Ceviz ağacının bir kamera gibi resim çektiği söylenir. Fotoğraf çekmeye gücü olan bir bina üzerine düşündüğümde aklıma Haydarpaşa Garı geliyor. Şehrin iki yakası arasında süren akışın mütehakkim şahidi o. Biz onunla önce ne zaman karşılaştık? Siyah-beyaz filmi Refahiye’deki merkez sinema salonunun balkonundan seyrediyordum. Beş yaşındaydım. Yazıları çat pat sökebiliyordum. Tren kalabalığı içinde ilerleyen ailenin Haydarpaşa ile karşılaşmasındaki şaşkınlıktan payıma düşeni alırken gözlerim kapanmış. Sonraları gar rüyalarıma girmeye devam etti. Günün birinde İstanbul’a gidersem önce onu göreceğimden şüphem yoktu. Haydarpaşa yüz yıldır Anadolu’ya açılan tren yolu ağlarının ana istasyonu, İstanbul’un da kapısı.
1950’lerden itibaren yaşanan yoğun göç dalgasının ilk adresiydi İstanbul. Güneydoğu Ekspresi ile gelen Gurbet Kuşları’nın kahramanları olan Bakırcıoğulları ailesinin üyeleri gibi nice göçmen aile Avrupa yakasıyla önce Haydarpaşa Garı’nın basamaklarında yüz yüze geldi. Garın merdivenlerinde denkleri ve yükleriyle görünüşleri, bir çıkış ve girişin de resmidir. Yeni bir doğumdan söz edilebilir hatta; Anadolu geridedir artık ve garın merdivenlerinden inerek vapura yönelen göçmen aile için Avrupa yakasında birçok açıdan yeni bir hayat başlayacaktır.
İstanbul-Bağdat demiryolu hattı projesi II. Abdülhamit döneminde, 20 Mayıs 1906’da başlatıldı. Projesi Alman mimarlar Otto Ritter ve Helmuth Cuno. Garın yapımında Alman ustalarla İtalyan taş ustaları birlikte çalıştılar. Gar adını bulunduğu semtten aldı, semte adını veren şahıs ise III. Selim’in vezirlerinden Haydar Paşa. Göz önünde, açık bir hedef; bu nedenle de başına gelmedik olay kalmadı binanın. 2000 yılında yangın geçirerek şekil değiştirdi, ama daha öncesi de var. Birinci Dünya Savaşı sırasında deposuna yerleştirilen cephaneler yüzünden, 1917’de gerçekleşen sabotaj büyük bir bölümüne hasar veren bir yangına yol açtı. Elbette onarıldı, ama biçim değiştirmeye zorlandı. 1979’da Independenta adlı ham petrol yüklü Rumen bandıralı tanker, Dolmabahçe açıklarında Yunan bandıralı kuru yük gemisiyle çarpıştığında da meydana gelen patlama kurşun vitraylarını hasara uğrattı. (Patlama o kadar şiddetliydi ki Küçükyalı’da duymuştuk.) 1976’da aslına uygun olarak geniş çaplı bir onarım gördü. 1983’ün sonunda dört dış cepheyle iki kulenin restorasyonu tamamlandı.
Bir aya yakın süren Independenta yangını sırasında öğrenciydim, bir süreliğine Üsküdar yolunu kullanmıştım. Herhangi bir yolu kısa süreliğine kullansam da Haydarpaşa asli güzergâhımdı.
O gar binasının geniş salonundan ve merdivenlerinden sadece ben koşmadım yıllarca, Orhan Kemal’in, Halit Refiğ’in, Mustafa Kutlu’nun kahramanları da koştu, Karaköy veya Eminönü vapurlarına yetişmek için. Bu nedenle de çatısında çıkan ağır yangını takiben garın suskunlaştığı dört yıllık dönemi kendime ait İstanbul’un biraz daha eksildiği bir zaman aralığı halinde, zaman zaman adımlarımı şaşırarak yaşadım. Siluet kaybının iki şekilde gerçekleştiği bir dönemden söz edilebilir: Bir taraftan düzensiz gökdelen yükseltileri camilerin oluşturduğu manzarayı karıştırırken, sadece Anadolu yakasının değil bütün İstanbul’un önemli sembollerinden biri olan Haydarpaşa müzeleştiriliyordu. Canlı hafızanın bu şekilde iptalinin bedelleri çok ağır olabilir. Unutmamız gerekeni hatırlatan, hatırlamamızı gerektireni de unutturan ihmalin hasılası, çarçur etme alışkanlığının olağan hale gelmesi.
