Memlekette sıla-i rahimdeyim. Yeni nesil kardeşlerimiz, sıla-i rahim deyimini bilmeyebilir. Doğduğunuz yer anlamındadır. Siz İstanbul ya da başka bir büyükşehirde doğmuş olabilirsiniz, anne babanızın doğduğu memleketinize gidin, köylüleriniz ve akrabalarınızı ziyaret edin. Sıla-i Rahim’den sonra hayatınızda önemli değişiklikler meydana geldiğini göreceksiniz.
Memlekette gezdikçe, değişik hikâyelerle karşılaşacaksınız. Benim doğduğum ve 8 yaşına kadar yaşadığım Kuşça Köyü, Konya’nın Bozkır İlçesi’nin öne çıkmış köylerinden biri. Ayşalar, Bozalan, Gargıcılar, Hatıplar, Hacı Ahmatlar, Irgınlar ve Piriler olmak üzere 7 mahallesi var. Eskiden bayram ve cuma namazları sadece Hatıplar Camisinde kılınırdı.
Kuşcalılar (yerel tabirle Gucca köyü), düğün ve çeşitli vesilelerle diğer köylere gidip, çeşitli etkinlikler yapar. Bu, 1930-40 yıllarından kalma bir gelenektir. 1960’lı yılların ortasına kadar devam etmiştir. Bu oyunlardan birisini, sizinle paylaşmak istiyorum:
Hâdise Muzaffer Ceylan’ın 12 Nisan 1968 tarihinde Bozdam Köyü’nde yapılan düğününde yaşanıyor. Muzaffer Ceylan şöyle anlatıyor: “Asker arkadaşım Kuşca köylü Mehmet Ali Sarıyar’ı (Eskioğlan) ve Guccalıları düğünüme davet ettim. Eskioğlan ile birlikte Hamza Sarıyar, Kamil Sarıyar, Mehmet Can ve adını hatırlayamadığım birkaç kişi daha düğüne geldiler. Guccalıların yaptığı oyunlar, hele hele Küllü Goca oyunu, hâlâ hatırımdan çıkmıyor.
Düğünden bir gün sonra Guccalı misafirlerimize köyü gezdirdik. Öğle sonunda da bizim evde yemek yedirdik. Eğlence olması için bir oyun aklıma geldi ve asker arkadaşım Eskioğlan’ın ceketinin bir cebine havla (helva) diğerine de biraz su doldurdum. (Ceket deri olduğu için suyu geçirmedi.) Bu arada durumu Kamil’e saklıca (gizlice) bildirdim. Yemeği yedikten sonra misafirlerimiz ‘Bize müsaade, biz gidelim’ diyerek, ayaklandılar.
Tam kapıdan çıkacaklarında Kamil: “Durun arkadaşlar! Biz gidiyoruz ama Bozdamlıların bir şeyi kaybolur, sonra Guççalılar çaldı derler. Onun için herkesin üzerine arayacağım” dedi ve hemen sırayla herkesin üzerini aradı. En sona Eskioğlan’ı bıraktı. Sıra O’na geldiğinde elini ceketin cebine daldırdı. Bir de ne görsün bir avuç halva. Hemen diğer cebine elini attı. Orada da su dolu olduğunu görünce: “Demek halvayı yiyecen, boğazında galınca da üzerine su içecen, öyle mi? Bu bizim arımız (bu ayıp, bize yakışmaz), bu cezasız galamaz! Mahkemeyi gurmamız lâzım” dedi ve hemen Guccalıların fır fır mahkemesi’ni kurdu.
Kuşça Köyü’nden gelenlerden birisini candarma (Jandarma), birini savcı, gendini de hâkim tayin etti ve asker arkadaşım Eskioğlan’ı mahkeme etmeye başladılar. Candarma hemen ellerini bağlayarak, mahkeme huzuruna getirdi ve ellerindeki bağı çözdü. Savcı: ‘Bu Eskioğlan Gucca geleneklerine ve ganunlarına uymayan bir davranışta bulunarak, Gucca’yı rezil etmiştir. Bu yaptığının yanına galmaması için ‘Ayakları şişinceye gadar falaka ve dili sarkıncaya kadar da pardıya (tavana) asılma cezası verilmesini talep ediyorum’ dedi.
Hâkim, Eskioğlan ve şahitleri dinledikten sonra şu gararı açıkladı: Falakaya yatırılıp, ayakları şişinceye kadar değnekle döğülmesi ve ardından dili sarkıncaya kadar pardıya asılması…
Guccanın fır fır ganunlarına göre, karara itiraz yoktu. İtiraz ettikçe ceza gatlanarak artırılırdı. Bunu bildiği için asker arkadaşım Eskioğlan boynunu büktü, cezaya razı oldu. Ayakları şişinceye gadar, değnek vuruldu. Daha sonra da topuklarından iple bağlanarak, pardıya asıldı ve yarım saate yakın asılı galdı. Candarma ipini çözdüğünde Eskioğlan, kilimin üzerine pelte gibi yığıldı galdı. Bir saatten fazla yerde yattıktan sonra galktı ve kimseye bir şey demeden gapıdan çıktı, harmandan Gucca Köyüne doğru yörümeye başladı.
Kamil Sarıyar, evden çıktı ve harmanın ortasına ulaşan Eskioğlan’a seslendi: ‘Ulaaaan Eskioğlan! Eğer dönüp damada Allah’a ısmarladık, hakkını helâl et demezsen; seni Gucca Köyü’ne varmadan vururum, sağ gomam’ diye bağırdı ve elindeki dabancanın ağzına, şak şuk mermeyi verdi. Eskioğlan baktı iş ciddi. Geriye döndü yanıma geldi ve ‘Allah’a ısmarladık! Haggını helâl et’ dedi. ‘Güle güle… helâl olsun’ deyip uğurladım.” (Bozkır Gündem Dergisi – Nisan 1992 Sayı: 5 Sayfa: 34)
Şimdi nerede bir Kuşca Köylü ile garşılaşsam hemen bu aklıma gelir, gülerim…