İkinci aşamayı hayatta kalanlar düşünsün

Yaradan tarafından insana kodlanan bilgiyi bir türlü ele geçiremeyen, bitmek tükenmek bilmeyen şeytanî bir enerji ile bu kodu anlayıp/elde edip istedikleri gibi programlama peşinde koşanlar var.
Yine hangi dine mensup olurlarsa olsunlar bu şeytanî planları, insanın seçme hakkını, hür iradesini elinden almaya çalışanların planlarını deşifre etmeye çalışan insanlar da var.
İlk bahsettiğimiz grubun mensupları ve kullanışlı aptalları korona bahanesiyle yapılmak istenenleri deşifre eden ikinci grubu komploculukla suçluyor. Hem dünyada hem de Türkiye’de. Kimi aklı yetmediği için, kimi de bir yerlerden aldığı emirler gereği.
Daha önce “Gölgelerin gücü, virüs ve haber Nazileri” başlıklı yazımızda bu konuya dikkat çekmiş ve küresel sansürün artarak devam edeceğini belirtmiştik. Bugün itibariyle bu sansür, şiddetini artırarak özellikle internette devam etmekte, YouTube, Twitter, Google, Facebook vb.’leri, tıpkı Nazilerin kitapları yakması gibi, istemedikleri haberleri videoları, yorumları, makaleleri silmekte ya da görünmez hâle getirmektedir.
Özellikle YouTube’da insanlar yapay zekanın sansüründen kurtulabilmek için şifreli kelimeler kullanır hâle gelmişken bu durum sözde “komplocu olmayan” bu zeka abidesi “bilimsel” kafaları hiç ama hiç rahatsız etmemektedir.
Henüz 2018 yılının Aralık ayında “2019, soluk renkli at dünyanın tepesine çıktığında” başlıklı makalemizde şu “komploları” yazmıştık.
“Tıpkı mahşerin üçüncü atlısının elinde tuttuğu terazi gibi derginin kapağında da her iki kefesinde insan grupları bulunan bir terazi bulunmaktadır. Hangi kefesinin ağır basacağı “hangi insan ya da topluluklar grubunun hayatta kalmasına izin verileceğine” birilerinin karar vereceği gibi bir çağrışım yapmaktadır.”
Peki ne oldu?
Virüse yakalanmış insanlar çok olunca hasta seçimi yapıldı mı, yaşlılar birçok ülkede ölüme terk edildi mi?
Bu kadar mı?
Bunlar da aynı yazıdan: “Dördüncü atlıyı (Solgun) yazımızın girişinde konu etmiştik. O tüm atlıların toplamı gibidir ve binicisinin adı Ölüm’dür. Ölüler diyarı onun ardınca gelir. Bunlara kılıçla, kıtlıkla, salgın hastalıkla, yeryüzünün yabanıl hayvanlarıyla ölüm saçmak için yeryüzünün dörtte biri üzerinde yetki verildi.”
Yeryüzünün dörtte biri!
“Muhteşem” dediğinizi duyar gibiyiz. Ailemizin sevimli nüfus planlamacısı Bill Gates geçtiğimiz Nisan ayında ne demişti?
“Dünyanın çok ilerlemediği bir alan var. Bu pandemik hastalıklar. Dünya nüfusu arttıkça ve insanlık doğanın içinde yaşadıkça yeni patojenler her zaman ortaya çıkacak. Bazı insanlar ve küçük gruplar, bir gün gelecek ve silah olarak hastalıkları kullanacaktır (…) Küçük bir devlet, bir laboratuvarda ölümcül bir formül oluşturabilir. Dünya hükumetleri 30 milyon insanı öldürebilecek silahların şu an yapım aşamasındadır ve bu tehdide acil hazırlanmak gerekmektedir.”
Bakın bu komplocu kafalar daha bir sene öncesinden yukarıdaki satırları yazmış ve salgını haber vermiş.
Şimdi sizin o komplocu olmayan “bilimsel” kafalarınıza bir tüyo daha verelim. Ülkenin Cumhurbaşkanı geçen hafta ne demişti? “Ekilmemiş tek karış toprak kalmayacak, üretim devam edecek.”
Herhalde bu kadarını siz bile anlamışsınızdır, sırada kıtlık var. Ama bir dakika, bir sene önce bu komplocular onu da mı yazmışlar?
“Hatırlayacaksınız, 2008 finansal krizi başladığında her yerden kaçan sıcak para emtia borsalarına gitmiş ve bunun sonucunda emtia fiyatları tarihî rekor seviyelere çıkarak dünyada gıda fiyatlarının aşırı derecede yükselmesine neden olmuştu. Birçok ülkede pirinç vb. gıdaların artışından dolayı protesto gösterileri düzenlenmiş, ayaklanmalar çıkmıştı. 2010 yılında başlayarak tüm coğrafyayı yakan ‘Arap Baharı’ hareketlerinde tetikleyici unsurun 2008 yılında artan gıda fiyatlarının oluşturduğu domino etkisi olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. O günden beri kitlelerin hareketlendirilmesi konusunda ellerinde biriken verileri analiz edenler muhtemelen bu silahı tekrar kullanacakları günü beklemektedirler.”
