Din ve dil, önemli ortak değerlerimizdir. Ezan da öyledir. Bir Müslüman dünyanın neresine giderse gitsin, ezan okunduğu zaman anlar ki namaz vakti girmiştir.
Ezan memleketimizde 18 yıl boyunca yasaklandı. Allah-ü Ekber yerine ‘Tanrı Uludur’ dedirttiler yıllarca. Ortak değerlerimize sahip çıkmalıyız.
Karnımızı doyurmak için nasıl çalışıp çabalıyorsak, ortak değerlerimizi yaşatmak için de gayret sarfetmeliyiz.
Müslüman toplumlar içerisinde farklı coğrafyalarda en çok konuşulan dil Arapçadır. Türkçe de çok konuşulan dillerden biridir. Balkanlardan uzak Asya’ya kadar çok geniş bir alanda Türkçenin çeşitli lehçeleri konuşulur. Bu coğrafyanın bir kısmında, farklı lehçelerde konuşan Türklerle bir arada bulundum. Bu lehçeler içinde en çabuk ve kolay anlaşabildiğim Azerbaycan Türkçesi oldu. Türkmen ve Özbeklerle anlaşmak biraz daha vakit aldı.
Türk Dünyasında İstanbul Türkçesi diye bir mefhum vardır. Ve maalesef bizler bu İstanbul Türkçesi’ni koruyamadık. Bundan dolayı bizler, bilhassa yazarlar vebal altındayız. 50 yıl öncesinin İstanbul Türkçesi’ne ait yazı ve konuşma dili ile şimdinin yazı ve konuşma dili arasında dağlar kadar fark var.
1970 ve 80’li yıllarda televizyonun, 90’lı yıllarda da cep telefonunun yaygınlaşması dilimizin tahribatında önemli rol oynamıştır. Zaman zaman televizyon dizilerinde rastlarsınız, 1950’lerin veya 60’ların Anadolu’sunda geçen bir hikâyede kahramanlardan biri diğerine:
‘Sen bittin’ diye tehdit eder. İyi de, o zaman diliminde böyle bir cümle yoktu ki!..
ŞEHRİYAR’I BİLİR MİSİNİZ?
‘Mir Ağaoğlu Muhammed Hüseyin’ desem erbabının haricinde hemen hemen herkesin dudak bükerek ‘kimdir bu’ diye düşüneceklerini sanıyorum.
Şehriyar dediğimde ise bazılarımız hatırlayacaktır.
Şehriyar Tebrizli ama aynı zamanda hem Bakülü, hem İstanbullu, hem Aşkabatlı, hem Buharalı, hem Üsküplü, hem de Saraybosnalı…
Mir Ağaoğlu Muhammed Hüseyin’in doğumu hakkında, 1904 ile 1908 gibi farklı tarihler verilir. Tebriz`de doğdu. Şehriyar, ilk şiirlerini Farsça olarak Tebriz’de, Muhammediye Mektebi’nde okurken okulun Edeb adlı dergisi için yazmaya başladı.
Lise ve üniversite tahsilini gördüğü Tahran’da, Şair Ferruh-i Yezdî’nin kıraathanesinde, edebî bir muhit içerisinde bulunarak şiirini geliştirdi. Farsça ilk şiir kitabı olan Sadâ-yı Ḫudâ’yı, 1929 yılında yayınladı.
Farsça şiirleri İran`da çok beğenildi. Bundan dolayı edebiyat çevreleri kendisini dönemin Nizami`si, Hafız`ı ve Sadi`si olarak selamladı. Farsça`yı bir Farstan çok daha mükemmel yazıyor; Fars dilini şiir sanatında ustaca kullanıyordu.
Şehriyar’ın annesi, oğlunun Farsça şiirler yazmasını içinden onaylamıyordu. Tebriz’de Bank-ı Keşaverzi’de çalışırken yorgun argın iş dönüşü bir şiirini tamamlayıp eve vardığında; annesine şiirini hevesle okumaya başlar. Anası hiç oralı olmaz. Zira babasının hassasiyetinden dolayı evlerinde öteden beri Türkçe konuşulur.
Daha önce yazdığı şiirlerini okuduğunda, gülümseyen anasının suratı bu kez asıktır . Dayanamayıp sorar:
-Ana hasta mısın?
Evlerinde hiç Farsça konuşmayan anası, Farsça olarak hasta olmadığını söyleyince:
-Ana neden Farsça konuştun?
-Sen Türkçe şiir mi yazıyorsun ki, ben sana Türkçe danışayım. Evimize hapsettin Türkçeyi! Türkçe ile büyüdün, Farsça yazarsın. Goy artık kulak asmayacağım şiirlerine!
Anasının bu serzenişiyle donup kalan şairin gözünde geçmiş günler canlanmaya başlar. Babasının elinden tutup Heyder Baba Dağı eteğindeki köylerini gezdirmesi yadına düşer. Hoşgenap’ı, Güllüceyi, Kayışkursak’ı, Vangüzelleri’ni gezmeleri gözünün önüne gelir. Işte o gün Türkçe yazmaya karar verir.
Şair, en önemli şiirlerinden Heyder Baba’ya Selam adlı şiirinin ilk bölümünü 1950 yılında Tahran’da yazdı. İkinci bölümünü de 1967 yılında Tebriz’de kaleme aldı. Bu şiiri İran’ın haricinde Türkiye’de, Irak’ta ve Kuzey Azerbaycan’da neşredildi. Hakkında yüzlerce makale yazıldı.
Şehriyar özellikle Türkçe şiirlerinde, çocukluğunun geçtiği köy hayatının sadeliği ve içtenliğini yansıtır. Heyder Baba ve Sehendim şiirlerinde bu çok açık bir şekilde görülür:
HEYDER BABA’YA SELAM
Heyder Baba, kehliklerin uçanda,
Göl dibinden dovşan kalkıb kaçanda,
Bahçaların çiçeklenib açanda,
Bizden de bir mümkün olsa, yâd ele,
Açılmayan ürekleri şâd ele.
Sehendim
Göyden ilham alalı sirri semavata deyersen,
Hele ağ kürkü bürün, yazda yaşıl don da geyersen,
Goradan halva eyersen
Şehriyar şiir yanında tasavvufla ilgilendiği gibi Kur`an ayetlerini kendi elleriyle levhalara yazarak Hat Sanatı`nda da söz sahibi olmuştur.
Ruhları şâd olsun…