1682 yılında, henüz 10 yaşındayken Rus Çarı olan Petro, yedi yıl boyunca üvey ablasının gölgesinde bir hayat sürdü. 17 yaşına geldiğinde devletin idaresini eline aldı, 1694 yılında annesinin vefatıyla birlikte ülkesinin sınırsız otoriteye sahip tek lideri oldu. Saltanatı süresince modern Rusya’nın inşası için çok büyük emek veren Petro, idealleri uğruna oğlunun dahi ölümüne göz yumdu ama asla verdiği kararlardan geri dönmedi.
İdeallerinden taviz vermedi
Çar I. Petro’nun en büyük amacı Rusya’yı Avrupa ülkeleriyle boy ölçüşecek bir seviyeye taşımaktı. Bunun için ilk etapta ordusunu modern bir hale getirmeyi planlıyordu. Başta Hollanda ve Venedik olmak üzere Avrupa’nın birçok ülkesinden gemi yapım ustalarını getirterek Rusya’nın güneyinde büyük tersaneler inşa ettirdi. Ayrıca zorunlu askerlik uygulamasını yürürlüğe sokmak suretiyle iki yüz bin kişilik büyük bir kara ordusu kurdu. Kimliğini gizleyerek çıktığı Avrupa seyahatinde gelişmeleri yakından takip etti, ülkesine dönerken de yanına pek çok konuda uzmanlaşmış isimleri aldı. Bir bilimler akademisi kurarak bu uzmanları istihdam etti. Avrupa’nın sosyal yaşantısını ve kültürünü öğretmek için başta soylulara hitap eden bir muaşeret kitabı hazırlattı. Devlet bütçesinin neredeyse tamamına yakınını yaptığı ıslahatlara ayırdı. Bunun için ağır vergiler koydu, halkı çalışmaya zorladı. Sanayide atılımlar yaparak devlet himayesinde fabrikaların açılmasını sağladı. Köylülerin topraklarını parçalara bölmelerine veya terk etmelerine izin vermeyerek en üst düzeyde verim almaya çalıştı. Temeli matematiğe dayanan okullar açtı. Bunları mühendislik, denizcilik ve topçuluk okulları ile destekledi. Elbette Petro’nun başlattığı bu modernleşme teşebbüsleri fedakârlık istiyordu. Ülkenin belli bölgelerinde Çarın kalkınma hamlelerine dayanamayan ya da katlanamayan topluluklar isyan etti. Petro bu isyanları da kanlı bir şekilde bastırarak adeta tüm Rusya’ya kararlarından dönmeyeceğine dair gözdağı vermiş oldu.
Oğlunu öldüren lider
Çar I. Petro’nun dine bakış açısı tamamen pragmatik tercihler yönündeydi. Manastırlara devam eden halkın dini hislerine hâkim olan rahiplerle arası pekiyi değildi. Bu durumun en güzel örneği Petersburg’da yaşanmıştı. Yeni açılan bir su kanalını denetlemeye giderken bölgedeki kiliseyi de ziyaret eden Petro, halkın Meryem Ana tablosu önünde ağlaştığını görünce sinirlenmiş, rahiplerle tartışmış, tabloyu herkesin gözü önünde olduğu yerden indirmişti. Çanların sesi nedeniyle geceleri kiliselerin kapatılmasına karar verecek kadar ileri giden Petro’ya karşı artık din adamları da harekete geçmişti. Açıktan bir muhalefet yürütemeyen rahipler Çarın oğlu Aleksi ile irtibata geçerek amaçlarına ulaşmayı denedi.
Aleksi babasından çok farklı bir karaktere sahipti. Petro’nun manastıra kapattığı ilk eşinden dünyaya gelmiş ve iyi bir eğitim almamıştı. Teyzeleri tarafından bakılan Aleksi’nin babası ile iletişimi de hiçbir zaman iyi olmamıştı. Küçük yaşlardan itibaren papazların elinde büyüyen veliaht, Petro’nun izlediği ıslahat politikalarına karşıydı. Rahiplerin de etkisiyle babasını; dinin hükümlerine aykırı bir yaşantı sürmekle, tütün içmeye müsamaha göstermekle, yabancılara önemli vazife ve makamlar vermekle, dar ve kısa elbiseler giyip sakallarını kesmekle itham ediyordu. Bu arada rahipler de boş durmuyor Petro’nun aslında Rus değil Alman asıllı olduğuna dair dedikodular yayıyordu. Oğlunun hal ve tavırlarından tümüyle haberdar olan Petro onu zaman zaman gözü önünde kırbaçlatmış, mirasından mahrum bırakmakla tehdit etmişti. Ancak bir türlü muhalif fikirlerinden vazgeçirememişti.
Petro, asi oğlunu yirmi altı yaşına geldiğinde bir manastıra kapatmaya karar verdi. Bu durumdan bir şekilde haberdar olan Aleksi kaçarak firar etti ve babasının işkencelerinden kurtulmak için Roma’ya, Papalığa iltica etmeyi düşündü. Ancak düşüncesini hayata geçiremeden Rus güvenlik güçleri tarafından Napoli’de yakalanarak Moskova’ya getirildi. Bu hadiseden sonra Petro, oğlunun veliahtlıktan alınarak yabancılarla işbirliği yapmak, ıslahatlara muhalefet etmek, devlet aleyhine entrikalar çevirmek ve Çarlığın haysiyetini ihlal etmek suçlarından Petersburg’da yargılanmasını istedi. Mahkeme çok kısa bir sürede Aleksi’yi idama mahkûm etti lakin babası bu cezayı tatbik ettirtmeyerek onu bir kaleye hapsetti.
Hayali gerçek oldu
Her gün muhakkak Petro’nun huzuruna çıkarılan Aleksi, yediği kırbaçlardan artık bitap düşmüştü. Bu işkenceye ancak beş gün dayanabilen talihsiz veliaht 26 Haziran 1718 yılında hayatını kaybetti. Yaşanan bu elim hadiseden sadece bir gün sonra tersane tezgâhından denize indirilen bir savaş gemisi için yapılan törene iştirak eden Petro’nun hiçbir üzüntü içinde olmadığını, tam aksine verilen ziyafette gayet neşeli olduğunu Çar’ın yakın dostu Mençikof hatıralarında yazmıştı. Petro kurduğu büyük Rusya hayalinin yıkılmaması için Çar’ın kendi varisini kendisinin tayin etmesini sağlayacak bir ferman yayınlamış ve böylece tekrar eski uygulamalara dönmek isteyebilecek hanedan üyelerinin tahta geçmesini engellemişti. Devletini mutlak bir otoriteyle yöneten Petro 8 Şubat 1725 yılında hayatını kaybettiğinde geriye güçlü bir Rusya bıraktı. Bugün Rusya dünya siyasetinde etkin bir rol izleyebiliyorsa onun devrinde atılan adımlara borçlu…