İstanbul’un uzun geçmişine tanıklık eden sadece mimari yapılar değildir. Ayrı bir renk ayrı bir güzellik katan asırlık ağaçlar da sessiz şahididir bu şehrin. Onlar bazen idam cezalarının infaz aracı bazen padişahın gölgesinde oturup dinlendiği bir mekân bazen de halkın kutsal sayıp çaputlar bağladığı birer put oldu. Akıp giden tarihin içinde, yalnız ve sessiz bekleyişlerini sürdürüyorlar.
Meyvesi insan olan ağaçlar
1655 yılının ortalarında yeniçeri ve sipahiler, ulufelerinin ödenmemesi yüzünden isyan etmiş, Sultan IV. Mehmet’ten kendilerine karşı duran pek çok devlet adamının idamını talep etmişlerdi. Padişah, askerlerin bu talebini önce kabul etmek istemese de içine düştüğü bu zor durumdan kurtulabilme adına yeniçerilerin istediği otuz kişinin boğularak sarayın duvarlarından aşağıya atılmasını emretti. Sipahi zorbaları, atılan onlarca cesedi toplayarak Sultanahmet meydanında bulunan eski bir çınar ağacına kandil misali astı. Yaşlı çınarın dallarında rüzgârla birlikte sallanan cesetlere günlerce bakan İstanbul halkı, bu vahşeti “Vak’a-i Vakvakiye” adıyla yıllarca andı ve bu olayı hiç kimse unutmadı. (Vakvak; meyvesi insan olan efsanevi ağacın adı) Şimdi bu kanlı çınarın yerinde Alman Çeşmesi bulunuyor…
Sultanahmet Meydanındaki ağaçların geçmişte şahit olduğu başka hadiseler de var. Sultan İbrahim’i tahttan indirmek isteyen yeniçeriler, Sadrazam Ahmet Paşa’yı öldürmüş ve At Meydanındaki bir çınar ağacının gölgesine bırakmışlardı. İnsanlıktan nasibini almayan bazı yeniçeri güruhu, paşanın cesedini parçalayıp romatizmaya iyi gelir diyerek İstanbul halkına satmaya çalıştılar (O yüzden Paşanın adı Hezarpâre (bin parça) Ahmet Paşa olarak kalmıştır). Zavallı paşanın naaşından arta kalan kısım ancak günler sonra defnedilebildi. 1826 yılında Yeniçeri Ocağının lağvedilme girişimi sırasında İstanbul esnafı tarafından kaçarken yakalanan ocak mensupları da bu meydandaki meşhur çınar ağaçlarına asılmış ve halka günlerce teşhir edilmişti.
Bayezid Meydanındaki uğursuz dut ağacı
Sultan II. Abdülhamid tarafından kesilmesi emredilen Bayezid Meydanındaki dut ağacı da aynı at meydanındaki çınarlar gibi idam sehpası olarak kullanılan ağaçlardan. İdam sonrası teşhir vazifesi gören bu dut ağacına asılanların en meşhuru Binbaşı Çerkez Hasan Bey’di. Çerkez Hasan Bey, eskiden beri anlaşamadığı Serasker Hüseyin Avni Bey’i, Mithat Paşa’nın konağında gerçekleşen hükümet toplantısını basmak suretiyle öldürmüş, orada bulunan Hariciye Nazırı Raşit Bey ve görevli üç yaver de bu saldırıda hayatlarını kaybetmişlerdi. Bir gece de beş kişiyi öldüren Çerkez Hasan Bey yakalanarak idam cezasına çarptırılmış ve Bayezid Meydanındaki dut ağacında cezası infaz edilmişti. Bu meşhur dut ağacı, II. Abdülhamit tarafından uğursuzluk getireceği düşüncesiyle kısa bir süre sonra ortadan kaldırıldı.
Hz. Hüseyin’in kızları nerde yatıyor?
Sümbül Efendi Türbesinin hemen yanında eskiden beri İstanbul halkı tarafından “Zincirli Servi” adıyla anılan meşhur bir ağaç bulunmakta. 1400 yaşında olduğu söylenen bu ağaca, gövdesine kimin tarafından konulduğu bilinmeyen bir zincir yüzünden Zincirli Servi denmiş. Yıllar geçtikçe kuruyan ağaç bugün desteklerle ayakta durabiliyor. Zincir de çıkartılarak Şehir Müzesinde koruma altına alınmış durumda. Rivayete göre Hz. Hüseyin (ra)’in kızları bu ağacın altında Bizanslı askerler tarafından öldürülerek buraya gömülmüş. Bu üzücü olaya dayanamayan tarihi servi de bir anda kuruyuvermiş. Yıllar sonra Sümbül Efendi, kuruyan serviyi zincirlerle sarıp korumaya altına almaya çalışırken zincirin bir ucunu yere doğru sarkık tutup “Bu ağacın altında kim durur ve yalan söylerse, bu zincir ona doğru uzayacaktır” diyerek tarihi ağacın tüm İstanbullular tarafından tanınmasını sağlamış. Evliya Çelebi Seyahatnamesinde meşhur serviden bahsederken İstanbul halkının, burada bulunan zincirin düşmesi halinde kıyamet kopacağına inandığını anlatır. Sultan II. Mahmut, 1813 yılında buraya Hz. Hüseyin (ra)’in kızları için “Çifte Sultanlar” diye bilinen bir türbe yaptırmıştı. Bu tarihi servi, türbeye gelenler tarafından hâlâ sık sık ziyaret edilir.
Taşlı çınar…
Gülhane Parkı’nın karşısında, yol ortasında bulunan tarihi çınar da yüzyılların yükünü omuzlarında taşıyor. Geçmişte bu ağacın kesilip kesilmemesi konusu belediye meclisinde sert tartışmalara neden olmuş ve nihayetinde kesilmemesine karar verilmişti. İstanbul halkı, bu ağacın kovuğuna kim tarafından konulduğu bilinmeyen bir taş parçasını Fatih Sultan Mehmet Han’ın atının ayağından sekip buraya saplandığına inanmış, Taşlı Çınar’a hürmette hiç kusur etmemişti.
Devlet işlerinden fırsat bulup dinlenmeye çalışan Sultan II. Mahmut, Büyükdere çayırında bulunan ve gövde çevresi otuz metreyi aştığı söylenen bir tarihi çınarın gölgesinde, devrin musikişinaslarını saatlerce dinlemekten çok zevk alırdı. Bu dev çınar da maalesef çıkan bir yangın neticesinde kül oldu. Daha bunun gibi İstanbul’un geçmişine şahitlik eden birçok yaşlı ağacımız var. Bize düşen bu sessiz tanıkları korumak, kollamak…