Osmanlı idaresi Anadolu’da çıkan muhtelif isyanların liderlerini değişik yöntemler uygulayarak pasifize etmeye çalışmıştı. Yakalanıp öldürülmek dışında makam mevki vermek ya da ciddi miktarlarda toprak bağışlamak suretiyle pek çok isyanın önüne geçilmişti. Taşrada zaman zaman görülen bu kargaşaların meydana gelmesinde merkezi bürokrasinin uyguladığı politikaların etkisi büyüktü. Sadrazam Kara Mustafa Paşanın Anadolu’da görevli vezirlerin padişah adına tuğra çekme salahiyetini kaldırması da isyana neden olan bu uygulamalardan sadece biriydi. Erzurum Beylerbeyi Nasuh Paşazade Hüseyin Paşa bu karara itiraz edip isyan çıkarmakla kalmamış adamlarıyla İstanbul önlerine kadar gelerek Padişaha gözdağı vermek istemişti.
Hayali sadrazam olmaktı
Hüseyin Paşa, I. Ahmet devrinin vezirlerinden Nasuh Paşanın oğluydu. Payitahttan uzakta yaşadığından saraydaki gelişmeleri yakından takip etme imkânına sahip değildi. Bu nedenle Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa’ya hasım olan ve ondan kurtulmak isteyen İstanbul ve Anadolu’daki bey ve paşaların kendisine bu konuda yazdığı mektuplardan kolayca etkilenmiş, hatta sadrazamlık makamına getirileceğine inandırılmıştı. Paşa bu hayalinin gerçekleşmesi için fırsat kollarken yardımına Sadrazam Mustafa Paşa’nın aldığı ağır bir karar yetişti. Taşrada her türlü idari işlerin hızlı ve kolay yürümesi için yöneticilere padişah adına tuğra çekme hakkı tanınıyordu. Ancak bu usul 17. yy’de istismar edilmeye başlanınca Sadrazam tarafından Sultan İbrahim’in de onayıyla kaldırıldı. Bu karara ilk itiraz o sırada Erzurum Beylerbeyi olan Nasuh Paşazade Hüseyin Paşadan geldi. Paşa emri kendisine tebliğ etmeye gelenlere “Ben veziroğlu vezirim. Tuğrayı bana Sultan Murat merhum gibi bir gazi padişah ihsan eyledi. Senin paşan Arnavut diyarından gelip ocaktan yetişip ol makama nail ola da bana tuğrakeşliği çok göre! Padişahın haberi yoktur. Benim şer’i davam vardır. Payitahta varıp şekvâ ederim.” şeklinde bir cevap verince ortalık karıştı. Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa, Nasuh Paşazadenin isyan edeceğini anladı ve onu Halep Valiliğine tayin etti. Çünkü Erzurum’da çıkacak olası bir isyanı bastırmak daha güç olacaktı. Maksat Nasuh Paşazadeyi Anadolu’dan uzaklaştırmaktı lakin Paşa Halep’e gitmeyi kabul etmeyerek Erzurum’dan ayrılmadı.
Yaşanan gelişmelerden haberdar olan Sultan İbrahim gerginliği azaltmak için Nasuh Paşazadenin Sivas’a vali olarak atanmasını buyurdu. Bu arada Sivas Valisi Kör Hazinedar İbrahim Paşaya da Nasuh Paşazadenin Sivas’a vardığında öldürülmesini ve başının kesilip İstanbul’a yollanmasını emretti (merkezi idare bu yolla pek çok isyanı bastırdığı vakidir). İstanbul’da Kemankeş Kara Mustafa Paşanın aldığı ekonomik tedbirlerden şikâyetçi olan bilhassa gayrimüslim gruplar da taşradaki bu isyan hareketini destekliyor ve el altından Nasuh Paşazadeye haber uçuruyorlardı. Dolayısıyla kendisine kurulan tuzaktan büyük ihtimal haberdar edilen Paşa yanına topladığı sekban ve sarıcalarla birlikte Kayseri yakınlarında Kör Hazinedar İbrahim Paşanın kuvvetlerini bozguna uğratmış, kendisini de öldürmüştü. Bu başarının ardından yapılan telkinlerle yolunu Sivas’a değil de İstanbul’a çeviren Nasuh Paşazade artık resmen devlete karşı isyan etmiş oluyordu.
Üsküdar’a kadar geldi
Anadolu Beylerbeyi Çiftelerli Osman Paşa, Payitahta doğru yol alan Nasuh Paşazadeyi durdurmak için kuvvetleriyle birlikte İzmit’e gelerek hazırlıklara başlamıştı. Bu sırada Nasuh Paşazade de boş durmuyor Kartal vadisine ulaşana kadar yanına toplayabildiği kadar adam katmanın gayreti içinde çalışıyordu. İki taraf İzmit yakınlarında Hoca Çayırı denilen mevkide karşı karşıya geldi. Nasuh Paşazade Hüseyin Paşanın kuvvetleri kesin bir galibiyet alarak kendilerini Üsküdar’a ulaştıracak yolu kolayca açtı. Paşa Üsküdar’a vardığında artık padişahtan sadrazamlık mührünü alacağı düşüncesiyle kendisine gönderilecek heyeti beklemeye başladı. Bu sırada Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa soğukkanlılığını koruyor, Sultan İbrahim’i Hüseyin Paşa aleyhinde sürekli olarak dolduruyordu. Padişah bunun üzerine Dârüssaâde Ağası Bilal Ağa’nın Üsküdar’a gönderilip paşanın tez vakitte Sivas’a dönmesi gerektiğinin aksi takdirde idam edileceğinin bildirilmesini emretti. Sadrazamlık beklerken Bilal Ağa’dan bu emri işiten Hüseyin Paşa şaşırmış hatta biraz da korkmuştu. Ayrıca daha evvel İstanbul’dan kendisine destek olan vezirler de pek ortalıkta görünmüyordu. Bunun üzerine Nasuh Paşazade Hüseyin Paşa kimsenin beklemediği bir anda kaçmaya karar verdi. Bu gergin günlerde İstanbul’da bulunan Kâtip Çelebi, Hüseyin Paşanın elindeki kuvvetlerle saraya doğru hücum etmesi durumunda başarı kesindi diyerek büyük bir fırsatı teptiğini dile getirir.
Akıbeti idam
Ordugâhını arkasında bırakan Hüseyin Paşa, Kırım’a gitmek üzere Rusçuk’a kaçtı. Amacı, Kırım Hanına sığınıp onun şefaatiyle padişahtan af dilenmekti. Bu sırada Sadrazam Kemankeş Mustafa Paşa da Edirne Bostancıbaşısını Nasuh Paşazadeyi yakalamakla görevlendirmişti. Çok geçmeden Rusçuk’ta yakalanan Hüseyin Paşa İstanbul’a yollanırken yanındaki adamları öldürüldü. Elleri bağlı bir şekilde Sadrazamın sarayında Kemankeş Mustafa Paşa tarafından karşılanan Hüseyin Paşanın boynu vuruldu, kellesi padişaha takdim edildi. İki gün ibreti âlem olsun diye teşhir edilen Paşanın naaşı daha sonra defnedildi. Yakınları da aynı akıbete uğrayan paşanın sadece on altı yaşındaki oğlu Nakibüleşrafın araya girmesiyle affedildi. Osmanlı merkezi idaresi biraz tesadüf biraz da izlediği ince siyaset sayesinde böylece rahat bir nefes almış oldu.