Şehrin metropole dönüşmesini de özetliyor Haydarpaşa Garı’nın işlevinin bir bakıma Marmaray’a yüklenmesi. Gelgelelim Haydarpaşa, manzarasıyla kucaklayan bir karşılamanın salonuydu. Marmaray’da payımıza düşen ise şehrin gökdelensiz zamanlarına özgü siluetini konu alan albenili seramik panolar.
Zihnimden sahneler akıyor: 12 yaşında ilk kez vapura binmek üzere babamın peşinde merdivenlere sürüklenirken, ikide bir geriye dönüp binayı sinema sahnelerindeki görüntüleriyle karşılaştırmayı sürdürüyordum. Üniversite çağında çizim masası başında geçen gecenin ardından elimde T cetvelle koşturuyordum bir dakika olsun kazanabilirim diye. Yaz sıcağı Ramazanında kız kardeşim Aynur’la İstanbul camilerini dolaşıp da dönerken halsizlik içinde boş bir trenin serinliğine kendimizi savurduğumuzda, çoktan eve döndüğümüz hissine kapılmamış mıydık?
Sarıyer’e rölöve çalışmaya gitmek için de orada buluşurduk, Bahçelievler’e tefsir çalışmaya gitmek için de. Roman kahramanlarının buluşmaları gibi ayrılıkları da onun bağrında sürprizlere açık olurdu. Bir uğultu içinde dalgalanan ellerin sahibi, kimseye söyleyemeyeceği cümleleri emanet edebilirdi garın uzamına.
“Bir şey, çok önemli bir şey kaybedildi içe çekilme yıllarında. O neydi? Kendi benliğini her şeye rağmen koruyabileceğine dair inanç” diye yazmıştım Umran dergisinin kentsel dönüşümü konu alan sayısında yer alan “Sokakları ikinci kez yitirmek” başlıklı yazımda. Kentsel dönüşüm, sanki insanlar rüzgârın önünde savrulsunlar diye “orada oturduklarına” dair işaretlerden yoksunlaştırılacak şekilde sürdürülemez.
İBB Meclisi 2013’te oy çokluğuyla Haydarpaşa’nın bulunduğu alanda ticari yapılar ile otel gibi yapıların yapımına imkan tanıyan bir planı onaylamıştı. Müze olacağı söylendi garın; derken gentrification kavramıyla konuşuldu, büyük rant alanı olmasıyla ilgili iddialar öne sürüldü. İnsanlar haftalarca Haydarpaşa’da toplanıp itiraz etmeyi sürdürdüler. Metropol arzularına karşı şehir bazen kendini korumaya almayı başarıyor. İBB Meclisi geçtiğimiz hafta İmar ve Bayındırlık Komisyonu’nun, “Planın revize edilmesi için Planlama Müdürlüğü’ne iade edilmesi” yönündeki görüşünü oy birliğiyle kabul etti. Yeni hazırlanacak planda Haydarpaşa Garı’nın hızlı trenin ilk istasyonu olarak tarihi kimliği koruyacağı belirtiliyor. Çevre düzenlemesi de garın varlığı hesaba katılacak şekilde yenilenecek. Bu çok iyi bir gelişme.
Kuşkusuz Haydarpaşa hızlı bir toplumsal sürecin atölyesi olmasına da borçlu şahitliğinin duyurduğu güveni. Küreselleşmenin tüketim ve yenilik telkinlerine rağmen kendini bilerek gelişme bilincine de karşılık geliyor hayatiyeti. Onu özleyenler, geçişsizliği yüzünden kaybedilenler üzerine de düşünmüş olmalılar geçen zaman içinde. Geri döndü; ancak biz bambaşka bir yerdeyiz şimdi, muhtemelen. Haydarpaşa Garı ile yeni karşılaşmamız, çeşitli vadelerle/vaatlerle silikleşen mazimizle hesaplaşmanın da fırsatı…