Çevremdeki insanlara “Sosyal medya hesabını kapatma konusunda kaç kez başarısız oldunuz?” sorusunu sorduğumda bir hayli ilginç cevaplar almışımdır. Cep telefonlarından internete girmenin bir tiryakilik halini aldığını hepimiz kabullendik. Artık bundan kurtuluş da yok. Zira internet sayesinde işlerimizi görüyoruz. Etkinliklerden internet sayesinde haberdar oluyoruz. Dünyada olan biteni internet sayesinde takip ediyoruz. Dostlarımız ve iş arkadaşlarımızla yine internet sayesinde iletişim kuruyoruz.
Evin büyükleri ile diğerleri arasında çoğu kez bir boşluğa da dönüşebiliyor. Annem ile oturduğum vakit elim ne zaman telefonuma gitse utanıyor, kendimi suçlu gibi hissetmeye başlıyorum. Anneler gününde anneciğime bir tablet hediye ettim. Sonra çocuklarımla birlikte el birliğiyle nasıl kullanacağı konusunda ona yardımcı olduk. Bir gün akşama yakın onunla oturup baş başa kahve içeyim dedim. Bir de ne göreyim, anneciğim ona aldığım hediyeyi eline almış, onunla meşgul. Yanından ayrılmadan önce sanırım bu ona yaptığım en büyük iyilik oldu. Çünkü artık kendisine bir meşgale bulmuştu. Kendisini yalnız ve tek başına kalmış hissetmeyecekti. Birileri yanında telefonuyla meşgulken sıkılıp durmayacaktı.
Belli bir yaşa gelmiş insanlar için belki de en kolay ve en güzel çözüm budur. Onları internet dünyasına sabırla dâhil etmeli, bu konuda gereken yardımı bıkmadan göstermeliyiz. Nitekim anneme tablet hediye ettikten sonra onun daha mutlu bir insan olduğunu hatta bize çok daha yakınlaştığını fark ettim. Elimizdeki telefonların varlığı artık onu rahatsız etmiyordu. Artık sıradan görmeye başlamıştı.
Gerçek sorun, sosyal medya tiryakiliğinin neredeyse kundak çağındaki bebelere inme eğilimine girmesi. Çocuklarımızı sürekli ekranın karşısında görmekten şikâyet eder hale geldik. İşin kötüsü çocuklarımızın sağlığı her açıdan daha kötüye gidiyor. Hem fizyolojik, hem psikolojik, hem de zekâ açısından.
Yeni kuşağı internet üzerinde bekleyen bin türlü musibet var. Tek tek saymaya başlasak, korkarım bir hayli zaman alacak. Kışkırtıcı, zorbalığa yönelten, sapkın fikir ve tavırları benimseten, çetelerin hatta terörist örgütlerin kucağına iten bir sürü site mevcut. Bütün bunlar, internetin en tehlikeli oyunu olarak gösterilen Mavi Balina’dan daha mı az masum?
Bugün çocukların karşılaştığı belki de en büyük tehlike, sosyal medyanın ve tiryakisi oldukları oyunların karşısında okulların, ders gördükleri sıraların, onlara eğitim vermeye çalışan geleneksel yöntemlerin cazibesini tamamen kaybediyor oluşu.
Elimde elbette sihirli bir değnek yok. Ayrıca yazar olarak böyle bir sorumluluğa da sahip değilim. Ancak görülen o ki, yeni nesli kurban vereceğimiz gerçek sorun bu. Durumu bu şekilde tespit etmekse çözüme doğru atılan ilk adım.
Kendimizi çocuklarımızın yerine koyabilseydik derslerine odaklanmak için nasıl çaba gösterdiklerine, sosyal medya ve internet yüzünden enerjilerini nasıl yitirdiklerine tanık olabilirdik. İşte o zaman kızıp bağırmanın hatta bazı ailelerin yaptığı gibi interneti kesmenin ya da telefonlarını, tabletlerini saklamanın yerine onlara bu konuda yardımcı olmamız gerektiğini anlar, onlara nüfuz etmenin yollarını araştırırdık.
Ailemiz ve ülkemiz için gerçek birer servet olan çocuklarımızın karşılaştığı sorunları çözme noktasında ebeveyn olarak sorumluluklarımız var. Büyükler olarak bizim sorumluluğumuz olduğu gibi bu konuda çalışan kurumların da sorumlulukları var.
1. Öncelikle sorunun adını koymalı, varlığını kabullenmeliyiz. Çocukları azarlayarak veya elektronik aletlerden uzaklaştırmak suretiyle sorun çözülmez, tam aksine daha da katmerlenir. Bütün vaktini sosyal medyada geçirme alışkanlığı kazanmış birini bir anda bundan tamamıyla mahrum bırakmak akıllıca bir çözüm olmaz.
2. Çocuklarımızın yanında yer almalı, eğitim işini sadece öğretmenlerin sırtına yüklememeliyiz. Ebeveyn olarak sorumluluklarımızı yüklenmeli, eğitimin ilk yılından itibaren takipte olmalıyız. Bu aynı zamanda bize çocuğumuzu tanıma, zaaflarını görüp onarma imkanı sağlar.
3. Zaman içerisinde kendi çözümlerimizi geliştirebilmeli, çocuğumuza dersleri sevip ilgileneceği bir ortam oluşturmalıyız. Dersleri gözlerinde büyütmemeleri için olabildiğince basitleştirmeli, anlamalarını kolaylaştırmalıyız.
4. Ev ödevlerini ve alıştırmaları birer oyun haline getirebilmeliyiz. Ders çalışmayı eğlenceli hale getirmek bizim elimizde. Hata yaptıklarında hemen bağırmaya kalkarsak çocuk için o ders bir işkenceye döner. Bir daha yapmak istemez.
5. Ders yapacağız diye çocuğu saatlerce alıkoymak da mantıklı değil. Zaman planlaması yapıp çocuğun rahat edeceği vakitler oluşturmalıyız. Mesela on beş dakika ders yapıp on dakika mola vermek bir çözüm olabilir.
Kimimiz kolaycılığa kaçıp çocukların elinden telefon ve tabletleri almakla meseleyi çözme yoluna gidebilir. Ancak çözüm bu olmayacaktır. Çocuklarımızı tanımak ve onları ikna edecek çözüm yolları icat etmek zorundayız. Ders yapmayı onlar için kolay ve eğlenceli hale getirecek çözümler, çocuklarımızın okula tekrar ısınmasını ve başarılı öğrenciler olmalarını sağlayacaktır.
Kimi insanlara sorumlulukları ağır gelebilir. Bu tür görevleri omuzlarında bir yük olarak görebilirler. Çocuklarımızın her bakımdan sağlıklı olmaları, düzgün bir karaktere ve öğrenme sevgisine sahip bireyler olarak yetişmeleri öncelikle ailenin üzerine düşen bir görevdir. En önce bu gerçeği kabullenmek gerekir. Evlenmek bir seçimdir. Çocuk yapmak da bir seçimdir. Fakat usulünce çocuk büyütmek seçim değil bir görevdir. Çocuğu okula göndermek de bu görevin bir parçasıdır.