İkiyüzlü ortaklık

Suriye’de kimsenin Daiş’le savaştığı yok. Bu bir gerçek. Daiş’le savaşmak üzere Suriye’ye giren Rusya’nın bombardımanlarının ancak yüzde beşi Daiş hedeflerine isabet ediyor. Bu kadar karavana ancak planlı ve kasıtlı olabilir. Hayır, o bombardımanlarda Daiş hedef alınmıyor. Belli ki, o yüzde beş, hedefini ve yolunu şaşırıp düşen bombalar.

Bombardımanların esas hedefi Türkmenler ve ılımlı muhalifler.

Daiş ile Esed güçlerinin de savaştığı yok. Aralarındaki ittifak artık meçhul değil. Daiş’in bölgede zapt ettiği petrol kuyularından çıkarılan petrol, Esed’e pompalanıyor.

Aynı şekilde PYD’nin filan da Daiş’le savaşmadığını biliyoruz.

Dahası Daiş ve PYD’nin ılımlı muhaliflere ve Türkmenlere karşı desteklendiği aşikâr. Terörle savaşıyoruz diye girilen Suriye’de vekâlet savaşı dönemi sona erdi; devletlerin açıktan yürüttüğü bir savaşa girildi. Rusya ve İran sadece erleriyle değil generallerine kadar bu savaşın içindeler. Ve savaşın ana stratejisi Esed rejimine oksijen verip ayakta tutmak. Esed rejimini ayakta tutmak için rejim güçleriyle gerçekten savaşan tüm unsurlar adım adım yok ediliyor.

Ancak Esed rejiminin Suriye’de ilanihaye kalamayacağı aşikâr; hele ki Kuzey Suriye’de barınması imkânsız. Atılan adımlara bakılırsa, yürütülen projelerden biri, Suriye’nin güneyinde, İsrail’e komşu bir “butik devlet” kurarak Esed rejimini muhafaza etmek. Bu, Sünni unsurlarla komşu olmak istemeyen İsrail’in de işine geliyordur. ABD, Suriye’nin güneyine kayıtsız kalarak Esed’in ayakta kalmasına destek veriyor.

ABD’nin ana hedefi Kuzey Suriye koridorunu oluşturmak. Bu yüzden de PKK’nın Suriye kolu olan PYD’yi Suriye’deki partneri olarak kabul ediyor. Güya, Türkiye ile “terörle mücadelede ortak” olan ve PKK’yı terör örgütü olarak kabul eden ABD, aynı örgütün Suriye kolu olduğu herkesçe malum olan PYD için ortağımız diyebiliyor. “Terörle mücadelede ortak” kelimesi Türkiye sınırları içinde geçerli; Türkiye sınırları dışında, Suriye’de “Terörle mücadelede ortak” terkibinden “mücadelede” kısmı çıkıyor, geriye yalnızca “terörle ortak” kısmı kalıyor.

PYD, PKK’nın Suriye koludur. Net. Tartışmasız. 2014 yılında Kobani’deki Daiş saldırıları bahane edilerek 6-8 Ekim olaylarının başlatılması ve onlarca insanın öldürülmesi, yüzlerce kamu binasının tahrip edilmesinin üzerinden çok geçmedi…

PKK’ya açık destek verenlerin “Biz sırtımızı YPJ’ye, YPG’ye ve PYD’ye yaslıyoruz. Bunu söylemekte ve savunmakta hiçbir sakınca görmüyoruz” diyerek PYD’yle ortaklıklarını açıkça ilan etmelerinin üzerinden de çok zaman geçmedi.

Cizre’de savaşanlarla Kobani’de savaşanların aynı kişiler olduklarını, aynı savaşı verdiklerini de biliyoruz.

PYD’ye verilen silahların PYD tarafından PKK’ya aktarıldığı ve PKK’nın bunları Türkiye’de kullandığı da tespit edilmiş, belgelenmiş bir gerçek. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, bu belgeleri, savaşanların aynı silahları kullandıklarını, aynı kare içinde görüldüğü fotoğrafları ABD’lilere gösterdiklerini açıkladı.

Biri, yani PKK Sur’da, Silopi’de, Cizre’de hendekler kazarak, özerklik ilan ederek, kantonlaşma hedefi güderek açık bir işgale kalkışırken, diğeri, yani PYD, Kuzey Suriye koridorunun oluşturulması için var gücüyle efendilerine hizmet ediyor.

Bütün bunları biz biliyoruz da ABD bilmiyor mu, elbette biliyor. Buna rağmen, ABD Dışişleri Sözcüsü, herkesin malumunu inkâr ederek, herkesi aptal yerine koyarak, büyük bir pişkinlikle “Türkiye PYD’yi terör örgütü kabul ediyor ama biz etmiyoruz” diyebiliyor.

Yapılan tam bir ikiyüzlülüktür. Terörle mücadelede ortağız deyip, terör örgütlerine verilen destekle Türkiye’nin etrafında bir çember oluşturmak, Türkiye’nin güneyinde Türkiye’yi çevreleyen, Türkiye’yi kuşatan bir koridor oluşturmak tam bir riyakârlıktır.

Aynı şekilde, bir süre önce terör örgütüne psikolojik destek sağlamak için imzalanan Akademisyenler Bildirisine ABD Büyükelçisinin destek tweetleri atması, bu yönde açıklamalar yapması da kabul edilebilir değil.

Hiçbirimiz ahmak değiliz. İki net fotoğraf var önümüzde.

Birincisi; ABD, kameralar önünde Türkiye ile ortağız diyor ancak Suriye’de Türkiye düşmanlarıyla işbirliği yapıyor.

İkincisi; ABD, kameralar önünde Rusya ile hırlaşıp duruyor ancak Suriye’de aynı planın ortaya konması için işbirliği yapıyor.

Cizre, Silopi ve Sur’daki iç işgal girişimleri, Türkiye’yi oyalamak için yapılan girişimlerdir. PKK ile içeride Türkiye’nin hareket alanı daraltılırken, oyalanırken, aynı örgütün Suriye’deki kolu ile

Türkiye çevrelenmek isteniyor. Böylece, Türkiye’nin bölgeye müdahalesi de engelleniyor.

Bu arada, Türkiye ile çalışabilecek muhalif gruplar da Suriye’den temizleniyor. Türkmen ve Araplar katledilerek, zorunlu olarak göçe tabi tutularak Kuzey Suriye’de bölge temizliği yapılıyor.

Suriye’nin kuzeyinde demografi değiştiriliyor; yeni bir harita çiziliyor.

Ne yaparlarsa yapsınlar, Türkiye olmadan bölgenin kaderini değiştirmek mümkün değildir. Türkiye’yi dışlayarak bölgede harita çizmek artık mümkün değildir. Türkiyesiz her seçenek, her model ancak kaosa hizmet eder. Bu coğrafyada demografi oluşturmak da, harita çizmek de Türkiye’ye rağmen mümkün değildir. Bu bölge ne Rusya’ya, ne İran’a, ne de Batılı ülkelere teslim olmayacaktır. Buna Türkiye de izin vermeyecektir, Sünni dünya da izin vermeyecektir.