II. Abdülhamit devrinden iki sansür hikâyesi

Sultan II. Abdülhamit, hem imparatorluk içinden hem de dünyanın birçok yerinden fotoğraf çektirmek suretiyle ciddi bir arşive sahip olmuştu. Bu durum, Sultanın gerçekten bir hobisi miydi yoksa çok fazla çıkmayı tercih etmediği sarayından olan bitenleri böyle de takip edebilirim düşüncesi miydi çok belli değil. İlginç olan 35 bin kareden oluşan bir fotoğraf koleksiyonuna sahip Sultan II. Abdülhamit, kendi fotoğrafının çekilmesinden hiç hoşlanmazdı.

Abdullah Biraderler (Abdullah Freres) olarak bilinen Kevork, Hovsep ve Viken kardeşler 1858 yılında Pera’da bir stüdyoda fotoğrafçılığa başladılar. İşlerinde gayet iyi olan Abdullah Biraderler yaklaşık 5 yıl sonra Sultan Abdülaziz’in resmi fotoğrafçısı olarak saraya alındılar ve bu görevi II. Abdülhamit devrinde de yürüttüler. Sultan II. Abdülhamit, saltanatı boyunca üst düzey bürokratların, saray mensuplarının, askeri erkânın, imparatorluğun içinde kalan mekânların fotoğraflarını yıllar boyunca albüm halinde istemesine rağmen kendi fotoğrafını çektirmekten hep uzak durmuştu. Hatta bu yüzden sultanın daha şehzade iken çekilmiş portreleri, tahta çıktıktan sonra hem yerli hem de yabancı yayınlarda, sanki saltanat döneminde çekilmiş gibi gösterilmişti.

Abdullah Biraderler ve Padişah

Abdullah Biraderler, padişah portrelerini kesin olarak hiç kimseyle paylaşmama şartıyla Sultan Abdülhamit’in fotoğraflarını çekme imtiyazını almış tek fotoğrafçılardı. Lakin bir müddet sonra Pera’daki stüdyoda basılan Sultan Abdülhamit’e ait fotoğrafların alakasız yerlerde ortaya çıkmaya başlaması, saray erkânının tedirgin etmiş, sadrazama bir tezkere gönderilerek Abdullah Biraderlerin hemen cezalandırılması istenmişti. İsnat edilen suç, Padişahın izni olmadan fotoğrafların sağda solda paylaşılmasıydı. Sadrazama iletilen talep aynen şöyle:

“Bir gûna ruhsat ve me’zuniyet istihsal etmeksizin fotoğrafî Abdullah’ın Şevketlü Efendimiz Hazretlerinin fotoğraflarını çıkartmaya cüret etmiş olduğu leffen savb-ı sami-i efhamilerine irsal kılınan fotoğrafın ele geçirilmesiyle sabit olduğundan bundan öteye beruye ne miktarı dağıtılmış ise serian toplattırılmakla beraber bundan böyle bir tane çıkarmak teşebbüsünde bulunmasının tahtı memnuniyeti kat ’iyeye alınması ve merkumun böyle istihsali me’zuniyet etmeksizin bu harekette bulunmadığından dolayı hakkında terettüb eyleyecek cezanın müsaraaten icrası muktezası emrü fermanı Hazreti Padişahiden bulunmuş olmakla… 25 Kânunuevvel 1887”

Bu duruma Padişah, o kadar sinirlenmiş olmalı ki tüm çekilen fotoğrafların toplanmasını istemekle kalmaz, gereken cezanın bir an evvel verilmesini emreder. Yaşanan bu hadise Abdullah Biraderlerin zaten evhamlı bir karaktere sahip olan Sultan Abdülhamid’in gözünden düşmesine neden olur.

Yurda sokulamayan ansiklopedi

Sultan II. Abdülhamit devrinin Bahriye Nazırı Bozcaadalı Hasan Hüsnü Paşa öncülüğünde Bahriye Fen Komisyonu adıyla bir ilim ve kültür teşkilatı kurulmuştu. Bu teşkilatın girişimleriyle Ceride-i Bahriyye ve Mecmua-i Fünun-u Bahriyye isimli iki süreli dergi çıkartılmış, donanma ile ilgili haberlerden çalışan tüm personelin bilgilendirilmesi amaçlanmıştı. Bu dergilerin başında Kıdemli Yüzbaşı Süleyman Nutkî Bey vardı. Süleyman Nutkî idaresinde yayınlanan dergiler Bahriye Nazırının da etkisiyle nispeten özgür yayınlar yapabilmekteydi. Bu nedenle Fen Komisyonu, kurulduğu ilk günden beri bürokratların gözüne batmış, rahat hareketleri o devirde kuşkuyla karşılanmıştı. Komisyonun bu imtiyazlı durumu Bahriye Nazırı Hasan Paşa’nın hastalanmasıyla sona erdi ve teşkilata düşman olanlar yapılan çalışmalara engel olmaya başladı.

1890 yılında kurulan Bahriye Fen Komisyonu’nun iyi sayılabilecek bir kütüphanesi vardı. Ancak en büyük eksiği henüz ciddi bir ansiklopediye sahip olmamasıydı. Durumun farkında olan Süleyman Nutkî Bey, İngiltere’den Encyclopaedia Britannica’yı kütüphaneye kazandırmak için çok gayret sarf ediyordu. Bu çabalar netice vermiş, Londra Büyükelçiliğimiz vasıtasıyla satın alınan ansiklopedinin 1902 yılında İstanbul’a gönderilmek üzere postalandığı haberi tüm komisyon üyelerini heyecanlandırmıştı. Tek sıkıntı o yıllarda yurt dışından gelen yabancı dilde yazılmış eserlerin sıkı bir denetime tabi tutulmasıydı. Bu durum Britannica için de geçerliydi. Süleyman Nutkî Bey ansiklopedinin sansürden geçebilmesi için Hasan Paşa’dan yardım istedi. İstanbul Gümrüğünden Hasan Paşa’nın yardımlarıyla geçirilen kitaplar Bahriye Nezaretinin Özel Kalem Müdürlüğüne teslim edildi lakin sansür memurları 25. Ciltlik ansiklopediyi burada inceleme kararı aldı. Bu arada Hasan Paşa’nın rahatsızlığından faydalanmak isteyen hasımları da, Paşanın kurduğu Bahriye Fen Komisyonunun lüzumsuz bir teşkilat olduğunu açıkça ifade etmeye başlamışlardı bile…

Geldiği gibi gitti

Sansür memurları, ansiklopedinin daha ilk cildinde Sultan Abdülaziz’in ölümü ve Ereğli kömür madenlerindeki yolsuzluklara dair bilgileri görünce soluğu Bahriye Nezaretinde almış, ansiklopedinin kesinlikle memlekete sokulamayacağını bildirmişlerdi. Komisyon üyelerinin, beğenilmeyen cümlelerin matbaa mürekkebiyle karalanması teklifi kabul görmemiş, sansür memurları bir türlü ikna edilememişti. Süleyman Nutkî Bey son çare olarak derdini Hasan Paşa’ya ve o sırada nezarette bulunan diğer bürokratlara anlattı ancak Paşa, hastalığının da etkisiyle olacak umutsuzluğa kapılarak Nutkî Beyden konunun bir an evvel kapanmasını rica etti. En nihayetinde Encyclopaedia Britannica, Bahriye Fen Komisyonu üyelerinin acı bakışları eşliğinde İngiltere’ye geri gönderildi. Bozcaadalı Hasan Paşa da aynı ay içerisinde vefat etti. (1903)