Suriye direnişinin üzerinden tam dokuz yıl geçti. Suriye halkı bu süre zarfında ilk günkü inancından, direniş ruhundan hiçbir şey kaybetmedi. Tam aksine direniş ruhu ülke boyutlarını aştı, küresel bir nitelik kazandı.
İlk başlarda sanıyorduk ki, doğru tarafta yer aldığımız için dünya bizim yanımızda yer alacak. Oysa heyhat!…
Tam aksi oldu. Bütün dünya zalim Esed rejiminin yanında saf tuttu. Üstelik onun kendi halkını işkencelerle, varil bombalarıyla, kimyasal silahlarla öldürdüğünü bildiği halde… Suriye şehirlerinin yerle bir olması, ahalinin göç yollarına düzülmesi bütün dünyanın gözü önünde olup bitti. Esed’i sanık sandalyesine oturtmak için elde bütün deliller mevcuttu. Terör unsurları yalanıyla kendi halkını biçen bir yönetimin herkes farkındaydı.
Koca şehirleri muhalifler mi dümdüz etti?…
Kimin elinde böyle silahlar var?…
İnsanlar zehirli gazla kendi evlatlarına nasıl kıyar?…
Binlerce tutukluyu en ağır işkenceler altında öldüren kim?…
İşkence altında öldürülen tutuklulara ait 55 bin fotoğraftan oluşan arşiv, Sezar kod adlı Esed’in eski adamı tarafından teslim edildiği ve buna istinaden Sezar kanunu çıkarıldığı halde, neredeyse 5 yıldır kılını kıpırdatmayan bir dünya…
Kılını kıpırdatmayı bırakın, Esed’in icraatlarını destekleyen bir dünya…
Madem ki öyledir, bizim direnişimiz de sadece Esed’e karşı değil, dünya sistemine karşıdır. Durum bu minvalde….
Rus’u, İranlısı, Hizbullah’ı ve yancı çeteleri, hatta Afgan’ı doluştu güzel ülkeme. Kendi halkını öldürmede Esed’e yardım etmek için…
Sadece onlar mı?… DEAŞ’ı, El Kaide’si, Nusra’sı… ABD öncülüğündeki dünya sisteminin ülkemize her türlü müdahale için icat ettiği çeteler…
Yağma edildik dostlar…
Bir sürü devlet, Suriye’deki ulusal çıkarlarını beyan etti. Gizli saklı değil üstelik, aşikar bir şekilde. Mesela ABD Suriye’nin petrolü ile doğal gazına talip. Eldeki pek çok rapor, Suriye’nin petrol, doğal gaz ve daha nice zenginliğe sahip olduğunu gösteriyor.
Rusya’ya gelince… Sıcak sulara inme siyaseti gereği Tartus limanını istiyor. İran ise ülkenin tapusunun peşinde. Her şey kendi istediği gibi yürüsün, kendisine bağlı Şii gruplar aynı Irak’ta olduğu gibi Suriye’de de cirit atsın derdinde.
Bütün bu devletler, Suriye direnişini boğmak, amacından saptırmak için ellerinden geleni yaptılar. Direnişin sivil ve askeri önderlerini katleden bu ülkelerdir. İçimize devşirdikleri elemanları zerk ederek bizi her açıdan zayıf düşürmeye çalıştılar, halen de çalışıyorlar. Muhalif basında adamları var, muhalif STK’larda adamları var. İdari mekanizmaya hatta ÖSO’ya bile sızdıkları biliniyor.
Evet, bütün dünya bizim direnişimize karşı savaş halinde… Ama biz hala dimdik ayaktayız. Allah’ın (cc) iradesiyle yolumuza devam ediyoruz. İçimizdeki hainleri bir bir ayıklayarak, satılık şerefsizleri bertaraf ederek şanlı direniş bayrağını dalgalandırıyoruz.
Bu satırları yazarken İdlib’in kadınlarına, çocuklarına ve yiğitlerine bakıyorum da…
Onlar sıradan insanlar değiller…
Suriye’nin dört bir yanından; Humus’tan, Halep’ten, Guta’dan gelip İdlib’deki kardeşlerine iltihak ettiler. Esed ile birlikte yaşamayı reddedip evlerini barklarını, her şeylerini geride bıraktılar. Aşağılanmayı kabul etmeyip şereflerine, izzetlerine sahip çıktılar. Şu zalim dünyayı değiştirecek gerçek bir direniş hattı için İdlib’i tercih ettiler.
İşte bu tercih, işte bu direniş ruhu zaferin kendisidir.
Çünkü zayıfların yanında yer almayı tercih edebiliyorsan en güçlü sensin.
Bugün İdlib halkının bize ihtiyacı yok. Bizim onlara ihtiyacımız var.
Günahlarımızın yükünden kurtulmak için…
Hayatımızın anlamını keşfetmek için…
Şu zalim dünyayı değiştirmek için…
Direniş ruhunu kuşanmak için…
Bizim İdlib’e ihtiyacımız var.
Halkımın yasını yazmamak üzere kendime söz vermiştim.
Kimseden yardım istemeyeceğime dair kendime söz vermiştim.
Ancak İdlib başka…
İdlib bugün tek başına…
Üşüyor…
Aç…
Yorgun…
Ve tepesinde bombalar patlıyor…
İdlib’e sahip çık!…
İdlib’i kurtar!…
İdlib’i kurtarın!…
