Oruçlu oruçlu, özellikle Ramazan ayında Ramazan sofralarını konuşmaktan hoşlanıyoruz. Madem bir kadın klavyesinden çıkma bir köşe, kadından yemek beklenir, Ramazan’da da bir sofra tarifi. Olsun, mutfakla da matbahla da aram var. Bir taraftan mutfakta yemekleri pişirmekten, bir taraftan da matbahta pişmekten hoşlanıyorum. Varım. Zamanla mı, sosyal gruplarla mı alakalı bilmiyorum, belirli zaman dilimlerinde belirli gruplarda çiğ (yahut ham) moda oluyor, hatta harekete, kulta dönüşüyor bu çiğ(lik)/hamlık tutkusu. Ne yapayım, ben de itiraf edeyim: pişme/pişirmenin yanlısıyım. Ilık bile sevmem, sıcak olsun. Dilimin altındaki ham baklaya bile tahammül edecek değilim.
Efendim, Ramazan arifesinde sosyal medyada Ramazan paylaşımlarına bakıyorum… Ramazan faziletleri, ayetler, hadisler, dualar, güller, mabetler, minareler, bakır sahanlar… Sanal dualar, yakarışlar. Bizim de teyzelerimizin, yengelerimizin, halalarımızın hemen hemen hepsi göçtü. Artık Ramazan’ı tebrik etmeye gideceğimiz kimse kalmadı. (Kültürümüzde büyüklerin yanına, Hayırlı Ramazanlar demeye gidilirdi. Bir miktar kuru meyve, kuru bamya, ramazan sofrasında kullanılan erzaklar hediye edilirdi.) Sanal ise yeni gerçek mi olmuş, bir ben alışamadım? Bu paylaşımların arasında biri dikkatimi çekti. Bir kardeşimiz ihvan u bacıyana Ramazan günlerini tebrik ediyor ve ne olur ne olmaz bacıları uyarıyor. Tesettüre dikkat etsinler, erkek alemi oruçlu olacak. Bir bakıyorum, iki bakıyorum….Uzak gözlükleri yakın olanlarla değiştiriyorum, bakıyorum, sonuç aynı. Yani adam ekrek alemi adına bacılardan – oruçlular diye – tesettüre özen göstermelerini talep ediyor. Yani, giysilerle, kokularla, vücut şekilleriyle dikkat çekmesinler, çektirmesinler. Anlayış göstersinler, erkek alemi oruçlu! Sadece bacılardan talep edilir, anlaşıldı. Mankenler, reklam sektöründe, bilbordlarda, şarkıcı-aktres takımını ilgilendirmez… Bence, kardeşim, oruçu olsan da olmasan da, başlangıç olarak sen bu medyatik hatunlara bakmayı bırak. Sonra, bu sokakta yürüyen, okul arkadaşın, iş arkadaşın, meslektaşın olacak normal kadınlara da bakmayı bırak. Tesettürlü mü, açık mı olduğuna dikkat etmeyi bırak. Belki benim konsantrem biraz bozuk, oruçlu iken bir üniversite dolusu Tom Hanxvariler Brad Pittvariler yanımdan geçsin, üzerinde mayo mu var, palto mu var, takke, sarık, cübbe mi var fark etmezdim. Allah’ın kulları, erkek mi kadın mı farketmezdim. Bu normal, yaşım ilerlemiş dikkat de eskisi gibi tutmaz. Yok ya, alakası yok. Erkeğe de, kadına da normal bir gözle bakıyorum. Dur be kadın, özellikle kadınlara cinsel obje olarak bakanlar var! Durdum, oturdum bile yine anlamıyorum. Yani, kabahat bakan gözde ve sahibinde değil, kabahat objede. Senin gibi oruçlu objede. Seninle aynı sınıfta oturan, aynı kamu taşıtlara binen kadınlarda… Açık veya örtülü olanlarda. Sen oruçlusun çünkü. Bir kere bu oruç insanın zihnindeki bozuklukları, sapıklıkları, müziplikleri yok etmez mi? İnsan oruçlu iken nefsin kuşunu kafese kilitleyeceğine uzaklara uçurur mu? Nefsin köpeğini avlu içinde zincirle bağlayıp evini, avlusunu, konu komşusunu hırsızlardan koruyacak hale getirmesi gerekmiyor mu? Yani, bu nefsin kuşunu, nefsin köpeğini terbiye zamanı değil mi bu Ramazan orucu ve diğer ibadetleri? Demek, bu karşılaştığın, gördüğün, ulaşabildiğin kadınlar seni tahrik ediyorlarmış. Tesettürleri ne kadar kalın, ne kadar şekilleri gizleyen olursa olsun, zihninde başka bir süreç cereyan ediyor. Oruçlu iken yapamazsın. Hiç de yapmayacaksın. Hiç de düşünmeyeceksin. Aktris, manken tehlikeli sayılmaz, yok onlarla da alakalı değil, seninle alakalı. Bu güzel hatunlara ulaşamazsın, elin oraya varmaz. Sıradan olan senin için fazlasıyla uzak bunlar. Kafanın içindeki süreci bir Allah bilir, bir de sen. Hani, kendini zaptetmek yok mu? Oruçla, ibadetle kendini terbiye etmek yok mu? Hedefi bu terbiye değil mi? Neyse, sana bir ramazanlık dil çorbasını içireyim dedim. Sıcak, baharatlı olsun. Kendini toparlarsın. Sonra… Orucun oruç ise, ibadetin ibadet ise, tefekkürün tefekkür olunca – senin içinden bir kimyager çıkar. Ateşle pamuğu aynı kutuda, bir arada tutabilecek, ne pamuğa ne de koz parçasına dokunmadan dünyanın öbür ucuna kutuyu yollayabilecek kimyager. Algıların değişinceye kadar başkalarda kabahat ara. Kendini terbiye edinceye kadar etrafındakileri terbiye altına al. Etrafındakilerin terbiyesi, kıvamlarının yoğunlaşmasına neden olabilir. Bir iki kaşık un kokusu çıkana kadar kavurup ilave edersin. Sen kendi kıvamında çalış, başkası yok zaten. Öteki yok. Bir O var. Sen bile yoksun. Eh, bunu anlamak var. Anlayıncaya kadar ne kadar açlık çekmek, ne kadar pehriz yapmak, ne kadar oruç tutmak, ne kadar da tatsız tuzsuz dil çorbasını içmek var… Bir bilsen. İyi ki bilemezsin.
Kimyager meydana çıkana kadar sen dil çorbasını içedur. Birliğe şahit olana kadar.
Rahmet dolu evail-i Ramazan’ın kalan günlerin verimli geçmesini, mağfiret dolu evasit-i Ramazan’a cümlemizi hazırlamasını, evahiriyle dünyanın üzerine, bireylerin üzerine selamet olmasını temenni ediyorum. Ülkelerin, milletlerin, devlet erkanının ve tebanın, bireylerin üzerine selamet. Kendini temizlemiş, terbiye etmiş, kendi üzerinde çalışmış bireylerin üzerine. Mutfakta ve matbahda, aynı anda her iki yerde olabilenlerin üzerine selam ve selamet.