik haline geri döndü. Suskunlukla geçen bu ara zamanda Veliaht Prens Avrupa yahut Amerika ziyareti yapmaktan bilhassa kaçındı. Çünkü insan hakları savunucularının ellerinde çürük yumurtalarla kendisini beklediğini gayet iyi biliyordu.

SUUDİLERE DESTEK TRUMP’TAN GELDİ

Başlangıçta Suudi yetkililer Kaşıkçı’nın bırakın ölümünü, ortadan kaybolmasında bile parmaklarının bulunmadığını ifade ediyorlardı. Sanki kamera kayıtlarında konsolosluğa girdiği görülen ve sonra gözlerden kaybolan Kaşıkçı değil de başkasıydı. Fakat Türkiye’nin cinayete ilişkin sunduğu deliller, bilhassa ses kayıtları Suudi hükümetinin tavır değiştirmesine yol açtı ve ‘kendi başına hareket eden kötü adamlar’ hikâyesi ortaya atıldı. Suudilerin ‘kötü adamlar’ hikâyesine dört elle sarılan ismin ABD Başkanı Donald Trump olduğunu hatırlatalım.

Suudi genel savcısına bakarsan hadisenin suçlusu zamanın istihbarat başkan yardımcısı. Meğer bu yardımcı Kaşıkçı’nın ülkeye geri getirilmesini emretmiş, zira tavırları yönetimin gözüne fazlasıyla batmaya başlamış. İstihbarat başkan yardımcısının inisiyatifiyle gerçekleşen hadisede Kaşıkçı’nın geri dönmeyi reddetmesi üzerine infazına karar verilmiş.

Reuters’in bildirdiğine göre savcı Kraliyet ailesinin geçmişteki danışmanlarından Suud el Kahtan’ı Skype üzerinden katillere ölüm emri vermekle suçlamış. Yine ajansın aktardığına bakılırsa Kaşıkçı’yı İstanbul’da infaz eden ölüm timine talimat veren de yine bu danışmandan başkası değil.

BİN SELMAN TOPU TACA ATIYOR

Veliaht Bin Selman geçenlerde verdiği bir TV mülakatında ölüm timini İstanbul’a uçuran devlete ait uçakların kimin emriyle havalandığını bilmediğini dile getirdi. “Benim bu tür işleri takip eden görevlilerim, bakanlarım var. Sorumluluk onlarda. Onların böyle işler için yetkileri mevcut” diyen Bin Selman aklı sıra topu taca atarak sorumluluktan yakayı sıyıracağını sanıyor. Fakat kimse onun ne dediğine kulak asmıyor. Mademki durum dediği gibi gerçekleşti, o vakit niye bunun hesabını kendi bakanlarından hala sormuş değil?

11 Suud vatandaşının Kaşıkçı cinayeti nedeniyle mahkemeye sevk edildiği söyleniyor. Bu haber doğru olsa bile bir neticeye varacağına kimsecikler inanmıyor. Gerçek bir mahkeme sürecinin nereye evrileceğini bilmeyen var mı?

Şimdiye dek Veliaht Prens ve diğer Suudi yetkililer için BM’de dile getirilen soruşturma çağrılarının Riyad yönetimi bir şekilde savuşturmayı başardı. Konuyu inceleme noktasında kararlı Uluslararası organizasyonların BM Güvenlik Konseyi’ni oluşturan üyelerden destek görme ihtimalleri de pek büyük değil. Bu noktada başından beri en doğru yerde duran ülke Türkiye. Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birkaç gün önce dile getirdiği “Kaşıkçı cinayeti uluslararası düzen açısından ciddi bir tehdittir” sözü bunun en bariz göstergesi.

SADECE ERDOĞAN SAHİPLENİYOR

İngiltere, ABD ve diğer Batılı ülkeler hiçbir şey olmamış gibi Suudi yönetimiyle her türlü ticarete devam ederken Türkiye’den başka meseleyi sahiplenen bir ülke olmadığı görülüyor. Erdoğan’ın ‘21. yüzyılın en önemli hadiselerinden biri’ olarak gördüğü Kaşıkçı hadisesi diğer ülke liderleri tarafından pek de önemsenmiyor, hatta unutturulmaya çalışılıyor. Bu konuda Washington Post gazetesine makale yazan Erdoğan’ın tavrı diğerlerinden tamamen ayrılıyor, başka yerde duruyor.

Evet, Kaşıkçı cinayetinin üzerinden tam bir yıl geçti. Ancak hala cevap bekleyen sorular mevcut. Birileri petro-dolarların aşkına gerçekleri halının altına süpürmeye çalışırken uluslararası ilişkiler mecrasına hala ikiyüzlülüğün hâkim olduğu görülüyor.

Şükür ki, Erdoğan meselenin takipçisi olacağına bizzat söz verdi. Ona göre cevaplanmayı bekleyen üç soru var ortada:

Bin Selman bu sorulara cevap ver!

1. Kaşıkçı’nın cesedi nerede?

2. Ölüm emrini kim verdi?

3. Adli tıp uzmanı dâhil olmak üzere 15 kişilik ölüm timini İstanbul’a kim gönderdi?

Bin Selman’ın cevap vermesi gereken sorular işte bunlar. Eğer gerçekten hadisenin nasıl geliştiğinden haberi olmadıysa o zaman bir yönetici olarak yetersiz kaldığını itiraf etmeli. Çünkü bu itiraf aynı zamanda Riyad yönetiminin kontrolü dışında karanlık güçlerin ülkede cirit attığını gösterir.