Her gün, pek çok şehirde FETÖ operasyonları oluyor…
Artık alıştık, üzerinde pek durmuyoruz…
Büyük operasyon, flaş gelişme ya da benzeri dikkat çekici başlıklar bile bu konuya zihnimizi vermeye yetmiyor…
15 Temmuz 2016 destanının üstünden geçen bunca zaman sonunda, binlerce operasyon, yüz binin üzerinde tutuklama, gözaltı, mahkeme kararları…
Kolluk güçlerinin ve yargının üstüne binen bunca büyük yüke, bu kurumların yine FETÖ nedeniyle kaybettikleri bunca güce rağmen toplum vicdanında yeterince mücadele edilmedi algısı bir türlü kırılamıyor…
Bu gerçeği cebe koyalım…
Düşünün şu saat itibariyle okuduğunuz bir FETÖ operasyonunda, işleme muhatap kişi daha düne kadar normal bir vatandaştı…
Bulunduğu noktada iş yapmaya, imza atmaya, yetki kullanmaya devam ediyordu…
Gerçek buysa, bugün, şu an, siz bu yazıyı okurken acaba kaç tane kripto FETÖ’cü hâlâ bulundukları yerde gizlenmeyi başarmış, etki ve yetkisini kullanmaya devam ediyor ve birilerinin canını yakmaya devam ediyor…
Pensilvania kaçkını Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile hangi motivasyon ile mücadele ediyorsa, herhangi bir FETÖ mensubu bulunduğu noktada hedef aldığı kişi ile aynı motivasyon ile uğraşıyor…
Tehlikenin büyüklüğünün farkında mıyız acaba?
Göz ucuyla bakıp geçtiğimiz FETÖ operasyonları ve mahkemeler daha çok dikkatimizi hak ediyor…
Size iki yaşanmış örnek ile nasıl bir vahşi yapı, nasıl bir gözü dönmüş canilik, nasıl bir masumiyet katilleri ile karşı karşıya olduğumuzu anlatayım…
KARADENİZ’DE BİR
İMAM’IN HIRSIZ OĞLU
FETÖ’nün haşmetli yılları…
Karadeniz’in bir ilçesinde bir cami imamı vaazlarında sürekli “diyalog” kavramını eleştirmektedir…
Bu kavram malum FETÖ için anahtar kelimedir ve her kapıyı açmakta kullanılmaktadır…
O ilçenin FETÖ imamı ya da bizim tabirimizle “kamu mafyası lideri” haftalık toplantılarında önce imamın uyarılmasını ister…
İmam uyarıyı dinlemeyince bu kişi ile ilgili devletteki tüm kayıtların didik didik edilmesi emrini verir…
Söz konusu mütevellide kaymakamlıktan, adliyeden, emniyetten, askeriyeden ve devletin tüm yerel teşkilatlarından en üst düzeyde FETÖ mensubu vardır…
Bir tarafta bir imam, diğer tarafta o ilçedeki devlet…
Tüm araştırmalarına rağmen imamın aleyhine herhangi bir delil bulamazlar…
O şerefsiz suç örgütü lideri toplantıda kükrer, “ben anlamam, mutlaka bir şey bulun!”
Bu istek, uydurun, iftira atın, kumpas kurun demektir…
Nitekim bir sonraki hafta emniyet kanadından bir teklif gelir.
İmamın bir oğlu vardır, ilçede motosiklet tamirciliği yapmaktadır.
Malum, ustalar tamir ettikleri araçlar ile test sürüşü yaparlar.
Emniyet’teki FETÖ’cü der ki; “biz oğlu gözleyeceğiz, test sürüşü sırasında çevirip ruhsat kontrolü yapacağız ve çalıntı mal işlemi yapacağız. Oğul biraz da fevri birisi, tahrik edip memura mukavemeti de ekleyeceğiz…”
Bu hikâyenin aynını Adıyaman Kahta’lı tamirci Mehmet ustanın oğluna da yaptıklarını öğrendiğimizde meselenin sadece imam için değil memleketin tümü için geçerli olduğunu anlıyorsunuz.
Şaşırdınız mı?
