Dostlarım bana eşi şehit olmuş üç çocuklu Suriyeli dul bir kadından bahsetti. Kadıncağız zengin bir Arap’la evlenmiş. Kadıncağızın çocuklarını başından savmak için plan yapan kurnaz koca, onlara bir miktar para verip Avrupa’ya göndermiş. Amacı henüz genç sayılacak yaşta olan kadınla baş başa kalmak olan adam sonuçta bir aileyi kendi rahatı uğruna paramparça etmiş. Şu anda bir başlarına Avrupa’da yaşayan üç kardeşin akıbeti hakkında kimsenin bir bilgisi yok. Bu, Suriyeli dul kadınların başına gelen hüzünlü hikâyelerden sadece biri. Diğer hikâyenin kahramanı ise çocuklarına eziyet ederek ağır bir şekilde dövdüğü için İdlib mahkemesi tarafından hapis cezasına çarptırılan başka bir dul kadın. Sürekli hakarete uğrayıp dövülen küçücük çocukların yaşadıkları travma hem bedenlerinde hem de psikolojilerinde bariz bir şekilde görülebiliyor. Suriyeli dulların yaşadıkları dramın ağırlığı inanılmaz boyutta. Baba olmadığı için artık geçindirilemeyen bir ev, mutfakta kaynamayan boş bir tencere var. Küçük çocukların yaşlarından büyük işlere ya da dilenmeleri için sokağa gönderilmeleri işte bu yüzden. Bu yüzden çocuklar her türlü tehlikeye açık bir halde. Şiddete maruz kalıyorlar, zararlı alışkanlıklar ediniyorlar, suç örgütlerinin ağına kolayca düşüyorlar.
Bir toplumun içine düştüğü yanlışlar savaşta çok daha belirgin hale geliyor. Kadınların ev geçiminde erkeklerine eline çok fazla bakması da bu anlamda Suriye toplumunun yanlışlarından biri. Kadınların kendi ayakları üzerinde duramayışı, evin erkeği tutuklandığında / yaralandığında / öldüğünde bir bedel olarak çocukların sırtına yükleniyor ve bu durum onların geleceğini karartıyor.
Kadınlara destek olma temelinde kurulan derneklerin, tutulan bürolarda yapılan birkaç etkinlikten ibaret kalması da gerçek bir sorun olarak önümüzde duruyor. Avrupa Birliği’nin faaliyetlerini de bu bağlamda değerlendirebiliriz. Bu alanda öne çıkmış birçok kuruma bakıldığında faaliyet olarak konferans düzenlemenin, dini dersler vermenin, çeşitli geziler düzenleyip pastalı-börekli etkinlikler organize etmenin ötesine geçemediklerini gözlemliyoruz. Sayıları az da olsa kadınlara ciddi anlamda mesleki eğitimler veren, kendilerine ve ailelerine katkı yapacak beceriler kazandıranları elbette bir kenarda tutuyor ve takdir ediyoruz. Fakat vaziyet gerçekten pek parlak sayılmaz.
Sadece zalim bir savaşın ortasında kalanların değil, bütün kadınların özellikle kendi ailelerinden destek görmeleri gerektiğine dikkat çekmek istiyoruz. Hele de bizim bölgemiz olan Ortadoğu’da. Doğru düzgün eğitim alamamış, kendi geçimini sağlama noktasında zayıf kalan, erkeklerin eline bakma zorunluluğunda bir kadın profili var çünkü.
Kadınların öncelikli olarak eğitime ve bir işe ihtiyacı var. Evlenmeden önce hayatı tecrübe etmeye, kendi ayakları üzerinde durabilmeye ihtiyacı var. Evlenmek bir kaderdir, gerçekleşmeyebilir. Bu durumda kadın kendine yetebilmeli, kendi şerefini ve onurunu muhafaza edebilir konumda bulunmalıdır.
Evli kadın kocasına dayanak olması açısından güçlü bir karaktere, kendinden emin, ne yaptığını bilen bir kişiliğe ihtiyaç duyar. Eğitimli ve üretken bir kadının evliliği daha sağlam temeller üzerinde yükselir. Hayatın getireceği zorluklar karşısında kolay kolay dağılıp gitmez. Kadının yeri geldiğinde liderlik edebilecek donanımda bulunmasının önemine Suriyeli dulların düştüğü feci durumlar pekâlâ örnek olarak verilebilir. Bu konuda Müminlerin Annesi, Hz. Peygamber’in eşi Hatice Validemizi anmakta yarar var. Kendisi ticaret yapan bir kadındı. Şam ve Yemen topraklarına giden kervanlara iştirak eder, ücret karşılığı tuttuğu adamlar aracılığıyla mallarını satarak para kazanırdı. Bilindiği gibi Hz. Peygamber ile bu sayede tanışmıştı. Ticaret kervanının başında gönderdiği Hz. Peygamber’in doğruluğuna, dürüstlüğüne meftun olarak ona bizzat kendisi evlenme teklifi yapmıştı. Nitekim evlendikten sonra güçlü kişiliği, bilgisi-becerisi ve zenginliğiyle Hz. Peygamber’in ve İslam davasının en büyük destekçisi olmuştu. Hatice Validemizin vefatıyla büyük üzüntüye kapılan Peygamberimiz o yıla “Hüzün Senesi” adını vermiş, hayatı boyunca kendisini sevgi ve takdirle yâd etmişti.
İşte bizim toplumumuzun, İslam ümmetinin ihtiyaç duyduğu kadın profili budur. Güçlü karakteriyle bize liderler yetiştirecek, bilgisiyle becerisiyle onları eğitecek Haticeleri çoğaltmamız gerekiyor. Bize Hz. Hatice’yi unutturan, Müslüman kadını sosyal hayattan çekip alan yüzyılları artık geride bırakalım. Hz. Hatice gibi hem ticaretin, hem İslami davetin hakkını veren öncü kadınlar olalım.