Ellili yaşlardaki arkadaşımdan telefonuma gelen mesajla başladı herşey. Sesinde bir burukluk vardı.
Yaşından şikayet ediyor, hayatın artık kendisine tatsız geldiğinden söz ediyordu. Aslına bakarsanız çevremde belli yaşa gelmiş birçok kadının ortak şikayetiydi bu. Bazıları genç kız gibi görünmek neredeyse bir servet ödemeye hazırdı. Hakkını yemeyelim, yıllık geliri milyarlarca doları bulan bir kozmetik pazarı var ortada. Türlü türlü formüllerle kadınlara ebedi gençliğin iksirini sunan kocaman bir pazar. Mesele sadece cilt bakımı ve kozmetik değil, bir de güzellik ameliyatları var. Tornadan çıkmış gibi kadınlar… Neredeyse tek tip güzellik anlayışı… İnsandan çok ruhsuz robotlar üreten bir makina düzeni…
Sıradan ev kadınlarını bile ameliyat masasına yatıran, dur durak bilmeden yeni çıkan güzellik ve cilt bakım ürünlerini satın aldıran, gazetelerden, televizyon kanallarından pazarlanan soyut, ucube bir güzellik anlayışı…
Oysa ne kadar zorumuza giderse gitsin, belli bir yaşa eriştiğimizde artık gençliğimizde göründüğümüz gibi görünemeyeceğiz. İşin doğası bu. Gençlik dediğin ömrümüze kıyasla oldukça kısa bir süre. Belki on beş, hadi bilemedin yirmi sene. Ondan sonra ister istemez kendini dayatan bir değişim vakti…
Suçun büyüğü yine bizde. Kaçınılmaz olana hazırlıklı olmak gerekmez mi? Oysa biz gençliğin ışıltılı günlerinde başımıza gelmesi mukadder olan durumu hiç aklımıza bile getirmiyoruz, daha doğrusu getirmek istemiyoruz. Belli bir yaşa gelince yaşanan hayal kırıklığının bu derece şiddetli olmasının nedeni de bu.
Oysa erken yaşlardan itibaren bu gerçeğe kendimizi alıştırmamız gerekiyor. Bu gerçeğe alışmak, bedenen ve zihnen o günleri sağlıklı ve güçlü olarak karşılama fırsatı sunuyor bize. Kendisiyle barışık olmanın rahatlığı yüzüne vuran insanların kaç yaşında olurlarsa olsunlar genç, dinç ve de güzel kaldıklarına şahit olmuyor muyuz?
Bu yolda atılması gereken adımlar var.
-
Öncelikle sağlığımıza dikkat etmek ve bize zarar vermesi muhtemel ne varsa kaçınmak. Sigara ve bilumum tütün ürünleri, karbonhidrat zengini yiyecekler ve unlu mamüller gibi.
-
Tembellik yapmamak, hareketli olmak ve bol bol egzersiz yapmak.
-
Cildimizi yıpratan, nefes aldırmayan kozmetik ürünlerinden mümkün olduğunca uzak durmak. Büyükannelerimizin kullandığı geleneksel yöntemlere yönelmek.
-
Bizi strese sokacak olumsuz kişi ve ortamlarda fazla bulunmamak.
-
Belli bir yaşa gelince kişiyi en cazip kılan özellik, akıl ve hafıza kuvveti ile kendini güncelleyebilme yeteneğidir. Bu nedenle bol bol okumak, elden geldiğince teknolojik gelişmeleri takip etmek ve hep güncel kalmaya dikkat etmek.
-
Ruh sağlığının birinci şartı Allah’a iman, huzur içerisinde ibadetleri yerine getirmek ve Allah’ın kitabıyla meşgul olmaktır.
-
Başkaları için iyi bir şeyler yapmak. İnsanı en mutlu eden şey işte budur.
Unutmamak gerekir ki, insan pekçok şeyi belli bir yaşa geldiğinde de yapabilir. Buna dair yeterince örnek bulunabilir. Bu örnekleri dikkatle izlemek, başarının yaşı olmadığını bizzat kendi deneyimlerimizle ortaya koymak gerekir.
Örnek derken, bu konuda akla ilk gelen isim, efendimiz, hayat rehberimiz Hz. Muhammed (sav)’dir. Kendisine vahiy geldiğinde, İslam dinini insanlara anlatmaya başladığında gençlik çağlarını çoktan geride bırakmıştı, kırk yaşındaydı. Peygamberimizin sahabesine baktığımızda yine aynı şeyi görmekteyiz. İslam ile şereflenip yeni bir hayata başladıklarında, insanlığa örnek bir nesil olduklarında bir çoğu kırklı yaşlarındaydı.
Bizden olmayan diğer örneklere baktığımızda da aynı hususa denk geliyoruz. Kentucky restoranlarının sahibi işini kurduğunda kırklı yaşlarını aşmış bulunuyordu. Kendi alanındaki başarı ödülünü aldığında ise yaşı altmış iki olmuştu.
Otomobilin mucidi olarak bilinen Henry Ford, Ford otomobil şirketini kurduğunda kırkbeş yaşındaydı. Ray Kroc Mc Donalds restoran zincirinin ilk halkası olan restoranı açtığında yaşı elli ikiyi bulmuştu. Joanne Rowling Harry Potter serisini yazmaya kırk yaşından sonra başladı. Bir röportajında okuduğuma göre şahsi serveti İngiliz kraliçesinden bile fazlaymış. Bu örneklere daha nicelerini eklemek mümkün.
Bütün bunlar ışığında akılda tutmamız gereken gerçek şu: Gençlik güzel bir çağdır ancak belli bir zaman sonra bitecektir. Gençlik elden gittikten sonra körükörüne o noktada saplanıp kalmak insana keder ve üzüntüden başka şey kazandırmaz. Her yaşın kendi avantajları vardır. Bu gerçeği bilip ona göre hayatımızı tanzim edersek karlı çıkan biz oluruz.
Kırklı yıllar, farkında olabilen insanlar için güzel günlerin habercisidir. Kişinin sorgulayarak kendini keşfettiği, kendine odaklandığı, yeteneklerini farketmeye başladığı yıllardır. Değerini iyi bilmek gerekir.