Senaryo gibi değil mi?
Hayır, değil…
İntikam hırsıyla yanan FETÖ imamının parlayan gözleri eşliğinde onayı alırlar ve aynen uygularlar…
Sonuç, babası imam olan bir tamirci hırsızlık suçundan 3,5 yıl hüküm giyer…
Şimdi böyle âdî bir suçun, camide vaaz veren bir imam babanın küçük bir ilçedeki sosyal hayatını, itibarının, ailesini, ilişkilerini nasıl tepetaklak ettiğini tahmin edersiniz…
Bir babanın, oğulun, ailenin ve akrabalarının hayatı kararmış, iftira ve kumpasla mahvedilmişler ne önemi var, FETÖ mensubu alçaklar görevlerini yerine getirmişlerdir…
14 YAŞINDAKİ
ASKERİ ÖĞRENCİNİN
KAZANILMASI
Bu hikâyede Jandarma askeri lisesinde geçmektedir…
Lisedeki FETÖ’ler 14 yaşındaki bir çocuğu ısrarla kazanmayı isterler…
Çocuğun ailesinin durumu kullanabilecekleri bir özelliğe sahiptir…
Fakat sorun şu ki çocuk Kemalist bir aileye mensuptur ve ne yaparlarsa yapsınlar bir türlü devşirmeyi başaramamışlardır…
Bir akşam yemek sonrası çocuk rahatsızlanır ve revire kaldırılır…
Çocuğun yemeğine ilaç koymuşlardır ve onun için hazırladıkları kumpas başlamıştır…
Revirdeki doktor odur budur derken bir sürü test ve tetkik yapar ve ertesi günü çocuğa ölümcül gerçeği açıklar, çok kötü bir hastalığı vardır, çaresiz durumdadır, bırakın öğrenciliğin devamını hayati riski bulunmaktadır…
Tabii ki öğrencimiz yıkılır, hayatı kararır, depresyona girer…
İşte tam bu aşamada sınıfındaki şerefsizler teselli bahanesiyle yaklaşırlar ve çocuğu okul abisi ile görüşmeye ikna ederler…
Güya hiç bir şeyden haberi olmayan okul abisi ilgiyle onu dinler, timsah gözyaşları eşliğinde derdini paylaşır ve sonunda baklayı ağzından çıkarır; “Senin durumuna çok üzüldüm, bu nedenle kesinlikle halini h/locaefendiye aktaracağım…”
Tabii ki öğrencimiz locaefendi kimdir, nedir bilmemektedir…
Bir hafta sonraya tekrar muayene günü verilmiştir ve bir gün öncesi okul abisi delikanlıyı çağırır, müjde verir; “Durumunu locaefendiye anlattım, çok üzüldü, senin için dua etti, selam söyledi ve dedi ki ‘artık rahat olsun, onun hiç bir şeyi yok’. Büyük bir nimet bu, yarın eminim iyi haber alacaksın…”
Tabii ki revirdeki doktor ve personelin onlardan olduğunu söylemeye gerek yok.
Nitekim öğrencimiz tekrar kontrole gider, tetkikler ve testler güya yeniden yapılır ve tiyatronun son sahnesinde doktor çok şaşırmış gibi yaparak müjdeyi verir; “Bu resmen bir mucize. Ne yaptın sen? Hiçbir şeyin kalmamış, tamamıyla iyileşmişsin…”
Bize bu hikâyeyi anlatan devşirilmiş öğrencinin devre arkadaşı konuyu şöyle bağladı; “Arkadaşımızı öyle bir kazandılar ki, ailesini satar FETÖ’yü satmaz…”
İşte böylesine acımasız, gaddar, vahşi bir yapı ile karşı karşıyayız…
“Hedefe gitmek için her şey mübah” diyen bu yapıda iftira atmak, kumpas kurmak, cinayet de dâhil her türlü suç yöntemine başvurmak son derece sıradandır…
Her gün izlediğiniz ve bazen de acıyarak baktığınız FETÖ operasyonlarını bir de onların hayatlarını kararttığı, belki pek çoğunuzun da yakinen bildiği mağdurların gözüyle izleyin…