Neyse, biz bu gürüha sütunumuzu daha fazla feda etmeden bir yıl önce yazımızda bahsettiğimiz “ellerinde biriken verileri analiz edenler” meselesine dönelim ve 2017 yapımı “Belko Deneyi” (Belko Experiment) filminden bahsedelim.
Kolombiya’da kâr amacı gütmeyen ve kendine ait bir binası olan Amerikan menşeli Belko şirketinde tüm camlar, kapılar birden bire otomatik olarak çelik perdelerle kapanır ve tüm çalışanlar binada hapis kalır. Tıpkı bugün dünya halklarının ev hapsine alınması gibi…
Ardından merkezi anons sistemi çalışmaya başlar ve otomatik bir ses şunları söyler: “Tüm çalışanlar, şu anda 80 kişisiniz ve 8 saat içinde çoğunuz ölmüş olacaksınız. Hayatta kalma şansınız vereceğim görevi en iyi şekilde yapmanızla orantılıdır. İlk göreviniz herhangi 2 kişiyi öldürmeniz. Nasıl olduğunun önemi yok. Eğer öldürmezseniz biz öldüreceğiz”
Kimi şirket çalışanları paniğe kapılırken kimi de olayın bir şaka olduğu zannıyla dalgasını geçmektedir. Tıpkı İtalyanların koronavirüsünün ilk zamanlarında yaptıkları gibi… Tabii verilen süre dolunca 4 kişinin kafasının uçmasıyla olayın ciddiyeti anlaşılır. Virüs sonucu insanlar sokak ortasında ölmeye başladığında olduğu gibi…
Meğer riskli bir ülkede çalışıyorlar bahanesiyle sigorta şirketi fidye için kaçırılmaları riskine karşılık kafalarına izleme çipi takmalarını şart koşmuş… Tıpkı bugün cep telefonu programlarıyla hastaların izlenmesi gibi… Ama bunlar aslında uzaktan patlatılabilen bombalarmış. Yok canım, öyle komploculuk yapıp korona aşısı bahanesiyle çipleneceğinizi filan söylediğimizi düşünmeyin…
Durumun ciddiyeti ve gidebileceği noktayı ilk anlayan en tepe yöneticiler olur ve kilitli silah kasasını ele geçirerek silahlanırlar. Hani binlerce CEO’nun Korona başlamadan önce istifa edip ortadan kaybolmaları gibi…
Bu kez ikinci anons yapılır ve 30 kişinin öldürülmesi istenir. Yöneticiler ellerinde silahlarla 60 yaş üzerindekileri öldürmek için bir köşeye ayırırken 18 yaş altında çocuğu olanları sağ bırakmak için diğer köşeye ayırırlar. Eminiz burada aklınıza Avrupa’da imkan/yer yokluğundan ölüme terk edilen yaşlılarla, Türkiye’de 65 üstü ve 20 yaş altına uygulanan sokağa çıkma yasakları gelmiştir…
Kısa keselim, sonrası kan gölü ve sadece bir kişi hayatta kalır. Kapılar açılır ve hayatta kalan son kişi askerler tarafından dışarı çıkarılarak yan binaya götürülür. Burası şirketin her köşesini kameralarla kaydeden kontrol odasıdır. Deneyin yöneticisi amaçlarını hayatta kalan son kişiye şu şekilde açıklar:
“Uluslararası bir organizasyonun parçasıyız. Dünyanın en iyi düşünürlerinden bazıları, insan davranışlarını geleneksel anlayışlardan bağımsız olarak çalışması için sosyal bilimcilere izin verilmesi gerektiğine inanıyorlar. Ve inanın bize, bu deneylere başladığımızdan beri insan zihni ve davranışları konusunda inanılmaz miktarda çok şey öğrendik. Niye mi yapıyoruz? Belki bir gün dünya daha iyi bir şekilde inşa edilebilsin diye. Bilim metod demektir. Biz sadece veri topluyoruz.”
Şimdi bize tutsaklıktan/katliamdan kurtulan kişi olarak senin şu anda içinde bulunduğun duyguyu en iyi hangisinin tanımladığını söyle?
Üzgün
Rahatlamış
Kafası karışmış”
Filmde d) şıkkını sormaya ömrü vefa etmedi kötü adamın. Kahramanımız bütün kötüleri oyuna getirerek öldürdü ve dışarı çıktı. Belki “Koronavirüsü yüzünden” hapsedildiğiniz evlerinizden kurtulduğunuz gün kendinize sormak için bu soruları bir yerlere not etmek istersiniz.
Son sahnede görüntünün uyduya geçmesinden sonra anlıyoruz ki bunun gibi yüzlerce binada da eşzamanlı olarak aynı deneyler yapılıyormuş ve son olarak bir sesin şöyle dediği duyuluyor.
“Birinci aşama bitti, ikinci aşamaya geçin!”
Şimdi bu yüzlerce binayı “virüs yüzünden” halkları evlerine tıkılmış yüzlerce ülke olarak düşünün. İkinci aşamayı ise ömrünüz vefa ederse düşünürsünüz…