Miran şehrindeki iyi kalpli üç seyis, yılkıdan getirip yetiştirdikleri tayların tabiatlarına hürmet gösterirlerdi. Her üçü de bu masum hayvanların doğalarında, kopup geldikleri dağlardan, engebeli yamaçlardan derin izler taşıdığını bilir, onları terbiye ederken asla aşırıya kaçmazlardı. Terbiye edemeyecekleri tayları da kırbaçla yola getirmeye yeltenmez, beddua etmez, içgüdüleri sağlam bu taylara saygı gösterir ve gülümseyerek yeniden yamaçlara salarlardı. Böyle tayları zorla yola getirmeye gayret eden seyisleri hiçbir zaman anlamamışlardı; aralarında konuşurken, “Her varlık huyuyla birlikte yaratılır; biz varlığın huyunu değiştirmeye kalkan gafillerden olmayalım” düsturunu birbirlerine hatırlatmayı ihmal etmezlerdi. Bir gün aralarına Feyzullah adında yeni bir seyis katıldı, sabahları işe atları yaratan Tanrı’ya dua ederek başlıyor, terbiye edeceği taylara görünüşte yumuşak davranıyor, bazen boyunlarına sarılıp ağlıyor, geceleri kalkıp onlarla ayrıca ilgileniyordu…
Miran şehrinin iyi kalpli üç seyisi, yeni seyisin, geceleri kalkıp kendi ehlileştirdiği taylarla ayrıca ilgilendiğini fark edince çok şaşırdılar. Yine de “belki bir bildiği vardır” diye düşündüler. Uyurlarken, Feyzullah’ın, karanlığın ortasında bahçeye çıkardığı taze tayların nasıl huysuzlandıklarını işitiyor, sabahları bitkin düşmüş yavrulara soru işaretleriyle bakıyorlardı. Aradan aylar geçti ve kafalarındaki soru işaretlerine yenileri eklendi. Çünkü Feyzullah’ın yetiştirdiği taylar ötekilerden gittikçe ayrılıyor, resmi önceden çizilmiş hayali bir atın ilk taslakları haline geliyorlardı. Gerçek bir at gibi kişnemiyor, gerçek bir at gibi çiftleşmiyor, yamaçlara özlemle bakmıyor, daha da garibi Feyzullah önlerinden geçerken hepsi kuyruklarını indirip garip bir teslimiyetle onu takip ediyordu. Feyzullah’ın tayları tayların ana yurdundan ve tay olmanın türlü huylarından parça parça kopuyordu…
Miran şehrinin iyi kalpli üç seyisi de dehşete birden değil parça parça düştüler zaten. Tanrı’nın, her birini ayrı bir huyla yarattığı ve öyle yaşamasını uygun gördüğü tayların, özellikle geceleri uygulanan tuhaf bir eğitimin sonunda tay gibi görünen ama artık tay olmayan bambaşka varlıklara dönüşmüş olmasını kabul edemiyorlardı bir türlü. Üçü de yıllarca yaradılışa ihanet etmemiş, atlara yol yordam öğretmekten öteye geçmemişler; bir ıslık çalındığında ya da el şaklatıldığında uzaklara giden ve bir başka ıslık çalındığında koşup seyisinin yanına gelen bir atı akıllarının ucundan bile geçirmemişlerdi. En kötüsü de doğaları Feyzullah tarafından değiştirilen tayların hiçbiri, bir daha yaradılışlarındaki hale geri dönecek gibi değildi. Sayısız ince teknikle yaradılış hallerinden uzaklaşmış, yeni hallerini yaradılışın hakikati sanmaya başlamışlardı çünkü…
Miran şehrinin iyi kalpli üç seyisi, Feyzullah’ın eğittiği tayların diğer taylardan ayrışıp hepsi de tek bir taymış gibi hareket etmeye başladığını gördüklerinde içine düştükleri dehşet daha da arttı. Bir gece kalkıp Feyzullah’ı takip ettiler; haranın kapısına kulak kesilip içeride ne olduğunu anlamaya çalıştılar. Anladılar da! Seyis, karanlık harada topladığı taylarıyla konuşuyordu: “Sizler, Tanrı tarafından, kulu Feyzullah aracılığı ile seçilmiş taylarsınız. Yabani otlara iştah duymayasınız diye diliniz hakikatin zarıyla kaplandı; şu dünya çamuruna bulaşmasın diye, ayaklarınız yalnızca emredilen yerlere yönlendirildi; yolun bütün sırları kendisine bildirilmiş olan seyisinizin sözünden çıkmayasınız diye yularınız gökteki ustalar tarafından takıldı. İnsanlar sizin gibi seçilmiş atların asaletini göremezler. Onlara karşı sabırlı olun. Vakti geldiğinde kudretinize hepsi tanık olacak nasılsa…” Feyzullah’ın taylarla konuşması bittiğinde, üç seyisten küçük olan yüzünü elleriyle kapattı ve çaresizce, “Allah’ım bizim yetiştirdiğimiz tayların tabiatını Feyzullah’tan koru” diye yakardı…
Not: Okuduğunuz yazı, 17-25 Aralık kumpası sonrasında yine Gerçek Hayat Dergisi’nde yayınlandı. O dönemde amacım, paralel yapının insan malzemesini bir hikâye yoluyla anlatmaktı. 15 Temmuz gecesi maruz kaldığımız işgal hareketinin nasıl bir insan tipi tarafından gerçekleştirildiğini hep birlikte tecrübe ettik. Yukarıdaki yazıyı, tam da bu hadiselerin sonrasında bir kez daha yayınlama ihtiyacı hissettim.